28 Şubat sürecinin arkasında ABD-İsrail cephesinin olduğu herkesin bildiği ve kabul ettiği tartışmasız bir gerçek.
İşte AKP’nin de fikir babalarından meşhur diplomat-CIA’cı Morton Abramowitz’den bir cümle: “1996’da Refah Partisi’nin Türkiye’nin en büyük partisi olması Washington’u sarsmıştı…”
İşte bir diğer diplomat – CIA’cı Alan Makovsky’nin görüşleri:
“Bazı Amerikan yetkilileri, Türkiye’nin Batı yönelimli duruşuna yardımcı olan ordunun fundamentalizme karşı yangın duvarı vazifesini görmesini memnuniyetle karşılayabilirler…”
“Batı karşıtı konularla ortaya çıkacak güçlü bir İslâmcı hareket, Türkiye’deki Amerikan çıkarlarının aleyhine olacaktır… Eğer zaman içinde Erbakan ve radikallerin ortadan kalktıkları ve Batı yanlısı, demokrasi yanlısı ılımlıların parti içinde üstün duruma geçtikleri açıklığa kavuşursa ABD bu çerçevede tutumunu yumuşatabilir…”
Madem Çevik Bir onların adamı; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diye sormayın. Emperyalizm işte…
Kaddafi gibi “linç” ettirilmediklerine, Saddam gibi astırılmadıklarına şükretsinler. Kaldı ki gerçek hedefin Çevik Bir ve ekibi değil; ABD’nin ne mal olduğunu anlayan İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu’ndan başlayıp Aydın Doğan’a, Uğur Dündar’a uzanacak bir kitlenin göze kestirildiği görülüyor. Mehmet Baransu’nun o “Pirus” kitabını tam da bugünlerde niye yazdığı anlaşılıyor.
Velev ki hedef Çevik Bir ve ekibi. Suriye, “Kürdistan”, İran gibi büyük operasyonlar gündemdeyken, İslâmcılar ve Müslümanların kafası karışmışken bu kadarcık “kurban” verilmez mi?
Merak ettiğim bir kaç küçük husus var tabii…
Çevik Bir’in danışmanlıklarını yaptığı Abudllah Gül ve Ülker grubu nerede duracak?…
Ya da ABD, “Ne cüretle adamlarını feda ediyor? Bir daha hangi asker onlara güvenip, yola çıkar?” gibi…
ABD, TSK’nın tamamen “uysallaştırıldığını” düşünüyor olmalı. Zaten bir gazete, “Pentagon’un, Türkiye’nin NATO kucağına döndüğünü söylediğini” yazmamış mıydı geçenlerde?!..
* * * *
28 Şubat operasyonu yine ilginç bir zamana denk geldi;
Başbakan Erdoğan Çin’den yine MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın arkasında “kapı” gibi durduğunu, onun “sır küpü” olduğunu ( Şahsın sır küpü olur mu? Ancak devletin sır küpü olur; ki ona da ‘derin devlet’ denir. Derin devletin bulunması haksa yüzlerce insanın uyduruk bir ‘derin devlet’ suçlamasıyla hapislerde çürütülmesi neyin nesidir? Sadece AKP’nin mi derin devlet hakkı var?.. vs.) açıklamış; üstüne yargıya açıkça meydan okumuştu. Gündem bu olacaktı; ama 28 Şubat operasyonu ile güme götürüldü!..
Operasyon 12 Nisan günü başladı. Tarihte 31 Mart Vakası olarak bilinen, 13 Nisan 1909’daki olayın yıldönümünden bir gün önce. 31 Mart neydi? Sultan Abdülhamid 2. Meşrutiyet’i ilan etmiş, Meclis açılmış, “sınırsız özgürlük ve affın” sonucu İstanbul’da irticai ayaklanma yaşanmış, Harekât Ordusu bu isyanı bastırıp Sultan Abdülhamid’i “hal” etmiş; yani tahttan indirmişti.
Sanki bugün de birileri “hal” ediliyor – edilecek gibi; ama kim? Eski muktedirler mi, yeni “sultanlar” mı?
28 Şubat’ın yıldönümünde, Fethullah Gülen’in sürece destek verdiği iddia edildiğinde, cemaat: “28 Şubat’ın asıl mağduru biziz. Gülen o yüzden ABD’yi gitti.” demişti. 28 Şubat “rövanşı” da tamam olduğuna göre artık döner mi ki? Gerçi tam da bugünlerde göz ameliyatı oldu ya!…
* * * *
Askeri müdahaleler bilerek/bilmeyerek milli sol ve milli sağı tasfiye etti. Yerlerini işbirlikçileri doldurdu.
28 Şubat’ta Türk Müslümanlarını küstürdü, devlete düşman etti, yerini “ılımlı İslâmcılar” aldı.
Katılırsınız-katılmazsınız, beğenirsiniz-beğenmezsiniz; ama ben böyle düşünüyorum.
Bölgede koca bir Sünni-Şii hattı çiziyor Siyonistler ve emperyalistler… Barzani’nin Washington Temsilcisi Kubat Talabani, “bağımsızlıklarını” ilan edeceklerini duyururken, açıkça: “Biz Sünni hatta kalıyoruz.” dedi.
Türkiye’nin yerini görmek için halen TİKA ve Diyanet eliyle Balkanlar’da yürütülen projeleri bir takip edin. Karadağ’da medrese açtık mesela; ilerinin Türkiyesi’ne iyi bir “model” olacak galiba!..
Abdullah Gül, İran’ın Balkanlar’daki faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı sıklıkla dillendirdi, dillendiriyor!..
Yine Gül, Suriye ve Irak’ta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devrede olmasını istiyor…
İngiltere’de, Kraliçe’nin himayesindeki Londra Üniversitesi’nde Risale-i Nur dersleri veriliyor… Alevilik öğretiliyor. Eş zamanlı Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Said-i Nursi kürsüsü kuruluyor!..
Beri yanda Türkiye’nin her yerinin NATO üssü olacağı, çok sayıda “Kürecik”ler kurulacağı açıklanıyor…
Rothschild’ler ülkemizdeki bor madenlerine de talip oluyor…
İşte bu fotoğrafta, cemaatin özellikle yurt dışına yönelik yüzü Today’s Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Dr. Bülent Keneş şunları söylüyor:
“Son yıllarda Şii yayılmacılığının Türk tarihi boyunca hiç olmadığı ölçekte topluma, Anadolu’ya nüfuz etme çabası içinde olduğunu görüyoruz. Tehdit vurgusu yapacak olursak, bu tehditin diğerlerinden farklı olduğunun altını çizmek gerek. Amerikan emperyalizmi ya da İsrail’in ülkeye nüfuzu gibi tehditlerden farklı olarak daha sinsi, belirsiz, gizli ve dostluk vurgusunun hakim olduğu bir tehdit…”
Böylece Şiiliğin ABD emperyalizminden, hatta İsrail’in ülkeye nüfuz etmesinden daha büyük “tehdit” olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz!..
28 Şubat’a dönersek; “irtica, PKK’dan daha büyük tehdit” dedikleri söylenegeldi.
Ne güzel; sadece “irtica” değil, PKK’da “ak”landı!.. Yeni “tehdidimiz” tayin edildi… Buyurun Yahudi İslâm’ı için SAVAŞA!…
Ez cümle, “beceremeyenler” gitti, “becerenler” geldi.
Geldi; de sadece Suriye ve İran’ın değil bizatihi kendi altımızı oyduğumuzu da unutmayalım…
Ve şunu:
İstanbul işgal edildiğinde Sultan Vahdettin ilk cuma namazına çıkarken tereddüde düşmüş, İngilizlerden izin alıp gidebilmişti… Sonrasında da tüm Cuma namazlarında Vahdettin’in koruma/gözetimini İngiliz askerleri yapmıştı.
Silivri’den kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
12 Nisan 2012