İçeriğe geç

Suriye’nin Değil Hatay’ın Kurtuluşu(!) Mu?

Atatürk’ün son emaneti Hatay düne kadar Suriye haritalarında bu ülke toprakları içinde gösteriliyordu. AKP-Esad arasındaki balayı döneminde de çok Hataylı Suriye haritaları gördük; ama yöneticilerimizin gündeminde böyle bir mesele olmadı. Zira daha ulvi(!) hedefleri vardı…

Emperyalizmin Suriye kazanını kepçelemeye başlamasının ardından Hatay sorunumuz hortladı. Herkes “Hatay’da neler oluyor”u araştırıyor. Suriye’den gelen birileri gir-çıklarla sadece Suriye’de değil Hatay ve civarında da terör estiriyor, buradaki vatandaşlarımıza gözdağı veriyor. Tabir-i caizse dağdan gelmiş bağdakini kovmaya çalışıyor. CHP milletvekilleri dahi kamplara sokulmuyor. Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, mülteci sayısının 100 bini bulması durumunda “tampon bölge” kurulacağını açıklıyor; yani birilerine adeta açık davet çıkarıyor. Bugün hâl bu iken, yüz binler geldiğinde neler olur, bu işin sonu nereye varır, tahmin edin.

Hatay’da olanları anlamak için tarihe müracaat etmemiz yeter. M.Ö. Roma İmparatorluğu’nun başkenti, Hıristiyanlığın ilk merkezlerinden birisinden söz ediyoruz. Ve dahi 11-12. yüzyıllardaki Haçlı Seferleri’nin en önemli üssünden.

Çağımızın “Haçlı seferi” başlamışken, Haçlılar açısından böylesine önemli bir merkez rahat bırakılabilir miydi?

Atatürk Hatay’ı kolay mı aldı? Hasta yatağında uğraştığı mesele bu değil miydi? Önce bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu, ardından referandumla Türkiye’ye bağlandı… Biz unuttuk, ama birilerinin unutmadığı çok belli!.. Hatay’ı Fransızlardan aldık. Peki bugün bölgeye akın akın gelen, Suriye projelerinin arkasında olan Fransa değil mi?

Hatay meselesinde bir başka boyut: ülkemizde en çok mülk edinenlerin hep Suriyeliler olduğu açıklanır. Ne tesadüf, son 1 ay içinde yabancılara mülk satışında mütekabiliyet (karşılıklılık) şartı kalktı. Türkiye toprakları yüzlerce ülkeye altın tepside sunulurken, sözüm ona sadece Suriye ve Yunanlılara kısıtlama kondu. Bir kez daha tarihe başvuralım:

Dr. Serhan Ada’nın doktora tezinde verdiği bilgilere göre, 13 Ocak 1940’a kadar Hatay’dan 26 bini Ermeni, 11 bini Ortodoks ve 6 bini Arap olmak üzere toplam 48 bin kişi göçmüş. Göçüp de taşınmazını satmayanların tapu kayıtları bugün “Suriye vatandaşı” diye gözüküyormuş.

“Mülteci” sandıklarımız arasında acaba bunlar da var mıdır?.. Davutoğlu’nun “öngörüsü” üzere yüz binler geldiğinde bölgenin nüfus dengesi ne olur?

Prof. İlber Ortaylı 2008’de Hatay anlaşmasının ömrünün 100 yıl olduğunu, 2039’da (Hatay’ın Türkiye’ye iltihakı 23 Temmuz 1939’dur) yeniden referanduma gidileceğini öne sürdüğünde çoğumuz gülmüş, ciddiye almamıştık. Şimdi Ortaylı’nın iddiası üzerinde bir kez daha düşünebilir miyiz? Zira gidişat, birilerinin 2039’u bile beklemeye tahammülü olmadığını gösteriyor.

Korkarım ki, BOP kapsamında Hatay’ın Türklerden “kurtuluşu” ve bir “Hatay Cumhuriyeti” kurulması da var. O yüzden sadece Hataylılar değil hepimiz tedirgin olalım, olur mu? Zira tarihin ve Haçlıların hiç şakası yok!..

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ya kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

26 Ağustos 2012

Kategori:Uncategorized