Sevgili Banu Avar “Arap Baharı” devrimcilerinin BP, Total, ve SHELL olduğunu bir güzel ortaya koydu. Acaba, “Türkiyeliler devrimi”nin gerçek devrimcileri hangi ÇUŞ’lar? Bizi amip gibi bölerken bakın nasıl usul usul sırtımıza binip içimize sızıyorlar!..
Çukurova Holding’i daha çok Türkcell, Digitürk, Akşam’ın sahibi olarak biliyoruz. Grubun bir de petrol şirketi var; Irak’ın kuzeyinde faaliyet gösteriyor. ABD’nin, tamamen babasının hayrına (!) , 1 trilyon dolar harcayıp “demokratikleştirdiği” Irak’tan çekilmesinden hemen önce Çukurova’nın o petrol şirketinin yüzde 50’si İngiliz şirketi Valleres’e satıldı. Adı da General Energy PLC oldu.
Valleres’in en önemli kurucularından biri kim? Şu meşhur Rothschild’lerden Nat Rothschild!.. Yani “Dünya İmparatorluğu”nun varisleri resmen burnumuzun dibinde artık. Yeni şirketin yönetiminde meşhur bir isim daha var: 1997-2000 arasındaki büyükelçilik döneminde Türkiye’nin enerji ve su kaynakları üzerinde adeta “ihtisas” yapan, bağlantıları halen de süren ABD’li Mark Parris!..
Bilmiyorum izliyor musunuz; uluslararası güçler Türkcell’i Karamehmet’in elinden almaya çalışıyor. Konu galiba uluslararası tahkime de götürüldü. Ne dersiniz; dava lehimize sonuçlanır mı ki? Karamehmet’in ekonomik sıkıntıya düştüğü, medyaya girmekten pişmanlık duyduğu da konuşuluyor. Bu şartlarda: “General Energy üç vakte kadar tamamen Rothschild’lerin eline geçer.” demek kehanet olur mu?
* * * * *
Başbakan Erdoğan Eylül ortalarında Türk-Mısır İş Konseyi Genel Kurulu’nda konuştu: “Mısır’ı Nabucco’nun içinde görmek istiyoruz.” dedi. 3 ay sonra ne Nabucco’muz kaldı, ne Güney Akım!.. Oysa “asrın projeleri” idi onlar. Ne oldu ki?
Irak’ın tatlı, kârlı ve barışçıl paylaşımı; Türkiye’nin, “Kürdistan”ın denize çıkışına “gönüllü” rızası mı o projelerin pabucunu dama attırdı?
ABD’nin Irak’tan çekilmesi kesinleştiğinde “güvenlik boşluğu” konuşuluyordu ve Türkiye o “boşluğu” doldurmaya da gönüllü talip oldu.
Dr. Muhammet Nureddin var: Batı’nın Ortadoğu’daki enstitülerinde analizler yapan, bir çok projeyi de destekleyen bir isim. İşte bu isim 29 Ekim’de Katar gazetesi El Şark’ta şunları yazdı:
“Sünni-Şii fitnesinin sadece Irak’ta değil, İslâm dünyasında uyandırılması Sünni-Şii arasında fark gözetmeyen işgâlin bırakacağı en önemli tehlikedir. İşgâl bazen Şiilerin yanında yer alır, bazen de Sünnilerin; sonuç ise aynıdır: sıradan insan ve gözlemci için de gayet açık başlıklarda somutlaşan Amerikan çıkarlarının garantiye alınması. Bu çıkarlar, Arap ve İslâm dünyasının ilâve parçalanması, yeni Sykes-Picot anlaşmalarının çıkarılması -böylelikle Arap ve Müslümanların zenginlikleri üzerindeki kontrolün kolaylaşması- ve İsrail’in güvenliğini koruyacak şartların artması. Irak bu açıdan başka yerlerde benzer durumlara psikolojik zemin hazırlaması için önemliydi…”
KÜRTLER TOPRAKLARINI PETROLE SATIYOR
Irak’taki güç savaşları Kasım ortalarında başladı. ABD şirketi Exxon Mobil anlaşmalara aykırı şekilde Irak merkezi yönetimi dışında, Barzani’yle de anlaşma imzaladı. Dengeyi bozan ilk şirketti!..
Rothschild’lerin ortak olduğu General Energy’nin Başkanı Mehmet Serpil’in bu gelişmeye ilişkin değerlendirmesi ilginçti: “Exxon’un gelişi hem iyi oldu hem de kötü. İyi oldu; çünkü bu bölgenin istikrarını tartışma konusu olmaktan çıkardı. Kötü tarafı ise bölgedeki tüm şirketlerin değerinin artması oldu…” dedi.
Irak Petrol Bakanı Abdülkerim Luaybi’nin tepkisi ise yenilir yutulur gibi değildi. Barzani’ye: “Kürtler topraklarını petrol anlaşmalarıyla satıyor. Irak’ın bir parçası olarak kalmak ya da ayrılmak konusunda bir karar vermek zorunda.” suçlamasını yöneltti.
Barzani’nin gerçek hedefini bilmeyen mi var? Sadece zaman, zemin ve elbette Türkiye’nin rızası meselesiydi!..
İKİ “ÜLKE”NİN STRATEJİK DERİNLİĞİ
Exxon Mobil tercihini yaptı ve Barzani’yi seçti… Aynı günlerde Barzani’nin Washington temsilcisi Kubad Talabani (Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin oğlu) şunları söyledi:
“Türkiye ile ticari ve ekonomik ilişkilerimiz güçlü. İki ülke arasındaki siyasi ilişkiler de güçlendi. Bu dönemdeyse enerji güvenliği ve enerji işbirliğine yoğunlaşıyoruz. Bunlar yepyeni bir yöne doğru hareketi getirecek. İlişkimiz daha da stratejik hale geliyor, derinlik kazanıyor…”
Kubad Talabani Bağdat’la sorunlarına ve mezhepsel çekişmelere dikkat çekerken de şu müjdeyi verdi: “Irak bölünürse bağımsızlık ilân etmemiz bile gerekmeyebilir…”
Yani Türkiye’den o kadar “eminler”!..
Oğul Talabani’den devam edip AKP’nin oyun kurucularından Henry Barkey’den çıkalım. İkili geçenlerde de Washington’daki Orta Doğu Enstitüsü’nde konuştu. Kubad Talabani, Türkiye’ye “Suriyeli Kürtleri nasıl kazanacağı” konusunda akıl verip “Irak Kürtleri’yle ilişkilerine benzer bir şekilde hareket etmesini” önerdi. Henry Baker de “Irak’ta iç savaş çıkması durumunda Kürtlerin fiilen bağımsız hale geleceği ve Ankara’nın buna karşı çıkmayacağı” öngörüsünde bulundu!..
İŞTE ÇUŞ’UMUZ: ROYAL DUTCH SHELL
Dibimizdeki durum bu. Gelelim içimize. Kasım sonlarında TPAO, İngiliz-Hollanda ortaklığındaki Royal Dutch Shell’le Antalya Açık Deniz/Güneydoğu Anadolu alanlarını kapsayan arama, üretim, paylaşım anlaşması imzaladı.
Enerji Bakanı Taner Yıldız nedense bu işbirliğinin “uluslararası siyasi spekülasyonlardan uzak, teknik bir çalışmanın ürünü olduğunu” vurgulama ihtiyacı duydu.
Anlaşma maddeleri birbirinden ilginç: sismik arama, sondaj ve üretim faaliyetlerinin tüm masraflarını Royal Dutch karşılayacak… TPAO’nun Antalya’da gerçekleştirdiği sismik faaliyetlere harcadığı 20 milyon doları verecek, bundan sonraki çalışmaların -sondaj da dahil- masraflarını da üstlenecek… Ve üretim aşamasında hisseler paylaşılacak vs. Allah Allah; bu kadar iyiliği babasının hayrına mı yapıyor? Unutmadan; Diyarbakır bölgesinde yapılacak kaya gazı aramalarında da Royal Dutch olacak!.. Ve dahi Mersin-İskenderun körfezi için yapacağımız çalışmalarda da Royal Dutch’ı yanımızda bulacakmışız!..
İsrail’in Rum kesimi üzerinden Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’e yerleştiğini düşünün…
Bam teline gelelim. Bizimkilerin “Shell, Shell” diye geçiştirdiği Royal Dutch Şirketi’nin aslı şu:
NATO’nun Suriye-İran’a karşı Malatya Kürecik’te kurdurduğu füze kalkanı var ya… Hani bizimkilerin ricası üzerine ülke isminin telaffuzundan vazgeçilmişti ya… İşte o füze kalkanının “gerekliliği” konusunda NATO’ya raporu hazırlayan “akil adamlar” grubunda bu şirketin eski CEO’ları da yer almıştı!..
ÇUŞ’LAR İÇİN ANAYASA VE YASA
Yeni Anayasa, yargıda iyileştirmeler, yabancı sermayeyi teşvik… Bunların hep Türklerin iyiliği için yapıldığını sanıyoruz değil mi? Öyleyse şunlara da bakalım:
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan: “Türkiye’deki dış dengesizlikleri azaltmak için yatırım ortamını iyileştirme adı altında tedbirler belirledik. Yargıdaki iyileştirme, yatırım için son derece önemli. İş adamlarının anayasal düzenlemeler sebebiyle sıkıntı yaşadığından haberdarız” diyor.
Yabancılara, özellikle de küresel şirketlere mülk ve arazi satışını kolaylaştıracak “mütekabiliyet yasası” Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılıyor. Yeni düzenleme ile yabancılara satışta sınır 2,5 hektardan 30 hektara yükseltiliyor. Bakanlar Kurulu’na bunu 60 hektara kadar çıkarma yetkisi veriliyor.
Ali Babacan Davos’a gitmeden önce Beyti’de, yandaş gazetecilerle İstanbul’un geleceğini masaya yatırıp, “İstanbul’u uluslararası finans merkezi yapma hayalinin fiiliyata geçtiğini” müjdeliyor!.. Türkiye’nin bu alandaki potansiyelini anlatacak dünya çapında bankacılar tespit etmişler. Babacan o isimleri saklıyor, onlara “ak saçlılar” demekle yetiniyor. Bu şahıslar, “Türkiye’ye aşina” imiş!.. Kısacası Yatırım Danışma Konseyi üyesi olan CEO’lar ve finans merkezindeki “ak saçlı bankacılar” bize çalışacakmış… Tabii yine babalarının hayrına!.. Babacan’ın bir büyük “müjdesi” daha var: IMF’nin yeni yol haritasını çizme ve görev tanımını yapma işi de bize verilmiş!..
AVRUPA YAHUDİ PARLAMENTOSU
Para, güç, enerji kaynaklarının paylaşım savaşı… O da ne; Avrupalı 400 binden fazla Yahudi sanal ortamda oy kullanıp Avrupa Yahudi Parlamentosu’nu oluşturdu. 47 ülkeden 127 milletvekili seçildi. Türkiye’den de iki isim var: Cefi Kamhi, Vital Denis Ojalvo Öner.
Sanal deyip geçmeyin. Bir defa proje, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in fikri. İkincisi, o parlamento ilk toplantısını Brüksel’de, Avrupa Parlamentosu binasında yaptı bile. Başkanlar seçildi!..
Bu gidişle, Dünya Yahudi Parlamentosu da kurulur herhalde.
Türkiye mi?
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bir aralar: “İyi ki bu generallerle savaşa girmemişiz.” demişti…
“İyi ki bu iktidar var ve bir bölge savaşına sürüklenmiyoruz.” diyebiliyor muyuz?
Cumhurbaşkanı Gül Sarıkamış Tatbikatı’nda “bölgenin jeneratörü olduğumuzu” söyledi. Yine O’nun arzusu üzerine “büyük resme” bakıyorum da;
“Jeneratör”den çok giderek “bölgenin Terminatör’ü” ya da ABD-İsrail’in “paratoneri”ne dönüşüyoruz gibime geliyor!..
Silivri’den kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
28 Şubat 2012