İçeriğe geç

Goodbye to TC

Kıbrıs çaresizliği…

20 Haziran’da Ankara’ya gelen NATO Genel Sekreter Yardımcısı Gabor Iklody, “NATO’ya şu aşamada Suriye görevi gözükmüyor” dedi; ama hemen ardından ekledi: “Bu ülkedeki şiddet olaylarının dramatik hale gelmesi durumunda NATO, Suriye’de sivil ölümlerinin önüne geçmek için devreye girebilir.”

Macar Iklody’nin, İzmir’in NATO kara operasyonları üssü seçilmesinin nedenine ilişkin izahı da bir o kadar ilginçti… Bu kararın alınmasında Ortadoğu’da yaşananların da etkisinin olduğunu vurgulayıp, şunları söyledi :

“Arap Baharı , karar sürecinin bir parçası. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki stratejik ve önemli değişiklikler, İzmir’in düşünülmesinin sebeplerinden biriydi.”

Göreve gelişinin birinci Yılında ARD televizyonuna konuşan Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulff da, “Türkiye’nin Kuzey Afrika, Ortadoğu, İran, Pakistan, Afganistan ve Irak’ta büyük ve önemli roller oynayabileceğine” dikkat çekti.

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere gündemimizde BOP’un Suriye ve Kuzey Afrika ayağı var. Ve Türkiye bu ayakların “üssü” yapılmış durumda.

Suriye’yle en çok İngiliz basını ilgileniyor. Sık sık Türkiye-Suriye arasında bir çatışma yaşanacağı ‘tehdidinden’ adeta temenni gibi söz ediliyor. Bizimkilerde tık yok; ABD Dışişleri Bakanı Clinton Suriye ordusuna “Türkiye sınırından çekil.” çağrısı yapıyor. Bu çağrıya, AB hükümet ve devlet başkanları da iştirak ediyor. Bizi ne kadar seviyorlarmış da haberimiz yokmuş.

Yine İngiliz basını, Lübnan’daki Hizbullah’ın Esad’ı kurtarmak için İsrail’e saldıracağını öne sürüyor. Derken, Hizbullah lideri Nasrullah CIA’nın Hizbullah’a sızdığını açıklıyor. Hizbullah’a sızanlar Suriye ordusuna mı sızamayacak? Saddam’ın ordusunu gördük… Birilerinin Suriye ordusu üzerinden provokasyona girişmesi, ardından bir müttefikini korumak üzere NATO’nun bölgeye müdahalesinin önünü açmak zor olmasa gerek!..

Libya’ya geçelim; Fransa Genelkurmay Sözcüsü Albay Thierry Burkhard resmen dedi ki; “Libyalı muhaliflere paraşütle roketatar, taarruz tüfeği, mitralyöz ve tanksavar attık!”

Bu insani yardımlar bize hiç yabancı değil, değil mi? PKK’ya atılan “paketler” hatta Orgeneral Eşref Bitlis’in bu yardımları” belgelediği için suikaste kurban gittiği iddiaları… Bu “yardımların” bugün de devam ettiği aşikâr…

Yarın daha büyüklerinin yapılmayacağının garantisi var mı?

Fransa’nın bu itirafı herkesi ayağa kaldırdı. Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Jean Ping, “Silahlar çoktan El Kaide’nin, uyuşturucu ya da silah kaçakçılarının eline geçmiştir. Bunlar Afrika’yı istikrarsızlaştırmak için kullanılacak” diyerek Fransa’yı eleştirdi. Çin ve Rusya da, Paris’in silah teslimatının BM kararına “açık şekilde aykırı” olduğunu hatırlatırken, Fransa’nın BM Büyükelçisi Gerard Araud teslimatın BM kararına uygun olduğunu savundu. NATO Genel Sekreteri Rasmussen ise Fransa’nın silah dağıtmasından haberlerinin olmadığını iddia etti.

İlginçtir, yine bizimkilerden ses çıkmadı; aksine Dışişleri Bakanı Davutoğlu muhaliflerin ‘başkentine’ gitti. Yarın öbür gün birilerinin Dışişleri Bakanları da bugüne kadar “T.C. muhaliflerinin başkentine” yaptıkları gayriresmi ziyaretleri resmileştirir…

KIBRIS‘TA ISITILIYOR

Türkiye’nin gündeminde hiç olmayan, ama alttan alta ısıtılan, bize çok yakın bir nokta daha var: Kıbrıs!..

Rum basınında peş peşe iddialara yer veriliyor: ABD’nin önümüzdeki günlerde Güney Kıbrıs’a çok sayıda savaş helikopteri konuşlandırmak üzere temaslarda bulunduğu, başbakan Erdoğan’ın Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yıldönümü olan 20 Temmuz’da KKTC’ye yapmayı planladığı ziyaret sırasında Maraş’a gidip, burasının Rumlara açılmasına “evet” diyeceği gibi…

BM ve AB cenahından eş zamanlı olarak, “Kıbrıs meselesi acilen çözülmeli, beklemeye tahammülümüz yok.” mesajlarının gelmesi ne tesadüftür!..

Maraş’ın açılıp açılamayacağını bilmem, ama Meclis’in ‘bal gibi’ çalıştırıldığı bir dönemde, Kıbrıs ek protokolünün onaylanması sürpriz olmaz.

Protokol demişken, hatırlanacaktır; seçim döneminde bir yerel yönetimlere özgürlük tartışması yaşandı. Kılıçdaroğlu, iktidara gelince bu sözleşmedeki çekincelerimizi kaldıracağını söyleyince, Başbakan Erdoğan bir kere, laf arasında, “Biz yerel yönetimler özerklik şartını imzaladık zaten” gibi bir şey söyledi. Bundan da çekincelerimizi kaldırdığımız sonucu çıkarıldı. Şayet doğruysa; nasıl ve ne zaman? Acaba iktidarın Meclis kapanmadan son dakikada aldığı kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle mi? Öyleyse Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri İçin Avrupa Şartı ile Ulusal Azınlıkları Koruma Çerçeve Sözleşmesi’ni de imzalamışlardır ki; yandı gülüm keten helva.

KİM MEYDAN OKUYACAK?

Türkiye yemin krizini tartışırken, AB’den gelen dört cümlelik açıklamanın üzerinde duran olmadı. Açıklama, AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu Komiseri Fule’nin bürosundan yapıldı; yani resmi.

Ne demek şunlar :

“Yemin törenini yakından ve endişeyle izliyoruz. Türkiye yakın gelecekte önemli meydan okumalarla başa çıkmak zorunda. Bu durum, tüm demokratik güçlerin müdahil olmasını gerektiriyor. TBMM, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili karar ve tartışmaların merkezinde olacaktır.”

Ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland diyor ki; Türkiye geçmişiyle vedalaşıyor”!..

Türkiye ile ilişkilerde Avrupa Konseyi mutfaktır; yemekler orada pişer. AB de servis işini yapar. O halde bu iki açıklamayı birleştirelim.

Çok yakın vadede içimizden “birileri” Türkiye Cumhuriyeti’ne alenen ve resmen meydan okuyacak… “Demokratik güç” dedikleri “işbirlikçiler” de tepemize çökecek… Ve TBMM eliyle Türkiye Cumhuriyeti’yle vedalaşılacak!..

O yüzden diyorum ki; Biz Silivri’dekileri bırakın da, en önce bu işlere bakın… Gerekirse ipimizi çekin, gitsin… Biz vatandan daha kıymetli değiliz ya!..

AKP yemin krizinden “nemalanıyor”!..

“Tükürdüklerini yalayacaklar” restiyle, kriz daha da tırmandırıldığına göre iki ihtimal var:

– Ara veya erken seçime gidilerek, 376 eksiği tamamlanacak.

-Yukarıda bir kısmını anlattığımız BOP kapsamındaki görevler öylesine acil ve önemli ki, “yemin krizi” sayesinde bunların tümünün üzerine çarşaf örtülmesi herkesin işine geliyor…

Bence bunlardan ikincisi uygulanıyor. Çünkü Erdoğan, BDP’lilere “Tükürdüklerini yalayacaklar” demedi!..

Silivri’den kucak dolusu sevgiler…

Müyesser Yıldız

03 Temmuz 2011

Kategori:Uncategorized