İçeriğe geç

İktidar da “Özeleştiri” Verir mi; Habur’da Savcılar Nasıl Ayarlandı?

19 Ekim 2009’da Habur’da yaşananlar, 2003’te ABD’lilerin Türk askerinin başına “çuval” geçirmesi kadar tarihi bir olaydı.

O zamanki adı, “milli birlik ve kardeşlik projesi” olan “açılım” kapsamında iktidarın ricası, teröristbaşının talimatıyla 34 PKK’lı ellerini kollarını sallayarak geldi, Habur’da kurulan “baraka mahkemelerde” yapılan yargılamada “tahrik olmamaları” için Atatürk fotoğrafı bile kaldırıldı. Pişmanlık Yasası’ndan faydalanacakları söylendi, ama onlar, “Pişman değiliz, önder Apo istedi geldik” dediği halde serbest bırakıldılar. Ardından otobüslerin üstünde çeşitli şehirlerde “zafer turuna” çıktılar.

Habur mahkemelerinin ertesi günü dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında şunları söyledi:

“Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye’de bir şeyler oluyor, iyi, güzel şeyler oluyor. Umut verici gelişmeler oluyor… 34 kişi sınırı geçti yasalarımız çerçevesinde bırakıldı. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. Bazı medya grupları bu sürecin İmralı’dan yönetildiği mahiyetinde ifadeler kullanıyorlar. Adama sorarlar, acaba 11-12 yıldır orada değil miydi? Niçin böyle bir adım atılmadı? Şu anda bu bir milli birlik, bir demokratik açılım sürecinin, bir kardeşlik projesinin gereği olarak atılmış bir adımdır…”

Devamında, PKK’lıları törenle karşılayan DTP’lileri şöyle uyardı:

“Bu güzel manzarayı yine siyasi bir şova döndürmek isteyenlere de ‘lütfen sorumlu davranınız’ diyorum. Yaşanan gelişmeleri tahrik edici açıklamalarla gölgelemek, popülist şovlarla başka yerlere çekmek, çözümü zorlaştırmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmez. Legal bir örgütün temsilcisinin başkanı, illegal bir örgüt adına konuşmamalıdır, konuşamaz. Bizim legal olan bir örgütle, bu siyasi parti olabilir bir dernek, vakıf olabilir, onlarla görüşmeye kapımız her zaman açıktır ama illegal örgütle konuşmaya asla.”

Bir parantez; O günün DTP’si, malûm şimdinin HDP’si. Bugün Kandil ve İmralı adına konuşup, iktidarla “polemik ayarı” yapıyorlar. Dahası, iktidarın kendisi sadece “legal örgüt” değil, “illegallerle” de görüşüyor. Nereden, nereye?!.

Devam edelim. Habur görüntüleri muhalefeti ve milleti ayağa kaldırdı (Demek 5 yıl önce bir ağırlıkları vardı). Aynı Erdoğan 2 gün sonra o görüntülere ve DTP’ye kızdı, “Arzu etmeyiz ama bu işi tamamen sil baştan yaparız. Bu işin başladığı noktaya dönülür” dedikten sonra ekledi; “Tıkanana kadar yolumuza devam edeceğiz, kararlıyız”.

Gazeteciler sordu: “Ne olursa tıkanma sayarsınız? Kırılma noktası nedir?”

Erdoğan şu cevabı verdi:

“Biz bunun devamını bekliyoruz. Devamı gelmezse yapacağımız bir şey yok. Bunun devamı, arzu ediyoruz ki, bu çerçeve içinde devam etsin. Kırılma noktasına gelince, yapılan açıklamalar bellidir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel değiştirilemez ilkeleri var. Bizim bu ilkelerden kalkıp taviz vermemizi, istenmeyecek şeyleri kimse bizden beklemesin, talep etmesin.”

İkinci parantez; Ne PKK’lılar silah bırakıp geldi, ne sonraki “anlaşmalara” rağmen, teröristler ülke dışına çıktı ve ne de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin değiştirilemez ilkelerinden taviz istemekten vazgeçtiler. Hükümet de hiç “tıkanmadı, kırılmadı”, nihayetinde “özerklik” dahil, teröristbaşının paketini kabul edip, “derinlikli müzakerelere” geçti.

-Teröristbaşının Habur Özeleştirisi-

“Müzakere sürecinde gizlilik” kararı alınmasında, Habur sendromunun etkili olduğu kesin. Ancak Habur’u hatırlatmamızın sebebi bu değil, teröristbaşının 29 Kasım Cumartesi günü İmralı’ya giden BDP’lilere bu konuda verdiği “özeleştiri”.

Herkes o görüşmeden “mutlak eylemsizlik” çağrısı beklerken, “Yasal güvence sağlanmadan Habur gelişleri ve sınır dışına çekilme için yaptığı çağrıların” yanlışlığından dem vuran teröristbaşı, devleti ve hükümeti de hem “özeleştiri” vermeye, hem de bundan sonrası için “gerekli yasal düzenlemeleri yapmaya” davet etti.

-Savcılar Böyle Ayarlandı-

Devlet ve iktidar değil “özeleştiri” yapmak, Habur’u unutmak ve unutturmak istiyor. Ancak biz yine de tarihe not düşmek için o günlerin tanığı bir yargı mensubunun “perde arkasına” dair anlattıklarını aktaralım:

“Dönemin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak Habur’a kesinlikle gitmeyeceğini söyledi, ‘Getirecekseniz buraya getirin. Ne yapılacaksa, burada yapılsın. Eğer onları Habur’dan bıraktırırsanız otobüslere binerler şov yaparlar. Helikoptere bindirin, Diyarbakır’a getirin. Hem devletin itibarını korumuş oluruz, hem de sanık gibi ifadelerini almış olacağımız için propaganda yapamazlar’ dedi. Ancak Ankara, savcı ve hakimlerin Habur’a gitmesinde ısrarlıydı. Önce İçişleri Bakanlığı Müsteşarı geldi. İkna edemedi. Yetkili ve etkili bir bakan aradı, ‘Bu PKK’nın kaç kocası var bilmiyoruz. Biriyle anlaşma yapmaya çalışıyoruz’ dedi, yine olmadı. Bu defa Adalet Bakanlığı üst düzey bürokratları telefonla aradı –ki o bürokratlar sonra yüksek yargıya seçildi- yine olmadı. Bu kişiler aynı zamanda Durdu Kavak’ın sınıf arkadaşları ve dostlarıydı, kalkıp geldiler. Bunun üzerine, Diyarbakır Valiliği’nin, ‘Alınan istihbari bilgilere göre, söz konusu şahısların adli işlemler için Diyarbakır’a getirilmeleri güvenlik konusunda sıkıntılar doğuracağı’ şeklinde bir yazı vermesi formülü bulundu. Diyarbakır Valiliği de o yazıyı yazdı ve Habur’a 4 özel yetkili cumhuriyet savcısı gönderildi.”

Valiliğin o yazısı daha sonra başka bir işe daha yaramış. Neye mi? Habur rezaleti için yapılan suç duyuruları hakkında “takipsizlik” kararı verilmesine!..

Görünen o ki, “tuz Habur’da kokmuş”; devamını da izliyoruz zaten!..

Mamak, Şirinyer, Eskişehir, Malatya, Antalya ve Foça’ya kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

23 Aralık 2014

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/haburda-savcilar-nasil-ayarlandi-2312141200.html

Kategori:Uncategorized