İçeriğe geç

Hangi Felaketi Bekliyoruz?

Gaziantep’te bebeler katledildi… Nasıl ki Tunceli’de olanlar Tunceli’den, Şemdinli veya Hakkari’deki görüntüler bunlardan ibaret değilse Antep katliamı da Antep’ten ibaret değildir.

Ermeni kökenli Amerikalı yazar Harut Sasunyan 8 Ağustos’ta Armanian Weekly’de, “Ermenilerin Doğu Anadolu’yu geri almasını beklemek fantezi midir?” sorusunu şöyle cevapladı:

“Türkler bu bölgeden Ermenilere en küçük bir toprağı dahi vermez. O nedenle Ermenilerin, Türkiye ve civarında şimdiden öngörülemeyen iç savaş, topyekûn veya bölgesel savaş, ihtilal, Kürt ayaklanması, doğal afet veya nükleer bir felaket olmasını beklemeleri gerekiyor. Bu bir iktidar boşluğu yaratacak ve bu çerçevede sınırların değiştirilmesi veya yeniden çizilmesi mümkün olabilecektir…”

Bu “felaket senaryosu”nun neresindeyiz? Bölge kaynıyor… Van’da deprem yaşandı… PKK şehre indi, “Kürt baharı” adı altında iç savaş, ayaklanma provalarından söz ediliyor… Bir tek nükleer felaket yaşamadığımız kaldı ve ülkeyi yönetenler darmaduman.

Sasunyan’a şöyle bir soru daha soruluyor:

“Doğu Anadolu’yu alsak bile burada çoğunluğun Kürt ve Türkler olması sebebiyle Ermeniler azınlıkta kalmayacak mı?”

Cevap şu:

“Bahsettiğim felaket senaryosu bu bölgede Kürt ve Türklerin hatta Ermenilerin demografik durumunu değiştirebilir. Kimse böyle olaylar sonucunda Ermenilerin, Batı Ermenistan(Doğu Anadolu)’da azınlıkta kalacağını iddia edemez.”

Ne tesadüf!.. Ermenistan işgâli altındaki Azerbaycan toprağı Dağlık Karabağ’ın sözde Cumhurbaşkanlık Basın Sekreteri Davit Babayan, Suriye Ermenileri’nin Dağlık Karabağ’a taşınmasını öneriyor.

Derken, bitti-öldü denilen ASALA piyasaya çıkıp Türkiye’yi tehdit ediyor:

“Suriye’deki Ermeni toplumunun güvenliğinin ihlali veya herhangi bir askeri maceraya girişilmesi durumunda Türkiye aynı önlemlerle karşılaşacaktır…”

O da ne? İyi bir haber!..

Hani Osmanlı dönemindeki Ermeni ayaklanmalarının merkezi olan, Van’daki Akdamar Kilisesi’ni vergilerimizle onarıp 3 yıl önce ibadete açtık ya… 9 Eylül’de yapılacak büyük ayinde mum satışlarından elde edilen gelir Van’daki depremzedelere verilecekmiş. Hale bakın: Türkiye Cumhuriyeti Devleti Suriyeli mültecileri bir eli yağda, bir eli balda ağırlıyor; depremzedelerimiz Ermeni mumlarına muhtaç!..

Her şey bu kadar tesadüf olabilir mi? Suriye eksenli gelişmelerde tüm ihtimaller konuşuluyor da Ermeni cephesi nedense hep es geçiliyor. “Odaktır, es geçmeyelim.” diyorum. Ermenistan meselesi sadece Batı emperyalizminin değil Rusya’nın da değişmez ana gündem maddesidir, unutmayalım.

1915’in 100’üncü yılına şunun şurasında ne kaldı?

Babaeskili Kurmay Yarbay Hüseyin Rahmi’yi bilir misiniz? 24 Nisan 1926’da Sovyet Devlet Arşivi gizli belgelerinde Anadolu’nun Taksim Planı- E.E. Adamof’un Başkanlığı Altında Rus Dışişleri Bakanlığı’nın Gizli Dosyalarından Derlenen Belgeler)’i tercüme eder. Şöyle der kitabın sunuşunda:

“Bu kitap, istisnasız her Türk için kendi vatanı ve kendi varlığı ile ilgili pek mühim siyasi hususları ihtiva etmektedir. İşte zamanının yokluğuna rağmen alelacele ve belki birçok çeviri hatasıyla bu işi yapmaya beni zorlayan sebep de budur.”

Kitaptan tek bir not aktaracağım. Ama ondan önce Fransa’nın çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’un Türkiye’ye 17 Ağustos’ta yaptığı ziyarette Kilis’e gittiğini, Suriyelilerin kaldığı çadırkentleri gezdiğini ve Suriyelilerle basına kapalı görüşmeler yaptığını vurgulamam gerekiyor.

O nota gelince: Mart 1915… Rusya’nın Fransa Büyükelçisi M. Paleolog bizzat Rus Çarı ile görüşmek istemektedir. Sebebi İskenderun Körfezi dahil Suriye’yi ve Toros sıradağlarına kadar Kilikya-Çukurova’yı, Fransa’nın ilhak etmek istemesidir. Çar, Fransız Büyükelçi’ye hemen randevu verir.

Bu esnada Rus Dışişleri Özel Kalemi 15 Mart 1915’te Başkumandanlık Genel Karargâhı’na şu bilgileri verir:

“Aldığımız bilgiye göre, Ermeniler Mersin’i ısrarla istemektedir. Bu bölgenin Fransızlara bırakılması, Ermenilerin Fransa’ya karşı yeis ve kin duymaları sonucunu verecektir. Bu sebeple Fransızlar bu Ermeni emelleri hakkında şimdiden uyarılsınlar ki, bize gücenmesinler…”

Tarihi gerçeklere, tarihi hesaplaşmalara daha ne kadar gözümüzü kapatacağız? Sırada ne var; Maraş’ın da karışması… İstanbul depremi… Veya Mersin’de nükleer patlama mı?

Silivri, hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

21 Ağustos 2012

Kategori:Uncategorized