3. köprünün rantını yiyen bürokrat haberini neden sürdüremedik?..
Birincisi, ülkemizde canlar giderken, malların götürülüşüne bakamadık…
İkincisi, bekledik ki o bürokrat çıksın, “Benim… Şunun için yaptım” desin…
Üçüncüsü, muhalefetin ne yapacağını görmek istedik. MHP’lilerin ilgilendiğini öğrendik. Bir soru önergesi verecekler. MHP’nin önergesi de tamamlandıktan sonra her şeyi net bir şekilde ortaya koyacaktık.
Artık sadece medyanın değil, devlet kurumlarının birbirine şantaj yapar hale gelmesi karşısında, değerli bazı okurların bizim bu sürecimizi de “şantaj” gibi algılamasına şaşırmasak bile üzüldük. Odatv’de ne böyle bir anlayışa, ne bu tıynette insanlara yer vardır.
O bürokratın ismine gelince; okurumuz “Burhanettin Ersoylu” hedefi 12’den vurmuş. O isim Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt’tır. Ama fazla da önemi kalmadı, zira bürokratımızın “Peygamber pazarlığı” dediği alışveriş, ülkemizin kızıl kana boğulduğu günlerde, Meclis’ten de onay aldı.
Meğer geçen hafta Meclis’in gece gündüz çalıştırılmasının sebeplerinden biri bu “Peygamber pazarlığı”ymış. Herkes kentsel dönüşüm projeleri için Belediyeler Kanunu’nda yapılan değişikliklere odaklanırken, Kamulaştırma Kanunu’nda da tek bir maddelik değişikliğe gidildi.
O tek maddelik değişiklik ise sanki “Matruşka”!.. Bürokratın “Peygamber pazarlığını” da hallediyor, AB ve ABD’nin azınlıklar için istediği, ancak Vakıflar Kanunuyla alamadığı mülkleri de. Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmediği takdirde, birilerine trilyonlarca tazminat ödenecek olması ve ülkenin mal-mülk sisteminin tam bir kaosa düşmesi cabası…
Detayları işin uzmanlarına ve hukukçulara bırakıp, meselenin siyasi boyutuna izah etmeye çalışalım. Yeni düzenleme ile kamulaştırılan mülklerde 20 yıllık zaman aşımı kalktı. Bu konuda Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında görüş ayrılığı vardı. Tam Yargıtay nihai kararı vermek üzereyken, söz konusu değişiklik yapıldı. Hem de tasarı TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmeden, alelacele.
Bu ne anlama mı geliyor? Batı yıllardır azınlık vakıflarının “benim” dediği tüm mülklerin, zaman sınırlaması olmaksızın verilmesini ya da bunlar için tazminat ödenmesini istiyor. Vakıflar Kanunu ile kısmen halledildiği halde AB ve ABD ısrarını sürdürdü. Oysa bu talep Türkiye’nin yerleşik hukuk düzenine de, AİHM kararlarına da aykırıydı. İşte Kamulaştırma Kanunu ile Vakıflar Kanunu’nda açılamayan kapılar ardına kadar açıldı.
Nitekim özellikle İstanbul’da kanun kapsamına giren Bağdat Caddesi, Barbaros Bulvarı, E-5 Karayolu gibi yerlerde bulunan arazilerin büyük bölümünün azınlıklara ait olduğu konuşuluyor.
Oysa Vakıflar Kanunu’nun TBMM’de görüşülmesi sırasında Başbakan Erdoğan 188, dönemin Vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise 500 taşınmazın azınlık vakıflarına ait olduğunu ve iade edildiğini söylerken, Fener Rum Patriği Bartholomeos 2 bin 500 üzerinde mülkten söz etmişti.
Bu mülkler konusunda AB’nin dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e muhtıra gibi mektuplar gönderdiğini, yine o zamanki ABD Başkanı Bush’un bizzat Başbakan Erdoğan’dan talepte bulunduğunu kaydedip, şimdi TBMM Başkanı olan Mehmet Ali Şahin’in o günlerde nasıl isyan ettiğine de bakalım:
“Din özgürlüğü dendiğinde AB’nin aklına nedense sadece gayrimenkuller geliyor. Din özgürlüğünü, birtakım gayrimenkullerin verilip verilmemesine odaklıyorlar… AB’nin vakıflarla ilgili tasarılarını isabetli bulmuyorum. Din özgürlüğünden sadece gayrimenkulü anlamaları beni rahatsız ediyor. AB ülkelerinde tasarımızdan daha ileri bir kanun varsa bilmek isterim. İddia ediyorum ki tasarımız, AB ülkelerindeki mevcut yasaların önündedir. Tazmin yoluyla mağduriyet gidermeyi de isabetli bulsaydık, tasarımıza öyle bir cümle koyardık…”
Toparlarsak; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte gerek azınlıkların mal-mülk meselelerine, gerekse Osmanlı’dan devr olmuş vakıflara bir çeki-düzen verildi. Bu işler de tümüyle Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bırakıldı. Genel Müdürlüğün idaresindeki mülklerin satışlı veya devri yasak. Ancak anladığımız kadarıyla şimdi, “Bu arazilerin üzerine binalar yapıldı… İhtilaflı 36 bin dosya var, bunların halledilmesi lazım” gerekçesiyle, Maliye devreye sokuldu. “Peygamber pazarlığı” yapılıp, “3. köprü güzergahında 1 milyon 200 bin metrekare arazi” karşılığında bunlar devredildi. Hukuku da “Kamulaştırma Yasası” ile arkadan geldi. Yani bu “ihtilaflı” arazilerin, “iade, satış veya tazminat” gibi yeni “Peygamber pazarlıklarıyla” birilerine rahatlıkla tesliminin önü açılmış oldu.
İnanmayacaksınız, ama Türkiye’nin önüne konan bu yeni faturanın ebadını iktidar bile bilmiyor. İspatı mı?.. Kamulaştırma Kanun tasarısı ve gerekçesi TBMM’ye Başbakan Erdoğan imzasıyla gönderilmişti. İşte o gerekçeden iki cümle:
“Geçmişte yapılan kamulaştırmasız el koymalar sebebiyle açılabilecek davaların sayısını ve bunlar neticesinde hükmedilebilecek meblağın ne kadar olabileceğini sağlıklı olarak tahmin etmek mümkün değildir. Açılması muhtemel davaların sayı itibarıyla çokluğuna bağlı olarak hükmedilebilecek meblağların hemen ödenmesi halinde, idarece altından kolayca kalkılamayacak bir mali yük gündeme gelebileceği gibi, tazminat ödemelerine bağlı olarak idarenin mali imkansızlık içine düşmesi suretiyle, kamu hizmetlerinin yürütülmesinde sıkıntılara sebebiyet verilmiş olabilecektir…”
O zaman adama, “Aceleniz neydi kardeşim? Yargıtay’ın kararını niye beklemediniz?” diye sormazlar mı?
Müyesser YILDIZ
24 Haziran 2010
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html
Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/yazarlar/muyesser-yildiz/o-burokratin-ismini-acikliyoruz-10942