İçeriğe geç

Silivri Hakimleri “Karakuşi” Oldu!..

Adaletsizlikten söz edildiği zaman muhakkak ki, “Karakuşi hüküm” benzetmesi yapılır. Karakuşi hükümlerin mimarı, 750 yıl önce yaşamış Bahaeddin Karakuş isimli bir kadıdır. Verdiği ters karar ve garip hükümler hukuk literatürü ve tarihine geçmiştir.

Türkiye, “Karakuşi hükümleri” son olarak Silivri mahkemelerinde gördü.

Devran döndü, “Karakuşi hükümler” bozuldu. Dahası oldu, Yargıtay, aldığı bir kararla o mahkemelerin “Karakuş mahkemesine” benzetilmesini onayladı.

Şöyle ki;

Silivri mahkemelerinde Ergenekon ve Balyoz sanıklarına hem bu davalardan ceza yağdırıldı, hem de hemen hemen tüm avukat ve sanık savunmaları için suç duyurusunda bulunuldu. Hakim ve savcılar, “Hakkımı helâl etmiyorum” denmesi veya şiir okunmasını dahi “hakaret” sayıp, sanıkları “iyi hâl indirimi”nden mahrum bıraktığı gibi, Silivri Sulh Ceza Mahkemelerinde açtıkları davalarla ayrıca mahkûm edilmelerini sağladı.

Silivri’nin bu “yavru” veya “artçı” davalarında yüzlerce sanık ve avukat ceza aldı.

-Cümleler Cımbızla Seçildi-

Onlardan biri de Balyoz’dan yargılanan emekli Albay Kubilay Aktaş’tı.

Ekim 2011’de İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığı savunmada, şunları söylediği iddiasıyla hakkında Silivri 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde “hakaret” davası açıldı:

“…şu anda hukuk mahkemesinde değil, adeta Karakuşu mahkemelerinde yargılanıyorum. Ben bu 9 aylık süre zarfından delilleri karartmadım da Gölcük’te ve Eskişehir’de yeni deliller bulundu, şimdi mi delilleri karartma ihtimalim belirdi? Kanaatin odur ki, gerek savcılık makamının gerekse de mahkemenin korkusu delillerin karartılması değil, aksine delillerin çürütülmesidir.”

“… ben neden suçluyum cevap veremiyorsunuz değil mi veya yüreğiniz yetmiyor cevap vermeye.”

“… amma demişler ki mahkeme kadıya mülk değildir, gün olur devran döner, keser döner sap döner, gün olur hesap döner, suç üretim çetesi mensupları ve uygulayıcıları buraya gelip hesap verecekler ve ben şu andaki yerde olacağım, öfke dolu, kin dolu olarak sorularımı yine soracağım.”

“… neden böyle oldu, mahkemeler riyakâr olur mu? Mahkemeler riyakârlık yaparlar mı?”

Kubilay Aktaş, Balyoz’dan 18 yıl cezaya çarptırılmadan kısa bir süre önce “hakaret” davasından mahkûm edildi.

Avukatları Yargıtay’a temyize gitti.

Yargıtay 18. Ceza Dairesi de ders niteliğinde bir gerekçeyle ve oy birliğiyle “bozma” kararı verdi.

Duruşma sürecini yansıdan tutanak ve belgeleri, “vicdani kaanatin oluşmasında” yeterli sayan Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin gerekçeli kararında Aktaş’ın o ifadeleri ne yer verildikten sonra şöyle denildi:

“….. şeklindeki sözlerin, birlikte ardı ardına söylenmediği, sanığın 18 sayfalık savunmasında yer aldığı ve yer aldığı bölümler okunduğunda, bazı sözlerin mahkeme heyetini hedef almadığı, kim olduğu bilinmeyen kişileri hedef aldığı, diğer sözlerin ise de; müşteki mahkeme heyetinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, TCK’nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, kaba hitap tarzı niteliğinde sert eleştiriler olduğu, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yerinde görülmeyen gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi, kanuna aykırı görüldüğünden hükmün bozulmasına…”

-Dilekçe Vermek Bile Hakaret Sayıldı-

Yargıtay 18. Ceza Dairesi benzer bir bozma kararını Ergenekon sanığı, Gazi Üsteğmen Avukat Serdar Öztürk için aldı.

Ergenekon’dan 5 yıl yatan Öztürk, Eylül 2010’da mahkeme heyetine “mahkemenin tarafsızlığını” hatırlatmak üzere bir dilekçe verdi.

Heyet, bu dilekçeyi de “hakaret” sayınca, Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nde davası açıldı. Öztürk 2012’de mahkûm edildi.

Temyiz aşamasında Yargıtay 18. Ceza Dairesi, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007 tarihli içtihadı ve TCK’nın “savunma hakkına” ilişkin hükümlerine atıfta bulunarak, “Böyle bir hakkın ihdas edilmesinin amacının, ceza yargılaması bakımından gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin yerine getirilmesi olduğuna” dikkat çekti.

Davada taraf olan, davalı, davacı, şahsi davacı, katılan, sanık ve savcının, iddianın ve savunmanın gerektiği şekilde yapılabilmesi için belirli koşullar dahilinde bazı isnadlarda bulunabileceğinin, bunu yaparken de bazen muhataplarını küçük düşürücü ifadeler kullanabileceğinin belirtildiği kararda, Öztürk’ün dilekçesinin “savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı ve hakaret suçunu oluşturmadığı” sonucuna varıldı ve mahkûmiyet kararı bozuldu.

Kubilay Aktaş ve Serdar Öztürk’ün davaları yeniden görülecek. Dahası “hakaretten” cezaya çarptırılan diğer sanık ve avukatlar için de emsal olacak.

Müyesser YILDIZ

28 Ağustos 2015

Kategori:Uncategorized