Hürriyet Gazetesi Başyazarı Taha Akyol 2 Mart 2012’de Babıali Toplantılarında Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile yaptığı sohbetten notlar aktardı.
Türkiye’nin AİHM’de savcıların yeterli delil olmadan dava açması ve tutukluluğun uzun sürmesi konularında sıkıntı yaşadığını anlatan Adalet Bakanı Ergin, şunları söylüyordu:
“Savcıların açtığı davaların yüzde 50’si beraatla sonuçlanıyor. Bu oran çok yüksek. Demek ki mahkûmiyet için gerekli düzeyde delil toplanmadan iddianame yazılıyor. Sonunda beraat etmek, masum bir insan için yeterli olabilir mi? Toplum gözünde bir süre şüpheli oluyor, sanık oluyor, sonunda beraat etse de bunun acısını yaşıyor.”
Bakan Ergin’in bulduğu çözüm şuydu:
“İddianamelerin kalitesinin yükseltilmesi için HSYK bir çalışma yapıyor. Savcıların terfiinde, iddianamelerinin ne ölçüde isabetli olduğuna, mahkemede ve Yargıtay’da onaylanıp onaylanmadığına da bakılacak.”
Taha Akyol da, “Böyle bir uygulama elbette savcıların yetersiz delillerle dava açmamasını, delil toplamada daha titiz davranmasını sağlayacak, tutuklamalar da ona göre azalacaktır” yorumunu yapıyordu.
-Dört Dörtlük Örnek-
Biliyorsunuz 6 Haziran’da iddianamesi kabul edilen 28 Şubat davası Ankara’da devam ediyor. Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili tarafından hazırlanan bin 309 sayfalık iddianamede o dönemin Genelkurmay Karagâhında çalışanların tamamı, Refahyol hükümetini cebir ve şiddet kullanarak devirmekle suçlanıyor.
Duruşmanın bugünkü celsesinde, Adalet Bakanı Ergin’in şikâyet ettiği “savcıların yeterli delil olmadan dava açması” konusunda dört dörtlük bir örnek ortaya çıktı.
Yaklaşık 15.5 ay hapis yattıktan sonra duruşmaların başladığı ilk hafta tahliye edilen dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet Çörekçi’nin çapraz sorgusu sırasında duruşma Savcısı Kemal Çetin, Çörekçi imzasıyla yayınlanan bir emire ilişkin sorular sordu.
Belgenin bazı bölümlerinde “çağdışı kıyafet” ifadesinin olduğunu belirten Savcı Çetin, “Eşi çağdaş giyinmeyene düşük sicil verilmesi, en ufak hareketine dikkat edilmesi deniyor. O zaman bölücü terör örgütüyle ilgili kıyafet sorunu yok. Bu bölümlerde bir ön yargı okunuyor. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Eşi başörtülü olan herkes suçlu mu?” gibi sorular sordu.
Çörekçi, sözkonusu emirin 28 Şubat’tan çok öncesine 1995 yılına ait olduğunu, “İç Tehdit ve Yıkıcı-Bölücü Faaliyetlere Karşı Koyma” başlığını taşıdığını, ancak iddianameyi hazırlayan savcının 12 sayfalık bu emrin sadece 3 sayfasından alıntı yaptığını söyledi.
Bunun üzerine Savcı Kemal Çetin, gayet normalmiş gibi aynen şu karşılığı verdi:
“İddianamaye, iddiayı destekleyen bölümler alınmış tabii…”
Adalet Bakanı Ergin’in, “İddianamelerin kalitesi yükselecek” demesinin ve Taha Akyol’un da bunu alkışlamasının üzerinden yaklaşık 1.5 yıl geçtikten sonra gelinen nokta işte bu.
-“Suç Delili” Emirde Neler Var?-
Ankara Cumhuriyet Savcısı’nın belli bölümlerini iddianameye koyduğu o emri buldum, baştan sona okudum. Özellikle günümüz “açılımları” çerçevesinde “suç” sayılabilecek nitelikte olsa da çok önemli, doğru tespitler ve tedbirler var. Uzunluğundan dolayı sizleri sıkmayacağını bilsem, baştan sona yazmak isterdim. Ancak özetlemekle yetineyim:
“Yıkıcı-Bölücü Unsurların Hava Kuvvetlerine Sızmalarına Karşı Alınacak Önlemler” başlıklı emrin üst yazısında şöyle deniliyor:
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü parçalamak, Atatürk İlkeleri doğrultusundaki çağdaş anlayışı yıkarak, kendi görüş ve fikirlerinin etkin olduğu bir rejim kurmak için faaliyet gösteren yıkıcı ve bölücü örgütler, amaçlarına ulaşmada Türk Silahlı Kuvvetlerini en büyük engel olarak görmektedir. Hava Kuvvetleri personelini, özellikle genç subay ve astsubayları yıkıcı-bölücü faaliyetlerin etkisinden uzak tutmak ve onları, geçmiş örneklerde görüldüğü gibi cazip hedef haline getirmemek için her seviyedeki Birlik Komutanı ve Kurum Amirleri tarafından Ek’teki önlemler alınacaktır.”
Peki nedir o önlemler? İşte onlardan bazıları:
-İzin dönüşünde zararlı yayınların öğrenciler tarafından okula sokulması önlenecektir.
-Kütüphane, gazino ve okuma salonlarında yasaklanmış ve yıkıcı-bölücü faaliyetleri destekleyen yayınlar bulundurulmayacaktır.
-Yıkıcı-bölücü unsurların amaç ve faaliyetleri, TSK’ya sızma yöntemleri düzenlenecek konferanslar ve derslerle anlatılacaktır.
-Arşiv araştırması neticesinde sakıncalı ve şüpheli bulunanlara, birlik dahilindeki hassas bölgelerde (cephanelik, uçak park sahaları, su deposu, mutfak, benzinlik, harekat merkezleri vb) nöbet tutturulmayacak ve görev verilmeyecektir.
-Erat ve personel arasında Laz, Kürt, Doğulu, Batılı, Alevi vb. gruplaşmalara imkân verilmeyecektir.
-Takip ve kontrol altında tutulan personelden, hakkında hiçbir menfi delil olmayanlarla, herhangi bir zararlı faaliyeti görülmeyenler için temiz teklifinde bulunulacak, gereksiz yere takip ve kontrol altında tutulmaları önlenecektir.
-Din Düşmanlığı mı?-
Gelelim, Savcı’nın, “Düşük sicil, en ufak hareketinin izlenmesi… Burada kılık-kıyafete karşı bir önyargı okunmuyor mu? Eşi başörtülü olan herkes suçlu mu?” diye sorduğu kısımlara. Kastedilen yine yıkıcı-bölücü faaliyetler anlamında “sakıncalı ve şüpheli” görülenler ve şöyle deniliyor:
-Aktif sakıncalı ve şüpheli personele mümkün olduğu nispette düşük sicil verilecektir.
-Askerlik terbiye ve nezaket kurallarına uymayan en küçük hareket ve davranış disiplinsizlik olarak telakki edilecek ve cezalandırılacaktır.
-Eş ve çocuklarının giyinişlerine dikkat edilecek, eş ve çocukları belli bir ideolojiyi temsil edecek şekilde giyinen personel uyarılacaktır.
-İş Hizmet Yönetmeliği ve yönergelere uygun şekilde fotoğraf çektirmemiş personelin eş ve çocuklarına kimlik kartı ve sağlık fişi verilmeyecektir. Çağdaş olmayan kıyafetli olanlar orduevlerine, askeri gazino ve misafirhanelere alınmayacaktır.
Bu maddeler din düşmanlığı sayılıyor, ama aynı emirdeki şu maddeler görmezden geliniyor:
-Emekli askeri personelden yaşının ilerlemesi nedeniyle dini inançlarına uygun olarak sakal bırakanlar, uygun ve temiz giyimli olarak Birlik Sosyal Tesislerine girebileceklerdir.
-Birlik, karargâh ve kurumlardaki kütüphane, cami ve mescitlerde Diyanet İşleri Başkanlığı’nca yayınlanmış ve tavsiye edilmemiş dini yayınlar bulundurulmayacaktır.
-Birlik, karargâh ve kurumlardaki cami ve mescitler, temizlik ve emniyet mataalasıyla devamlı açık tutulmayacak, mesai saatlerine uygunolarak namaz vakti açılacak, namazı müteakip kapatılacaktır.
-Bayram ve Cuma namazlarında din görevlisi tarafından okunan hutbe ve vaazların uygunluğu gözden geçirilecek ve kontrol edilecektir.
Hasıl-ı kelâm; Hani meşhur bir Atasözümüz var; “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder” diye. AKP iktidarı sayesinde buna, “Yarım iddianame özgürlükten eder”i de eklesek yeridir!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
25 Kasım 2013
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/taha-akyol-bu-emri-okuyunca-alkislamaya-devam-edecek-mi–2611131200.html