Türkiye 10 yıl “Cemaat sopasıyla” terbiye ve ikna edilip, “Yeni”leştirildi. Devamı “terör sopasıyla” getiriliyor…
Suruç katliamından sonra ABD tereyağından kıl çeker gibi İncirlik’e, Diyarbakır’a yerleşti. Ankara katliamından sonra cümle müttefikler, NATO’yla birlikte “hava sahamıza ve sınırlarımıza” el koydu.
Haliyle Sultanahmet saldırısından sonra soruyoruz; Daha ne istiyorlar?
Erdoğan dün muhtarlar toplantısında, “Bizim için DAİŞ’le PKK’nın, PYD’nin, YPG’nin, DHKP/C’nin, MLKP’nin, velhasıl adı veya kısaltması ne olursa olsun bütün terör örgütlerinin bir diğerinden farkı yoktur… Dünyada DAİŞ denilen terör örgütüyle Türkiye’den daha kararlı bir şekilde mücadele yürüten ve bizim kadar bedel ödeyen başka bir ülke var mıdır? Aynı şekilde bölücü terör örgütüyle mücadelemizi de kararlılıkla ve fedakarlıkla yürütüyoruz, ama bunu bile anlamamakta direnen birileri var, ülkeler de var” dedi.
Evet aynen, sadece “bizim için” terör örgütlerinin bir diğerinden farkı yok.
Ya egemenliğimizi devrettiğimiz müttefiklerimiz veya “üst akıl” ne buyuruyor? Ve de bunlar arasında “bölücü terör örgütüyle mücadelemizi anlamamakta direnler ülkeler” hangileri?
Taziye mesajlarında gayet açık ortaya koydular.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Ned Price, “Bu saldırı karşısında NATO üyesi ve DAEŞ’e karşı oluşturulan koalisyonun değerli bir üyesi olan Türkiye’nin yanında yer aldıklarını” bildirdi.
ABD Dışişleri Sözcüsü John Kirby benzer bir açıklama yaptı.
ABD Avrupa Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Frank Gorenc, Türkiye’nin İncirlik Hava Üssü’nü DAEŞ’e karşı Doğal Kararlılık Operasyonu kapsamında koalisyon güçlerine ait savaş uçaklarına açmasının, terör örgütüne karşı daha etkili hava operasyonları yapılmasını sağladığını belirtip, “Bu üste görev yapmamıza izin verdiği için Türklere minnettarız” dedi.
Görüldüğü gibi, Güneydoğu’yu kan gölüne çeviren PKK ve Suriye’de Türkiye’nin “kırmızı çizgisini” aşan PYD gündemlerinde bile yok!..
-Rahatsızlığımızdan Rahatsız Olanlar mı Var?-
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph F. Dunford geçen hafta Ankara’daydı. ABD’li Komutana, PYD’nin IŞİD’le mücadele gerekçesiyle Fırat’ın Batısına geçme girişimlerinden ve koalisyon güçlerinin buna havadan destek vermesinden duyulan “rahatsızlığın” aktarılıp, “Suriye Demokratik Güçleri” denilen grubun yüzde 85’ni PYD güçlerinin oluşturduğu, bunların Azez-Cerablus hattına girip, Türkiye sınırında bir “Kürt koridoru” oluşturma girişiminin farkında olduğumuzun anlatıldığı duyuruldu. Ankara’nın önemle vurguladığı bildirilen hususlardan birisi de şuydu:
“IŞİD’le mücadelede kararlıyız. Ancak, Türkiye-Suriye sınırına IŞİD’le mücadele için 30 bin asker yığılsın’ gibi düşünceler palyatif ve hayalidir.”
Ankara, ABD’li General’le görüşmeye dair bu kulis bilgilerini sızdırmakla yetinirken, ABD cephesinden resmi açıklama geldi. IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, şunları söyledi:
“Sınırın Türkiye tarafında kesinlikle bir ilerleme ve ne yapılması gerektiği konusundaki tavsiyeler açısından Türkler için kesinlikle bir isteklilik ve hazır olma hali görüyoruz. Oraya kaynaklar aktardılar. Bu hattan (IŞİD’in kontrolündeki 98 km’lik bant) sınırın Türk tarafından Suriye’ye geçmek çok daha zor. O yüzden bu ay onlarla birkaç şeye birden bakıyoruz; Sadece sınırın kendi taraflarında ne olduğuna değil, ama aynı zamanda sınırın Suriye tarafında beraber ne yapmak istiyoruz. Bu yüzden Genelkurmay Başkanı Dunford bu hafta Ankara’da. O yüzden Başkan Yardımcısı Biden bu ay Ankara’da olacak. Bu yüzden, bir tür sınır güvenliği konusundaki uzmanlarımız Türkiye’ye gidiyor.”
McGurk, özellikle “Sınırın Suriye tarafında yapılacak işlerden” neyin kastedildiğine ise açıklık getirmedi.
-Neyin İkna Süreci?-
Türkiye’nin Suriye konusunda da bir “ikna sürecinden” geçirildiği kesin. Bunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz, ama bir de İngilizlerden dinleyelim.
Geçen ay Star Gazetesi’ne röportaj veren İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore, Türkiye’den kendilerine İncirlik Üssü’nü hava operasyonlarında kullanabileceklerine dair “nazik bir teklif” geldiğini, değerlendirdiklerini, henüz karar verilmediğini açıkladı.
Suriye’ye bir kara operasyonunun söz konusu olup olmadığı sorusunu cevaplarken, Türkiye ile yaklaşım farkını şöyle ortaya koydu:
“Irak veya Suriye’de bir kara operasyonumuz kesinlikle olmayacak. Türkiye, DAEŞ’in sınırdan geri itilmesi ve bölgenin koalisyon desteğiyle ÖSO tarafından kontrol edilmesini istiyor. Türkiye’nin DAEŞ’i kendi sınırından uzağa itmek, sınırda bir cep, bir güvenli bölge oluşturmak isteğini ve bu bölgenin ılımlı muhalifler tarafından kontrol edilmesi hassasiyetini anlıyoruz. Türkiye’nin DAEŞ’i sınırlarından uzaklaştırma isteğini destekliyoruz. Aynı şekilde Türkiye sınırında YPG’nin kendi çıkarına kullanabileceği bir boşluk kalmasını istemediğini de anlayışla karşılıyoruz. Ama şu da gerçek ki, YPG şu andaki Suriye resminin bir parçası ve DAEŞ’i Kürt bölgesinden atmak konusunda başarılı oldular.”
İngiliz Büyükelçi, “YPG ve PKK ilişkisi ve Türkiye’nin PKK’yla mücadelesine bakışları” konusunda da şunları söyledi:
“YPG ve PKK arasında bir bağ olduğunun farkındayız. Biz bu bağlarının olmadığını iddia etmiyoruz. Ancak dediğim gibi PYD veya YPG Suriye’deki mevcut resmin birer unsuru ve Suriye’nin geleceğinde de bu grupların var olacağı gerçeğini kabul etmemiz ve bu gerçeği görerek ilerlememiz gerekiyor… PKK konusunda bizim için bir soru işareti yok, PKK bir terörist örgüttür ve PKK’nın teröre tekrar başvurmasını ve ateskesi sona erdilmesini kınıyoruz… Türkiye’nin, PKK şiddetine müdahalede orantılı ve uygun güç kullanmaya hakkı var. Nihayetinde, biz anlaşmazlıkların şiddetle çözümlenemeyeceğini düşünüyoruz. Tek çözüm dialog, reform ve barış sürecinin devamı.”
İngiliz politikası gayet açık; Türkiye’ye, “Suriye’de PYD’nin hakimiyetini kabul et… PKK’ya karşı ‘orantılı’ güç kullan ve masaya otur” diyor!..
Dün İngiliz Başbakanı Davit Cameron’un İngiliz Parlamentosu’nda komisyon başkanlarının oluşturduğu İrtibat Komisyonu üyelerinin Suriye’ye ilişkin sorularına verdiği cevaplar da önemliydi.
Bir milletvekilinin, “Suriye’nin geleceğiyle ilgili yürütülen görüşmelere Suriyeli Kürtlerin dahil edilmediği” ve “Türk hükümetinin PKK ile mücadeleyi DAEŞ’le mücadeleninin önüne koyduğuna” dair sözleri üzerine Cameron, “Bu konunun Türkiye’nin pozisyonundan dolayı oldukça hassas bir konu olduğunu ve Suriyeli Kürtlerin, Suriye’de DAEŞ’e karşı yürütülen askeri kampanyada önemli rol oynadığını” vurgulayıp, şöyle konuştu:
“DAEŞ’in olmadığı bir Irak için Kürtlerin önemli bir rolü olduğu açıktır ve Suriye’de de önemli bir rol oynuyorlar. Ancak bu, Türkleri doğru yaklaşım konusunda ikna etmek için devam eden bir süreç. Türklerin hassasiyetlerini ve endişelerini anlamamız da önemli.”
İngiliz Başbakanın dilinin altındaki bakladan anladığımız da şu; Türkiye’nin PYD konusundaki yaklaşımı “yanlış”… Doğru yaklaşım için “ikna” sürecindeler…
Bombalar bu “ikna sürecinin” bir parçası mıdır bilemeyiz, ama Ankara’nın bir yandan, “Terör örgütlerinin bir diğerinden farkı yoktur… Bölücü terör örgütüyle mücadelemizi anlamamakta direnen ülkeler var” derken, öte yandan terör örgütleri arasında böylesine bariz ayırım yapan ve bizi anlamamakta direnip, üzerimizde “ikna süreci” yürütenleri hâlâ “müttefik” sayıp, onlara İncirlik’i sunmasını sorgulamamız şart.
Gerçekte “ikna sürecinden” geçirilen kim; Ankara mı, Türk Milleti mi?
Müyesser YILDIZ
13 Ocak 2015
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/ingiliz-basbakanin-dilinin-altindaki-bakla…-1301161200.html