Başbakan Recep Tayyip Erdoğan referandumun ilk sonuçları geldikten sonra İstanbul İl Başkanlığı’nda bir konuşma yaptı. Uzun bir “teşekkür” listesi çıkardı. En çok dikkat çeken, “okyanus ötesine” gönderdiği teşekkür oldu, ama bu bile layıkıyla analiz edilmedi.
Erdoğan tam olarak şunu söyledi:
“Dünyanın dört bir yanından, okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum. Ne yapayım, buradan okyanus ötesine mesajlar olduğuna göre, bizim de bu mesajı verenlere bir mesajımızın olması lazım…”
Bu sözler otomatik biçimde Fethullah Gülen’e mesaj şeklinde yorumlandı. Acaba tam olarak öyle mi, tereddüdümüz var. Erdoğan’ın, Gülen’e “kardeşim” hitabıyla seslenmesi biraz tuhaf değil mi? Zira yaş olarak Erdoğan değil, Gülen büyük ve aralarında tam 13 yaş var. Kabinesinde kendisinden büyük bakanlara bile “abi” (Örnek Kemal Abi, Faruk Abi) dediği, ayrıca Erdoğan ve Gülen’in aynı tarikat ya da cemaate mensup olmadığı hatırlandığında, bu “kardeşim” ifadesi daha bir dikkat çekici hale geliyor.
Kaldı ki, bir “kardeş”e değil, “okyanus ötesinde bu sürece destek veren tüm kardeşlere” teşekkür ediyor.
Bunu nasıl yorumlamalıyız; “Tarikatların kardeşliği”ne mi, yoksa okyanus ötesinde “başka kardeşler”in (mesela Obama, Erdoğan’dan 7 yaş küçük) varlığına mı?..
Bu “mesajlaşma” ile ilgili son bir not; Fethullah Gülen, referandumdan önce tam iki kez açıklama yapıp, “evet” denilmesi çağrısında bulundu ve referandumun gerçek kazananı oldu. Ancak sonuçların kesinleşmesinin üzerinden 3 gün geçtiği halde, okyanus ötesinden ne bir “teşekkür” mesajı, ne değerlendirme geldi. Oysa Gülen, AKP hakkındaki kapatma davasının lehte sonuçlanmasını “Miraç’ın bereketine” bağlamış, 22 Temmuz “zaferi” ve Gül’ün Çankaya Köşkü’ne çıkışını zaman geçirmeksizin kutlamıştı!..
“Şeytan ayrıntıda gizlidir”i bırakıp, Erdoğan’ın “teşekkür”ünün muhatabının, söylendiği gibi Fethullah Gülen olduğunu kabul edip, ilk dakika golünü değerlendirelim.
Eskişehir eski Emniyet Müdürü (dün itibariyle eski APK’nın yerine kurulan Merkez Emniyet Müdürlüğüne başladı) Hanefi Avcı bir kitap yazdı, yer yerinden oynadı. Çünkü Fethullah Gülen cemaatinin devleti ele geçirdiğini iddia ediyordu.
Ancak “Ergenekon”un başlangıcı olarak kabul edilen “Ümraniye” için, “Ümraniye soruşturmasına dikkat edin, o iş çok büyüyecek” tespitini yapan bir Abdullah Gül,
“Ümraniye’nin devamı var… Bunlar, biz iktidara gelmeden önce tespitlerimizdi. Bunları ortaya çıkarma gayreti içindeyiz… İçerdekileri de cımbızlayarak, çıkarmalıyız”
“Cesur bir Savcı arıyoruz…” diyen bir Erdoğan,
Veya Dursun Çiçek’e ait olduğu öne sürülen belge için, “Belki bunun çapı genişleyecek” öngörüsünde bulunan bir Nihat Ergün çıkmadı.
Ya ne oldu? Cumhurbaşkanı Gül’den hiçbir değerlendirme gelmedi. Konu, Başbakan Erdoğan’a bir kez sorulabildi, “Kitabı okumadım. Yaptıkları talihsiz iştir. Devlet memurunun bir şeyler yazmasını bilmesi gerekir. Bakanlık teftişini yapıyor. İddialar üzerinde durmam, durmayı da gereksiz bulurum” karşılığını verdi. Avcı’nın iddialarının birinci dereceden muhatabı İçişleri Bakanı Beşir Atalay, kitabı okumadığını, arkadaşlarının özetlediğini belirttikten sonra kestirip, attı; “Yaptığı etik değil. Polis teşkilatında kamplaşma var demek yanlış”… Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün de Avcı’nın iddialarının şu an itibariyle somut belge ve bilgilere dayanmadığını söyleyip, “Kişiler, gruplar, cemaatler, elde somut bilgi ve belge olmadan bu tür büyük iddialarla itham edilmemeliler. Bu doğru bir yaklaşım değil açıkçası” dedi.
Neticede kitapta yazılanlar hakkında bir inceleme-soruşturma başladı. Hanefi Avcı, Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hamza Keleş’e 5 saat süreyle bildiklerini anlattı, iddialarına ilişkin belgeleri de teslim etti.
İşte o günlerde Avcı’ya, siyasi iradenin bu ilgisizliğini hatırlatıp, “Sizce soruşturmadan bir şey çıkar mı?” diye sormuştum. Avcı’nın, “İdarenin ayak sürümeyip, mutlaka devreye girmesi gerek. Henüz erken, bekleyip, göreceğiz!..” cevabı üzerine de, “Ya çıkmazsa, ne yapacaksınız?” sorusunu yöneltmiştim. Şunu söylemişti: “Herhalde ikinci bir kitap yazarım!..”
Başbakan Erdoğan’ın referandum gecesi yaptığı konuşmaya, Gülen’e gönderdiği o teşekkür mesajına dönersek;
“Devleti ele geçirdiği” öne sürülen Gülen, bizzat Erdoğan’ın ağzından ibra edilmiş olmadı mı?
Öyleyse bundan sonra o soruşturmadan gerçekten bir şey çıkar mı?
Haliyle öncelikle yeniden Hanefi Avcı’ya müracaat etme ihtiyacı doğdu. Başbakan’ın “teşekkürü”nden hareketle, aynı soruları yönelttik. Soruşturmanın sonucuna ilişkin kuşkularının daha bir arttığını hissetsek de, şunları söylemekle yetindi:
“Ülke Anayasa referandumuna kilitlenmişti. 15 gün, 1 ay beklemek, izlemek lazım. HSYK’nun yeni yapısı nasıl olacak, ne kararlar alınacak, onları görelim. Maddi temeller oluşmadan, yorum yapmak istemem…”
Evet, bundan sonrası için “Haliç’ten çıksa çıksa, ancak yeni bir kitap çıkar” tahmininde bulunsak, yanılmış olur muyuz?
Müyesser Yıldız
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html