İçeriğe geç

Genelkurmay’da Acele Devir-Teslim!..

1-4 Ağustos tarihlerinde yapılacak olan Yüksek Askeri Şura toplantısında, Özel’in emekli olması sebebiyle yeni Genelkurmay Başkanı belirlenecek. Olağanüstü bir gelişme yaşanmadığı takdirde yeni Genelkurmay Başkanı şimdiden belli; Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar.

Sürpriz veya şaşırtıcı olan Genelkurmay Başkanının görev devir-teslim tarihinin yaklaşık 15 gün öne çekilmesi. Devir-teslimin 14 Ağustos’ta yapılacağı öğrenildi.

Normal şartlarda, bu yılki YAŞ toplantısına “paralelle mücadelenin” damgasını vurması bekleniyordu. Öyle ki, Erdoğan’ın hükümet kurma görevini geciktirmesinin ana sebebinin, YAŞ toplantısına mevcut hükümetle katılma arzusu olduğu vurgulanıyordu. Ancak son haftalarda Suriye savaşı veya Suriye’de güvenli bölge kurulmasının konuşulmaya başlanmasıyla birlikte YAŞ’taki tercihlerde bu konunun etkili olacağı söylenmeye başlanmıştı. Suriye’de güvenli bölge kurulmasında kararlı olan Erdoğan ve AKP iktidarının, Suruç’taki katliam ve provokasyondan sonra bu planı ne kadar hayata geçirebileceği de artık meçhul.

Lâkin sebebi Suriye midir, yoksa PKK mıdır bilinmez ama Genelkurmay Başkanlığı devir-tesliminin YAŞ toplantısının 10 gün sonrasına planlanması, bir “aciliyet” olduğunu gösteriyor.

Askeri kaynaklar, tarihte bir anormallik olmadığını belirtse de geçmiş yıllarda devir-teslimlerin Ağustos sonunda yapıldığı biliniyor. Mesela Hüseyin Kıvrıkoğlu-Hilmi Özkök, Özkök-Yaşar Büyükanıt, Büyükanıt-İlker Başbuğ arasındaki devir teslim 28 Ağustos, Başbuğ-Işık Koşaner arasındaki devir-teslim de 27 Ağustos tarihlerinde gerçekleşti. 2011’de ise devir-teslim yapılamadı, çünkü Koşaner YAŞ toplantısı öncesi istifa etti, Necdet Özel 4 Ağustos’ta Genelkurmay Başkanlığına atandı.

YAŞ öncesi TSK kulislerindeki söylentilere gelince;

“Paralelle mücadele” kapsamında 1200 askerin tasfiye edileceği haberleri pompalansa da sadece Jandarma’da bir miktar tasfiye yapılacağı, diğer kuvvetlere dokunulmayacağı belirtiliyor.

Bu kapsamda yakın zamanda bir kuvvette yapılan bir toplantı dilden dile anlatılıyor. İddia o ki, “paralelci” olduğu öne sürülen bir kurmay açıkça, “Tasfiyeye gidilirse, gereğini yaparız” uyarısında bulunmuş.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanlığı hemen hemen kesinleştiğine göre, yerine gelecek isme bakalım.

Bu görev için 1. Ordu Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak ile Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’in isimleri geçiyor. Ancak Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanacak olan isim 2 yıl sonra emekliye ayrılacağından Akar’dan sonra Genelkurmay Başkanı olma imkânını yitirecek. Yani bu yıl Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanmayan, uzun vadede Genelkurmay Başkanlığı şansını arttıracak.

İşte bu “şanslı” ismin Salih Zeki Çolak olacağı, Çolak’ın mevcut görevinde bırakılarak veya Genelkurmay İkinci Başkanlığına atanarak, Genelkurmay Başkanlığı yolunun açık tutulacağı öne sürülüyor.

-Özel ve Akar Ne Söyleyecek?-

Geçmişteki Genelkurmay Başkanlarının devir-teslim törenlerinde oldukça önemli mesajlar verildi. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu şartlar itibarıyla Büyükanıt-Başbuğ’un 28 Ağustos 2008’daki sözlerinden bazılarını hatırlamakta fayda var. Ortadoğu’dan bölücülüğe, Karadeniz’den Kıbrıs’a pek çok konuyu değinen bu iki komutanın sadece PKK terörü ve ulus devletle ilgili konuşmalarını özetleyelim.

Büyükanıt şu uyarılarda bulunmuştu:

“Bugün gerek Atatürk milliyetçiliğinin birleştirici ve kucaklayıcılığı niteliklerinden uzaklaşılarak etnik milliyetçiliğe ve bölücülüğe dayandırılan girişimler, gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve demokratik yapısını, çağdaş kazanımlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan irtica bu kapsamda ele alınması gereken iki ciddi tehdit olarak karşımızdadır. Kurulduğu günden beri böylesine ciddi tehlikelerle aynı anda karşı karşıya kalmamış olan ülkemizin ulusal, üniter ve laik yapısını bozmak, birliğini ortadan kaldırmak ve sonuçta bölünmeye hazır bir Türkiye görmek isteyenlerin var olduğunu maalesef bir gerçektir. Kararlı duruşuyla TSK’yı bazı çevrelerin planları karşısında en büyük engel olarak kabul edenlerin yürütmekte olduğu bu büyük savaşı görmezden gelmek de mümkün değildir. Her fırsatta Silahlı Kuvvetler’e ve onun değerli mensuplarına karşı seviyesiz saldırılar yapıldı… Uygar, ama silahlı kuvvetleri güçsüz olan devletlerin tarih sahnesinden silindiklerine tanıklık etmiş TSK, çağın gereklerine uygun modernizasyon programlarını titizlikle sürdürüyor, kendine tahsis edilen kaynakları en akılcı şekilde kullanarak caydırıcı bir güç olmanın gereklerini yerine getiriyor. Caydırıcı bir güce sahip olmak komşu ülkeler üzerinde tedirginlik yaratmak için değil, komşularımızın ve bölge ülkelerinin yanlış hesap yapmasını engellemek ve barışa katkı sağlamak için zorunludur… Terör örgütü üzerindeki baskının artarak devam etmesi, terör örgütü üzerinde ölümcül bir etki yaratacaktır ve terör örgütü bu noktaya gelmiştir. Yılanın başı Irak’ın kuzeyinde, kuyruğu da ülkemizin içindedir. Yılanın başını ezmeden kuyruğunu koparmamızın çok fazla bir faydası da yoktur… Operasyonlar öncesi terör örgütü Irak’ın kuzeyinde kendisini öylesine güvenlik içinde hissediyordu ki, teröristler sebze bahçeleri, basit de olsa binalar, tören alanları tesis ediyorlardı. Burayı bilen bir insan olarak, bunları 10 yıl önce hayal bile edemezdim. Kandil Dağı, Zap, Avaşin, Hakurk ve diğer bölgeler onlara göre erişilmez kalelerdi. Zaho’dan taksiye binip, teröristleri ziyaret edenler oldu. Teröristleri gitar çalan insan hakları savunucusu olarak göstermek, onlara sevimli insan maskeleri takmak isteyenler oldu. Kanlı katilleri, masum insanlar olarak kamuoyuna göstermek isteyenler vardı. Bunları yaşadık. Askerliğe veda etmek üzere olan bir insan, bir subay olarak, büyük harflerle ifade ediyorum; artık bunlar yok. Olanlar da kaldırılacaktır… Yurt içinden ve yurt dışından terör örgütüne yardım ve yataklık yapıp, demokrasi ve özgürlük havarisi kesilenler var. Bize acı veren patlayıcıları yerleştirenlere yardım eden, başka işler yapan işbirlikçiler var. Terör örgütüne darbeler vurduğu için Türk Silahlı Kuvvetlerinden nefret edenler var. Onların o yaptıkları bizim de var olma sebeplerimizdir… Terör örgütü, şiddeti ve vahşeti bir vasıta olarak kullanan etnik milliyetçi bölücü bir örgüttür. Terörle mücadele, terörle ilgili birimlerin topyekün mücadelesini zorunlu kılıyor. Tek yönlü mücadele kesin sonuç için yeterli değildir… Türk ulusunun, uzun yıllardır yaratılmaya çalışılan Türk-Kürt çatışmasından bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kaçınması gerekmektedir. Bunu yaratmak isteyen dinamikler Türkiye’de mevcutttur.”

İlker Başbuğ da şunları söylemişti:

“Bize göre, Türkiye’nin ulus devlet yapısı tartışılacak ve tartışmaya açılabilecek bir konu değildir. Çünkü bu yapı Türkiye’nin varlığı ile doğrudan doğruya ilgilidir. Anadolu coğrafyasına ve bu coğrafya üzerinde yaşanan tarihe bakıldığında, bu coğrafya üzerinde ancak güçlü devletlerin varlıklarını sürdürebildikleri, güçsüzlerin ise kısa sürede tarih sahnesinden silindikleri görülecektir. Bu tespit, bize ‘Tarih ilerisini göremeyenler için acımasızdır’ sözünü hatırlatmalıdır… Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu ve gelişimi bir devrimdir ve aynı zamanda Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği bir mucizedir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Kemal’in çizdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin kollanması ve korunmasında her zaman taraftır… Ulus devletin çeşitli tehditler altında olduğunu söylemek ile ulus devletin artık ömrünü tamamladığını söylemek çok farklı şeylerdir. Birincisini söylemek ne kadar doğruysa, ikincisini iddia etmek o kadar yanlıştır. Bize göre, Türkiye’nin ulus devlet yapısı tartışılacak ve tartışmaya açılabilecek bir konu değildir. Çünkü bu yapı Türkiye’nin varlığı ile doğrudan doğruya ilgilidir. Ulus devlet yapısını zayıflatmaya çalışmak ve tartışmak; Türkiye’nin ülkesi, ulusu ile bütünlüğünü istememek demektir. Her konuyu tartışabilme özgürlüğü, devletlerin varlığını riske sokacak konuları içermez. Devlet içinde entelektüel tartışmaların yapılabilir olması, devleti ayakta tutan unsurların tartışmaya açılması anlamını taşıyamaz… Bunun ötesinde, kimse Türkiye’den belirli bir etnik gruba kültürel alanın dışında, siyasal alanda grupsal düzenlemeler yapmasını ‘demokratik istekler’ aldatmacasıyla gizleyerek isteyemez ve bekleyemez. Ayrıca kültürel alandaki düzenlemeler herhangi bir şekilde siyasal alana doğru götürülmeye ve alt kimlikler üst kimliğe dönüştürülmeye çalışılırsa ve bu konular ülke gündemine kasıtlı olarak devamlı sokulursa, korkarız ki ülke kutuplaşmaya ve ayrışmaya sürüklenebilir. Bu Türk toplumuna karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür.”

7 yılda köprünün altından ne suların akıtıldığı da ülkenin içi ve dışı da ortada. Sizi bilmem, ama ben Özel ile yeni Genelkurmay Başkanının devir-teslim töreninde ne anlatacaklarını çok merak ediyorum.

Bir merakım daha var; AKP iktidarı Büyükanıt’a Devlet Şeref Madalyası vermiş, Başbuğ’a vermemişti. Acaba Özel’i nasıl uğurlayacaklar?

Müyesser YILDIZ

21 Temmuz 2015

Kategori:Uncategorized