İçeriğe geç

Uyan Murat daha fazla acıya ihtiyacımız yok

İftiralar, acılar, ah’lar… Değişen hiçbir şey yok. Ambulans rezaleti bile…

Mamak Askeri Cezaevi’nde beyin kanaması geçiren Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp’in GATA’ya götürülüşünü anlatmıştım.

Yaşananlar, iftiralar karşısında adalete inancını yitirip, intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar’ın yüreğine ve gözlerine kan doldurdu. Çünkü bu filmi, 4 yıl önce onlar da gördü. Ahmet Tatar, kaleme-kağıda sarılıp, o acıları yazdı. Üstünde şu notla:

“Maalesef bu Ordu ne ölüsünün, ne dirisinin kıymetini yeterince bilmiyor. Neleri esirgediklerini biz 4 yıl önce yaşadık. Şimdi Murat’ın ailesi yaşıyor. Bu kadar ucuz mu bu insanların yaşamı? O kadar yetişmiş komutanına adam gibi bir ambulans hizmeti vermekten aciz mi bu Ordu? Verilen emanete böyle mi sahip çıkar bu Ordu? Yazıklar olsun!”

İşte Ahmet Tatar’ın kaleminden; Yarbay Ali’den Albay Murat’a uzanan o acı ve feryat:

UYAN MURAT… DAHA FAZLA ACIYA İHTİYACIMIZ YOK…

İşledikleri günahları birbirinin üstüne atanlar, kendilerini temize çıkarmak için adını “Orduya Kumpas” koyup hiçbir şey yapmayanlar!

Kına yakın bir canımız daha darda.

Üç yıldır yaşadıkları ile sağlığını yitirmiş, ama kızı için şirinlikten vazgeçmeyen Murat Albay ne zaman uyanacağını bilmediğimiz bir uykuya yattı.

Onu, en çocuksu masumiyeti ile top oynamaya çağıran Beste Duru’ya mı yanalım, Murat’a mı yanalım, perişan olan ailesine mi yanalım, şaşırdık.

Ya ihmaller?

Müyesser ablanın yazısında ambulans hakkında yazdıklarını okuyunca dört yıl öncesine döndüm.

19 Aralık 2009. Beylerbeyi’nde çınlayan mermi sesi ve feryatlarımız. Kulağımı yasladığım göğüs kafesi ve duyduğum yürek çırpınışları. Yaşıyor diye haykırışım. Bir battaniye arasına koyup sürüklercesine Ali’yi koridordan geçirip, merdivenlerden indirişimiz. Sonra o ilkel sedyeye koyuşumuz.

Bir askeri ambulansın açık arka kapısını hatırlıyorum. İşi bilen, aman beklenecek hiçbir sağlık adamının olmayışını hatırlıyorum.

Nasıl çıkardık Ali’yi ambulansa?.. Bir yanı yukarıda, bir yanı aşağıda kaldı sedyenin. Ayakları aşağıya kaydı Ali’nin. Ben tutuyorum düşmesin diye.

Bir kadın bindi benimle birlikte. Bir asker eşi. Sağlıkçıymış. Turnike soruyor. Serum soruyor, intraket aranıyor. İkimiz de ambulans içinde aranıyoruz. Hiçbir şey bulamıyoruz. Hiçbir şey bilmiyoruz.

Kadın çaresiz, ben çaresiz. Son bir umut kalp masajı yapmaya çalışıyorum Ali’ye yaslanarak. Kadın bağırıyor; “Yapma, bırak. Zarar vereceksin kardeşine”. Oysa ben çaresizce canımı canına katmaya çalışıyorum Ali’nin. Tutuyor kadın ellerimi. Duruyor, figân ediyorum. Gidiyoruz bitmek bilmeyen Haydarpaşa yolunda. Ne kulaklarımdan hala çınlayan siren sesi bitiyor, ne de yol. Bu yol Ali’yi bizden alıp götürüyor.

Şimdi Murat kardeşimin dramını öğrenince anlıyorum ki, dün Beylerbeyi bugün Mamak. Değişen hiçbir şey yok.

Anlıyorum ki, ambulanslar aslında cenaze aracı ordu için.

Anlıyorum ki, asker olmanın, vatana hizmetin kadri kıymeti bu kadar memlekette.

Anlıyorum ki, silah arkadaşlarına gardiyan olanlar, onların yaşam haklarına bu kadar değer veriyorlar.

Bırakın yakınlarını, müsteşarlarını, emniyetten bir memurunu bile güvenip savcılara göndermeyenler karşısında; kahramanlarını, Beşiktaş’ta aslanlara yem edenler;

Bir büyük aferin daha aldınız mı bu yaptığınızla?

Hiç aklınıza geliyor mu; Tarih önünde kendinizi nasıl aklayacaksınız? Ellerinizi nasıl temizleyeceksiniz?

Ya seyredenler? Yaşanan bu dram karşısında susanlar? Yakanızı Duru’nun küçük ellerinden nasıl kurtaracaksınız?

Müyesser Yıldız

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Kategori:Uncategorized