İçeriğe geç

Beni Kim Dövdü?

Başbakan Erdoğan’ın, Polis Akademisi mezuniyet töreninde söyledikleri ilginç… “Bugün artık, dün olduğu gibi demokrasi ve hukuk, güvenlik için heba edilmiyor. Sanal birtakım tehditler bahane edilerek, özgürlükler kısıtlanmıyor. Devletin bekası mazeretine sığınılıp, bugün fikirler. Görüşler, düşünceler potansiyel suçlu olarak değerlendirilmiyor” demiş.

Gerçekten mi? Öyleyse beni kim “dövdü”, yani ben neden Silivri’deyim?

Erdoğan’ın sözlerini cümle cümle analiz edelim :

“Dün” dediği, AKP iktidarı öncesi… “Bugün” ise AKP dönemi… Demek ki “dün”, “demokrasi ve hukuk, güvenlik için heba edilmiş”… Yetmemiş; “Sanal bir takım tehditler bahane edilerek, özgürlükler kısıtlanmış”… Ama “bugün”, bunların hiç biri olmuyormuş!..

Dünün “sanal” tehditlerinden kasıt; “irtica ve bölücülük” olmalı… Başbakan, işte bu “fikir, görüş, düşünceler” in, “devletin bekası” mazeretiyle “potansiyel suç” olarak değerlendirildiğine inanıyor.

Erdoğan ve arkadaşlarının, “irtica”yla ilgili görüşleri malûm. Onlara göre, böyle bir “tehdit” hiç olmadı, tümüyle sanaldı!..

Peki “bölücülük”, o da mı hiç olmadı, “sanal” mıydı?.. Ne kadar “sanal” olduğunu her gün yaşayarak görüyoruz. Evet söylendiği üzere AKP iktidarında, ”demokrasi ve hukuk”, güvenlik yani PKK için feda edilmedi de ne oldu; Müzakere masasına kadar geldiler!.. Bölücülük bağlamında “devletin bekası” ne vaziyette diye sorarsanız; rahmet okumaya ramak kaldı!..

Başbakan “bölücülük” tehdidini “sanal” sayıyor, ama bir zamanlar Abdullah Gül dahi şunları söylüyordu:

“Türkiye’nin en büyük ve en ciddi meselesi bölücülüktür. En büyük tehdit ve tehlike de budur. Türkiye’deki hiçbir hükümet, hiçbir yönetim, hiçbir kurum bu konuda taviz veremez. Avrupa siyaseti ve diplomasisinin Güneydoğu meselemizi, bir azınlık statüsüne oturtma gayreti, Sevr anlayışından kaynaklanmaktadır…”

Bugüne gelelim; bugün ne var? Gazeteciler, askerler neden Silivri’de, Hasdal’da?.. “Ergenekon” adı verilen çuvalın içine atılan herkes, “hükümete karşı darbe komplosu” yapmaktan suçlanmıyor mu? Yani “sanal” bir takım tehditler bahane edilerek, yüzlerce insanın özgürlüğü kısıtlanmıyor mu?

Gözaltı ve tutuklamaların demokrasi ve evrensel hukuka aykırı olduğunu cümle alem söylemiyor mu?

“Devletin bekası” değil, ama “hükümetin bekası” için fikir, görüş ve düşünceler potansiyel suç sayılmıyor mu?

Hepsini geçtik, basılmamış kitap “bombadan” daha tehlikeli görülmüyor mu?

Daha neyle suçlandığımızı bilmez, hakkımızda iddianame bile hazırlanmamışken, bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan bizleri “terörist” ilan etmiyor mu?

Değilse hem biz, hem demokrasi ve hukuk neyin ve kimin adına heba ediliyor?..

Gelin bu işin resmi adını koyalım; İrtica ve bölücülük gitti, “Ergenekon” geldi..” “Devletin bekası” gitti, “hükümetin bekası “ geldi!.. Bu büyük “sanal tehdit karşısında demokrasi, hukuk ve özgürlüklerin lafı mı olurmuş?!..

Hani biz “kaçma ve delilleri karartma” ihtimali bulunduğundan, tutukluymuşuz ya!?

Son bir soru:

Bizim mi, Deniz Feneri sanıklarının mı “kaçma ve delilleri karartma” ihtimali daha yüksektir? Ve dahi yetim hakkı yemek, “hükümete komplo kurma” iddiasından daha mı önemsizdir?!..

Silivri’den kucak dolusu sevgiler…

Müyesser Yıldız

04 Temmuz 2011

Not: Notları avukatıma gönderdikten sonra Deniz Feneri’ndeki gözaltıları öğrendim. Demek ki ya karartacak delil kalmadı ya da delilleri karartmayacaklarından eminler!… ( 06 Temmuz 2011 )

Kategori:Uncategorized