İçeriğe geç

Göbeğini Kaşıyan Adam Diyor Ki…

Bu yazı, Müyesser Yıldız’ın savunma notlarından derlenmiştir:

______________________________________________________________

Erdoğan başta olmak üzere tüm AKP’liler, Bekir Coşkun’un kullandığı bir ifadeyi aldılar, tüm muhaliflerin alnına yapıştırıp “İşte bunlar milleti böyle görüyor.” diye tepe tepe kullandılar!.. (*)

Göbeğini kaşıyan adam… Getirin gözlerinizin önüne, hemen kimi hatırlatıyor size?.. Hani göbeğini kaşıya kaşıya “güvercin” istiyordu…

İşte o göbeğini kaşıyan adamla pazarlıktalar şimdi! Affedersiniz, ne pazarlığı; o iş bitmiş, protokol imzalama aşamasına gelmişler!..

Ey Bekir Coşkun, ey muhalifler ders alın, öğrenin; göbeğini kaşıyan adama böyle muamele edilir işte.

Göbeğini kaşıyan adam Haziran ayının son “basın açıklamasında” 15 Temmuz’a kadar haber beklediğini söylemiş. Neler istediğini de Kandil’deki diğer göbeğini kaşıyan adam anlatmış Hasan Cemal’e.

****

Seçim kampanyasından bu yana Erdoğan ve kurmaylarını satır satır takip ediyorum. Ve “anlaşma büyük ölçüde sağlandı” diyorum. Nereden mi çıkarıyorum; örnekleriyle izah edeyim:

-Erdoğan’ın balkon konuşmasında söylediği “Yeni Anayasa’da herkes kendini bulacak” diyerek “Türk” dahil madde madde tüm etnik grupları saymasıyla, Kandil’deki göbeğini kaşıyanın istediği Anayasa ve “çok kimlikli ulus” tanımı bire bir örtüşüyor.

-Erdoğan’ın Başdanışmanı, çiçeği burnunda milletvekili Yalçın Akdoğan diyor ki; “İlk üç madde fazla büyütülüyor. BDP, “Bayrak ve başkente itiraz etmiyor”!..

-Yine Akdoğan diyor ki; “Çözüm sürecinde sadece hükümetin ve Meclis’in ikna olması yetmiyor, toplumun da ikna edilmesi gerekiyor”!..

İşte şu anda toplum olarak “ikna” sürecine tabi tutuluyoruz.

Leyla Zana ve Şerafettin Elçi, hem seçimden önce, hem sonra ne demişti; “Devlet, Öcalan’ı size getirecek… Kürtler, hükümete değil, devlete ortak olacak”!..

Buraya kadar “mutabıkız” değil mi?

****

Gelelim “anlaşmazlık” noktalarına…

İlk ve orta öğretimde Kürtçe’de, bir de federalizme geçişte “anlaşamadılar”.

Bunu da izah edeyim:

-Erdoğan seçimlerden hemen önce diyordu ki; “Biz üniversitede Kürtçe seçmeli dersin önünü açtık, ama orta ve lisede şu anda söz konusu değil. Seçimden sonra demiyorum ama gelecekte bu konu tartışılabilir, konuşulabilir.”

“Şu anda” ve “gelecekte” ifadelerine dikkat!..

-AKP’nin bir prensi vardı, Marshall Fonu’nda çalışmıştı, galiba bu dönem Meclis’te değil. Suat Kınıkoğlu’ndan söz ediyorum. 13 Haziran’da Financial Times’da bir demeci yer aldı. Gazete onu, “AKP’li genç liderlerden” diye tanıtıyor, Kınıkoğlu da diyor ki; “Kısa vadede federalizm gerçekleşmeyecek”.

“Kısa vadede” ifadesine dikkat.

Başka diyorlar ki…

Buralarda yazma ve yazıları ulaştırma imkanı çok kısıtlı olduğundan, tarihe not düşme adına başka ‘diyorlar ki’leri de sıralamak isterim:

PKK’nın silahına dayanarak, 2.3 milyon oy aldılar. Bu da “milli irade” oldu. En son Diyarbakır’daki mitinglerinde 70 bin kişi vardı. Hadi “milli irade” sayılsın. Ama bakın Kandil’de göbeğini kaşıyan adama göre, meğer onlar neye oy vermiş:

“Kürt halkı demokratik Türkiye ve demokratik özerklik için oy verdi, bir (proje)ye oy verdi Kürtler. Demokratik özerklik bütün Türkiye için geçerli…”

Vay vay vay!..2.3 milyon oy, 75 milyonun kaderine karar veriyor, öyle mi; Amma da “derinleşmiş, yerleşmiş, kökleşmiş demokrasi” imiş bu!..

Cumhurbaşkanı Gül son krizler üzerine yaptığı açıklamalarda, hep “evrensel hukuk ilkelerine” vurgu yaptı. Evrensel hukukun en temel ilkelerinden biri “Berat-ı zimmet esas” olduğu halde daha iddianamesi hazırlanmamış bizleri “terörist” ilân eden, yargısız infaz yapan kimdi hatırlıyor musunuz?

Başbakan Erdoğan, “motorun teklemesinden, herşeyin sıfır kilometre” yapılmasından söz etti…

Özetle yaşanan krizi de “eski sisteme” bağladı…

Yahu şu özel yetkili mahkemeleri kim kurmuştu?

Yargıtay Başkanı için, “Tanırım, iyi çocuktur”, Danıştay Başkanı için “Allah’ım verdikçe veriyor” diyen kimdi?

Yaşadıklarımızın sebebi “darbe hukuku” öyle mi? Beyler, beğenmediğiniz, beğenmediğimiz 12 Eylül mahkemelerinin en hacimli davası, MHP davasıydı. Kaç yıl sürdü, 2-3-4 yıl mı? Hayır sadece 6 ay!..

Bir de Başbakan’ın Başdanışmanı, Ankara milletvekili Yalçın Akdoğan’ın söyledikleri var; sadece siyaseti değil hukuku da “demokratikleştirdiklerini” anlatıyor. HSYK seçimlerinde bir hakimin “Bakanlık eşeği aday göstersin, oy veririm” demesini hatırlatmayacağım, sadece şunu sormak istiyorum; “Tanıyorsanız, iyi çocuklarsa, Allah verdikçe veriyorsa ve dahi hukuku da demokratikleştirdiyseniz”, bu krizler neyin nesidir?

2007 seçimlerinden hemen önce Erdoğan’ın siparişiyle Prof. Ergun Özbudun’un hazırladığı Anayasa taslağı bizden önce Venedik Komisyonu’nun onayına sunulmuş, onlar da “yetmez ama evet” demişti. İşte bu komisyon şimdi de diyor ki;

“Hatip Dicle kararını derhal düzeltin!..”

Balbay, Haberal, Engin Alan mı? Onların adını bile anmıyorlar.

****

Fethullah Gülen Hoca’nın “dostu” Hüseyin Gülerce tutuklu milletvekilleri krizi üzerine, “Ergenekon’la, PKK arasındaki bağın mutlaka ortaya çıkartılması gerektiğini” söyledikten sonra dedi ki;

“Türk milliyetçiliği damarı ile Kürt milliyetçiliği damarı Kürt meselesinin çözümünü zorlaştırıyor.Ama yılmamalıyız!..”

Türk milliyetçiliğini, neyle kefeye koyduğunu geçip; bunları ne zaman yazdığına bakalım; Yer-gök Türkçe olimpiyatlarının güzelliği ve başarısıyla yıkılırken!.. Türkçe’nin bayraktarlığı ile övünürken, Türk milliyetçiliğinden şikayet nasıl bir şey oluyor?

****

Ve son olarak diyor ki;

Başbakan Erdoğan, “Diğer yüzde 50’nin de neden bize oy vermediğini araştırıyoruz” deyince, bir övgü, bir alkış.

Bu ifadelere bir de şöyle baksak; “Bu kadar baskı tehdit, şantaj, devlet imkânına rağmen hala oy vermeyen yüzde 50 var…

Bir daha ki seçime kadar bunlar da haddini bilsin!

Birincisi; Bu nasıl “demokrasi” anlayışıdır? Seçmenlerin tamamının tek partiye oy verdiği nerede görülmüştür? İkincisi demokrasi, aynı zamanda “muhalefet” de demek değil midir?

Ben iktidarı çok üzen bu sorunun çözümünü buldum; Önce muhalefet partileri yasaklanır, sonra herkesin sandığa gidip, iktidar partisine oy vermesi mecburi hale getirilir.

Nasıl?

Sakın “olmaz olmaz” demeyin ve gülmeyin…

Silivri’den kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

(28 Haziran 2011)

Kategori:Uncategorized