İçeriğe geç

SEÇİME KADAR “ATEŞKES”İN BEDELİ NE OLACAK?

Geçen yıl “Kürt açılımı”nın birinci perdesi açıldığında, MHP, “Bu bir ABD projesidir”  dedi. Ramazanın birinci günü ve Cuma’ydı. Başbakan Erdoğan, Cuma namazı çıkışında, şöyle kükredi:

“ABD’nin bir projesi diye dolaşıyorlar. Bunu ispat ederlerse, biz her şeye varız. Ama eğer edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar…”

Muhalefet ve medyanın, “ABD projesi” iddiasında bulunmasının sebebi, izlenen yol haritasının ABD’nin derin isimlerinden David L. Phillips’in 14 Ekim 2007’de, Dışişleri Bakanlığımızın da katkılarıyla hazırladığı “Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nın Silahsızlandırılması, Dağıtılması ve Yeniden Entegre Edilmesi” adlı planla neredeyse birebir örtüşmesiydi. PKK ve “Kürt sorunu”nun çözümü konusunda fikirleri malum Türkiye’deki resmi ve özel zevatın yanı sıra, Talabani ve Barzani cephesiyle yapılan görüşmelerden sonra kaleme alınan planda ne mi vardı? “Açılım”ın ikinci perdesini yaşadığımız şimdilerde, “Barzani reçetesi, Öcalan reçetesi” diye önümüze konanların aynısı… Yani;

-AB-ABD’nin çaba göstermesi

-DTP (artık BDP)-Barzani ve Talabani’nin, Türkiye-PKK arasında arabuluculuk yapması

-Anayasa’da Kürt kimliğinin tanınması

-Kürt dilinin eğitimde ve kamu hizmetlerinde kullanılması,

-Barzani ve Talabani’nin PKK’ya 12 aylık ateşkesi kabul ettirmesi

-PKK’lılara, bir kısmının Irak’ta kalması, isteyenin Türkiye’ye dönmesi, sözde lider kadrosunun Avrupa’ya gönderilmesi şeklinde kademeli af, Mahmur’un boşaltılması

-Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun kurulması ve Türkiye’den terörle mücadelenin hesabının sorulması… Rapordaki ifadesiyle, o “acı hapların Türk Milleti’ne yutturulması” vardı.

PKK ile ilgili bu kısımların devamında ise emperyalizmin şu emelleri sıralanıyordu; Güneydoğu’nun uluslararası şirketlere açılması, Fırat-Dicle sularının profesyonel yönetime devri, Türkiye-Irak arasındaki sınırın kaldırılması, Türkiye’nin Kerkük tezlerinden vazgeçmesi!..

“Açılım” tartışmaları geçen yıl sadece Phillips’in bu raporu üzerinden yürütüldü. Oysa AKP yönetiminin çok yakın olduğu eski CIA’cı Henry Barkey de “Kürdistan’da Çatışmanın Önlenmesi” başlıklı bir rapor hazırlayıp, Obama’nın önüne koymuştu. PKK sorununun hallini en sona bırakan Barkey’in öncelikleri şunlardı:

“ABD ve AB’nin, milliyetçi muhalefete karşı iktidarı desteklemesi… Türkiye’nin Barzani yönetimini tanıyıp, Erbil’de konsolosluk açması… Kerkük meselesinin halledilmesi…”

Daha sonraları Barkey, “çözüm planlarının” hayata geçirilebilmesi için “AKP’nin, Anayasa Mahkemesi engelini mutlaka aşması gerektiği” gibi dikkat çekici bir açıklama yaptı. Phillips ve Barkey’in yazdıklarının önemli kısmının gerçekleştiğini görüyoruz. Referandumla da Anayasa Mahkemesi “engeli” halledildiğine göre, sıranın diğer “açılımlara” geldiği o kadar belli ki!..

ÖCALAN VE BARZANİ’YE HANGİ TEMİNATLAR, NASIL VERİLDİ?

İktidar geçen yıl, “Bizim çözümümüz Türk modeli olacak” demişti. Bu yıl BDP ile yapılan görüşmeden, “Kendimiz çözmeliyiz” kararı çıktı. Hatta Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ten şu iddialı sözler geldi:

“Devlet olarak bu sorunları biz çözeriz, çözeceğiz. Bizim sorunlarımızı da başkası çözmez zaten. Hiçbir ülke kendi sorununu başkalarına ciro edemez. Başkalarından da bu noktada çok fazla katkı beklemesi gerçekçi olmaz.”

Bu sözlerin mürekkebi kurumadan Barzani’ye gidildi, ABD’nin Irak’taki komutanı Türkiye’ye geldi…  Kısaca “sorun” bir kez daha, sözde Anayasasının girişinde Sevr’i anlatan Barzani ile onun hamisi ABD’nin himmet ve vicdanına “ciro” edildi.

Demektir ki, “çok değerli müttefiklerimiz”, “PKK’yı bitirmek” için bundan sonra da Phillips ve Barkey’in raporlarında sıralanan emperyalizmin ana hedeflerinin hayata geçirilmesini, özellikle de Kerkük’e el konmasına “rıza” göstermemizi bekleyecek. Talabani’nin 16 Eylül’de, “Devlet Başkanlığı Kürtlerin hakkı olmasına rağmen yine de bu konu tartışmaya açılabilir, hatta Kürtler bu makamı almayabilir. Ama Kerkük ve koparılmış bölgelerin durumu üzerinde asla tartışmayız” demesi, her şeyi anlatmıyor mu?

Ya Erbil Başkonsolosumuz Aydın Selcen’in, “Kürt bölgesini, iğneden ipliğe inşa etmek istiyoruz” sözleri?!.. TRT eliyle, “Kurmançi” lehçesini, “Kürt dili” yapan Türkiye’nin şimdi de kendi eliyle “Kürdistan”ı kurma ilanı değil midir bu?

Öcalan’a bakarsak; Referandum pazarlıkları sırasında, “Beni 4 defa oyaladılar. Bu defa da ‘referandumdan sonra seçim var’ diyerek, beni bir kez daha oyalamalarına artık izin vermem” açıklamasını yapmıştı. E-5 karayolunu geçen İmralı trafiğinden sonra bugün adamlarına, “Bu bir devlet projesidir, bana güvenin. Önümüzdeki 8 ayı çok iyi değerlendirelim” diyor, “iki protokol” hazırlanması talimatını veriyor.

Çok sağlam “teminatlar” aldığı belli. Sadece bunların sözlü mü, yazılı mı verildiğini merak ediyoruz… Ve yazılı ise kimlerin imzaladığını!.. Öcalan’ın son iki “demeci”nden çıkardığımız “teminatlara” gelince;

Seçime kadar, “Sivas’ın ötesinde” fiili özerkliğe geçileceği ve iktidarın buna ses çıkarmayacağı, bir de şimdilik İmralı’nın Öcalan’ın “çiftliği” haline geleceği anlaşılıyor. Nereden mi çıkarıyoruz? Öcalan’ın şu “tehdit ve emirlerinden”:

-Bölgedeki sanayici, işadamları, tüccarlar ve AKP’li Kürtler BDP’li Kürtlerle bir araya gelip, uzlaşsın. Aksi takdirde birbirinizin ekonomik çıkarlarına, ailelerinize, çoluk-çocuğunuza zarar verirsiniz…

-Belediyeler birleşsin… Kent konseyleri oluşturulsun… Diyarbakır ilmek ilmek örülüp, gerçek bir kale haline getirilsin…

-Evler okula dönüştürülsün, mahallelerde Kürtçe kurslar açılsın… Yasal boyutu sonra gelecektir…

-Anadilde eğitim için BM, AHİM ayağa kaldırılsın, binlerce başvuru yapılsın, davalar açılsın…

-Diyanet’in gönderdiği imamlar boykot edilsin… Kürtler, cami ve cem evlerini ayırsın…

-Tüm Kürtleri kapsayan Ulusal Konferans toplansın… Ortak temsiliyet ve ortak savunma oluşturulsun…

İmralı’nın “çiftlik” olması mı; Baksanıza, önüne gelen gidiyor. Artık PKK’nın gazetesi ve Taraf dahil birçok gazete verilmeye başlanmış. Yarın öbür gün televizyonu da olur. Önce ailesi, sonra TV’lerle canlı bağlantı kuracağı telefona (Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi CPT, TV ve ailesiyle görüşmesi için telefon imkanı sağlanmasını istiyor) bile kavuşabilir. Spor ve havalandırma saatleri de artırıldı mı, tamamdır. Ruhumuz bile duymaz, duysa dahi “demokratik açılım” der, geçeriz nasılsa!..

Anlaşma sağlanmış olmalı ki, Öcalan bunları gözümüzün içine baka baka söylüyor. Değilse, bu buyrukların sahibiyle hala neyin görüşmeleri yapılıyor? Daha önemlisi neden “İmralı tamam” denilip, “barış havası” estiriliyor?

Lütfen dikkat; ne “Barzani reçetesi”nde, ne “İmralı reçetesi”nde, PKK’nın silahlarını teslim etmesi yok… Ya ne var; Seçime kadar “eylemsizlik”!..

Önümüz kış, PKK zaten inine çekilecek… Barzani’nin taş atıp, kolu yorulmadı, sadece PKK’ya seçime kadar “ateşkes” ricasında bulundu… Bunun karşılığında, şimdiden ödeyeceğimiz bedellere bakınca, Türkiye’yi seçimden sonra ne kadar zor günlerin, ne büyük tavizlerin beklediğini görmek için müneccim olmaya gerek var mı?

BAŞBAKAN MEDYAYI NİYE ÖPTÜ?

“ALÇAKLIK” YAPMASINLAR DİYE…

Başbakan Erdoğan’ın Dolmabahçe’de Türk medyasına gösterdiği “ilgi, şefkat ve anlayışın” sebebi de galiba bu… “Gidişatı görmeyin, duymayın, yazmayın… Bunlar ‘ABD planı’ gibi ‘alçaklıklara’ asla itibar etmeyin”, aksine, “gümbür gümbür destek verin” operasyonu!.. Haklarını teslim etmek lazım, şu ana kadar bu “görev” layıkıyla yapıldı. Ama iş yine de şansa bırakılmayacak kadar önemli? Hele bir de hiç bastırılamayan “şahsi öfkeler” varken!..

Terör örgütünün başıyla şakır şakır görüşülüp, “devleti ele geçirdiği” öne sürülencemaat mensuplarıyerlerinde otururken, Hanefi Avcı’nın “terör örgütüne yardım” iddiasıyla tutuklanmasının, gözdağının ötesinde bir işlevi daha olmadı mı? Avcı’nın yazdıklarını görmezden, söylediklerini duymazdan gelenler, acaba tutuklanmasını niye manşetlere çekiyorlar? PKK ve Barzani pazarlıklarını gündemden kaçırmak için mi?

Oysa değil kaçırmak, bu pazarlıklar alabildiğine alkışlansa da merkez medya için kurtuluş yok gibi gözüküyor. Köprülerin altından çok sular aktığı halde Dolmabahçe’de, “Muhtar bile olamaz” manşetinin hatırlatılması, “medyayla çarpışa çarpışa bugünlere gelindiğinin” söylenmesi hayra alamet sayılabilir mi? Dahası, “Erdoğan’ın 1 milyar doları varmış… İşyerimde sakallı, bıyıklı adam çalıştırmam” denmesi de asla unutulmamış!..

Bizden söylemesi!..

Müyesser Yıldız

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Kategori:Uncategorized