MİT savaşı başladığında: “İmralı ile protokol mrotokol yok.” dediler.
Oysa aylar önce Karayılan, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Şerafettin Elçi o protokolleri madde madde açıkladı.
Onlardan evvel de AKP milletvekili Şamil Tayyar Kürt Ergenekonu adlı kitabında şunları yazdı:
“Hakan Fidan’ın 27 Mayıs 2010 tarihinde MİT Müsteşarlığı’na atanmasından sonra, Kürt sorununa kalıcı çözüm amacıyla bir eylem planı hazırlandı. Fidan’ın bu göreve gelmeden önce MİT yöneticileriyle -Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı sıfatıyla- katıldığı, sonrasında kurumun sürdürdüğü PKK trafiğindeki taleplerin, çözüme katkısı olacağı düşünülen bölümleri eylem planında yer aldı.
MİT’in hazırladığı ilk aşama eylem planı içinde iki kritik düzenleme bulunuyor: KCK sanıklarının serbest bırakılması, yüzde 10 olan seçim barajının düşürülmesi.
Bu düzenlemeler yapılırsa tansiyonun düşeceği ve çözüme doğru daha sağlıklı adımlar atılacağı hesabı yapılıyordu.
Ana dilde eğitim, Öcalan’ın İmralı cezasının ev hapsine çevrilmesi, yeni Anayasa’ya ‘Kürt’ sözcüğünün eklenmesi gibi talepler toplandı; ancak söz verilmedi, siyasi otoriteye iletmek üzere not edildi… Öcalan’ın İmralı ‘da kaldığı süre içinde MİT üzerinden Cumhurbaşkanı ve Başbakan’lara yazdığı çok sayıda mektubun varlığı biliniyor. MİT’in bu iki önerisi de devlette tam karşılık bulmadı. KCK soruşturması kapatılırsa PKK yı dizginlemenin zorlaşacağı, yüzde 10 barajı kaldırılırsa siyasi istikrarın bozulabileceği değerlendirmeleri yapıldı…”
Şamil Tayyar ve Taraf’ın polis kökenli yazarı Emre Uslu “Ergenekon”da omuz omuzaydı. Ama MİT savaşlarında ayrı düştüler. Tayyar iktidar ve MİT’in yanında yer alırken Uslu dedi ki:
“…iddia edildiğinin aksine bu operasyonun arkasında Emniyet ve Savcılık yok. Bu operasyonun arkasında KCK sanıklarını salıverip, PKK protokollerindeki maddeyi yürürlüğe koyup Oslo müzakerelerini yeniden başlatmasını isteyen MİT ve AKP içindeki müzakereci kanat var.”
Şu anlatılan ve yazılanlar bir çadır devletinde bile olmaz!..
KCK operasyonlarından sonra birileri “özel yetkili mahkemelerin” haddini aştığını fark etti. Ne zaman: “Bunları kaldıralım, yetkilerini sınırlandıralım.” diyen oldu, bu defa da cemaat hopladı: “Ergenekoncular da serbest kalır.”!.. Şimdi anlaşılıyor; aylar önce Hüseyin Gülerce’nin: “İktidarın Ergenekon operasyonlarından vazgeçeceği duyumları geliyor. Kimse bundan vazgeçemez.” demesinin hikmet-i sebebi.
Görünen köy kılavuz istemiyordu; da Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, “AKP’nin etkili bir isminin ağzından” şunları aktarınca bende “şafak” attı:
“Özel yetkili mahkemeleri bizimle bir hesaplaşmaya çevirmek isterlerse, 1 maddelik yasa çıkarır ve özel yetkili mahkemeleri kaldırırız…”
Bu mahkemelerin “birilerini tatmin”le görevli olduğu, bizlerin Hasdal ve Silivri’de resmen “rehine” yapıldığımız, “şantaj” aracı kılındığımız en yetkili ağızlardan itiraf ediliyor; ama Türkiye ‘de yaprak kıpırdamıyor!..
Terör örgütüyle yatağa girilmiş: “Gerekirse yine yatarız.” deniyor. Öte yandan bir Genelkurmay Başkanı’ndan veya benden, suyumuz sıkılarak, terörist çıkarmaya çalışılıyor… Hukukun çer-çöpü bile kalmamış…
İşte bu “onursuzluğa” isyan ediyorum!..
Son sözüm, Başbakan Erdoğan’a. Yargıyı “dedelerin” elinden kurtardıklarını söylüyordu… O yargı şimdi hangi ellerdedir, gördünüz mü?
Silivri’den kucak dolusu sevgiler,
Müyesser YILDIZ
24 Şubat 2012