İçeriğe geç

Biden’dan Rumlara Müjde: Ankara Kıbrıs Sorunun Çözülmesi Gerektiğini Anladı!..

Olan bitene bakınca, 15 Temmuz darbesi başarılı olsa, acaba başımıza bunlardan farklı ne gelirdi diye düşünüyorum.

“Bunlardan” kastım, emperyalistlerin, “barış, çözüm, değişim, demokrasi” kılıfına büründürdüğü, Türkiye’nin içten ve dıştan kuşatılması anlamına gelen “açılımlar”…

TSK’nın hallaç pamuğu gibi atılması…

OHAL’e rağmen PKK’nın bölgede at koşturmaya devam etmesi ve “siyasi çözümün” yeniden dillendirilmesi…

Bir sabah IŞİD’le savaşmak için Suriye’ye girmemiz…

PKK’nın uzantısı PYD’nin Fırat’ın doğusundaki yerleşimini fiilen kabullenmemiz…

Şu ana kadar yalanlanmayan iddialara göre, Ege’de Yunanistan’ın 10-12 mil tezine “evet” dememiz… (Bu konuyu ayrıca yazacağım).

Alttan alta yürüyen “Ermeni açılımı”…

Kıbrıs’a geçmeden bu “açılıma” dair notları aktarayım.

Hürriyet’ten Fatih Çekirge 25 Temmuz’da yazdı. Meğer Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 14-15 Temmuz’da Bakü’ye gittiğinde, “Ermenistan’la yeniden müzakere, yumuşama ve belki de sınırların açılması” konusunda nabız yoklamış. Çavuşoğlu’nun, “Çok güzel şeyler olacak” demesinin sebebi buymuş!..

Çekirge’nin ardından Ağustos ortalarında Rus kaynaklı “Komersant” Gazetesi, Putin’in Avrasya bölgesinde entegrasyonu teşvik etmek amacıyla Azerbaycan, İran, Ermenistan ve Türkiye Cumhurbaşkanları ile temaslarda bulunacağını belirterek, şunları yazdı:

“Yerevan (Erivan)’da Temmuz ayı ikinci yarısında meydana gelen kriz Serj Sarkisyan’ın rolünün zayıfladığını ve radikal eğilimlerin ise arttığını gösterdi. Bu durumda Serj Sarkisyan’ın iktidarının korunması için dış oyuncularının desteği gerekiyor. Rusya dışında Ermenistan için öyle bir oyuncu Türkiye olabilir. Türk basınına göre, Erdoğan Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesini planlıyor. Tahminlere göre Ermenistan ile Türkiye arasında normalleşme süreci Temmuz ayında başlamalıydı, ancak darbe girişimi süreci engelledi. Putin’in temaslarının sonuçlarından biri Ermenistan ile Türkiye arasında ilişkilerin normalleşmesi için zemin hazırlanması olabilir.”

Ermenistan tek bir tezinden geri adım atmamışken, yeniden “müzakere, yumuşama ve belki de sınırların açılması” için bu kadar “istekli” olmamızı sağlayan nedir? Düşmanlık yapan taraf belli olduğu halde, “dostların sayısını” arttırma çabası mı, yoksa birilerinin bizi buna mecbur etmesi mi?

-Kıbrıs’ta Çözümü Nasıl ve Ne Zaman Anladık?

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın geçen haftaki Ankara ziyaretiyle ilgili olarak Kıbrıs konusuna dikkat çektim.

Zira, Obama’nın görevi bitmeden IŞİD’den önce Kıbrıs meselesini “çözmeye”, dahası toptan Türkiye’yi “halletmeye”, Hillary Clinton’a “dikensiz gül bahçesi” bırakmaya kararlı olduğunu biliyorum.

Ancak Biden’ın ziyaretinde Kıbrıs konusu sadece Başbakan Binali Yıldırım’la ortak basın toplantısında birkaç cümleyle gündeme geldi.

Biden’ın, “Bu arada ABD ve Türkiye’nin Kıbrıslı liderler arasında devam eden müzakereleri hasıl destekleyeceğini de konuştuk” demesi, konuyu detay gibi gösterme çabasıydı. Devamında ise “yıl sonuna kadar bir anlaşmaya varılmasını umduklarını” ekledi. Yıl sonu, yani Obama görevden ayrılmadan önce!.. Biden’ın Kıbrıs’ın hemen devamında, “Bölgesel enerji güvenliğini sağlamak için sarfedilen çabayı konuştuklarını” vurgulaması da önemliydi.

Başbakan Yıldırım’ın sözlerine gelince; Kıbrıs sorununun uzun yıllardır devam ettiğini, ABD’nin bu konudaki çabalarını bildiklerini ve çok memnun olduklarını belirterek, Annan Planı’nı kast ederek, “Kıbrıs’ta çözüm şansını kaçırdık. Fakat şimdi özellikle bu şansın kaçırılmamasının önemli olduğunu düşünüyorum. Ve Rum yönetimi çok dikkatle olmalı. Onlara tavsiyemiz, bu defa çözüm şansını kaçırmamaları. Türk kesimi çeşitli ambargo ve kısıtlamalara maruz kaldı. Fakat her şeye rağmen onlar Ada’da çözümü savundu. Şimdi de çözümü destekliyorlar. Hiç kimsenin bu konuda herhangi bir şüphe veya tereddüdü olmalıdır. Ama tabii ki, günün sonunda bir anlaşma olsa bile bunun bir referanduma konu olduğunu akılda tutmalıyız” dedi.

“Referandum” denince, aklıma sadece Kıbrıs Türklerine uzatılan, “Sizi AB’ye alacağız… Paraya boğulacaksınız” havucu ile hem KKTC, hem Türkiye’ye yapılan baskılar aklıma gelip, tüylerim dikenleştiği için olası bir referandumda neler yaşayacağımızı düşünmek dahi istemiyorum.

Acık gerçek şu ki; En hayati konularımızdan birisi olan Kıbrıs’la birkaç kişi dışında ne ilgilenen var, ne iktidara bunu sorma gereği duyan bir muhalefet ve ne de halka bilgi verme ihtiyacı duyan bir iktidar. O yüzden Biden’ın ziyaretine dair bildiklerimiz bundan ibaret.

Lâkin her zamanki gibi haberi, Rum kesiminden aldık. Biden, Ankara’ya gelmeden önce yaptığı gibi, ayrıldıktan 24 saat sonra Rum Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’i telefonla arayarak, Kıbrıs konusunda Erdoğan ve Yıldırım’la yaptığı görüşmeler hakkında bilgi vermiş. Rum medyasının iddiasına göre; Biden, Anastasiadis’e, “Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiğini anladığını ve müzakere sürecini desteklediğini” söylemiş. Dahası, Biden, Anastasiadis’in “garantiler konusundaki mesajını Türkiye yönetimine ilettiği” bilgisini vermiş.

Rum kesiminin “garantiler” konusundaki politikası belli; Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlüğün kaldırılması ve Türk askerinin çekilmesi!..

Bu iddialar doğruysa, soralım; Türkiye, “Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiğini” nasıl ve ne zaman anladı? Biden’ın gözümüzün içine baka baka ve alay edercesine, “bilgisayar oyunu zannettik” dediği 15 Temmuz darbesi gecesi veya sonrasında olabilir mi?

-Tek Başına Kaldığımızın Resmidir-

Önceki gün Köprü açılışı için Türkiye’ye gelen KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın dönüşte düzenlediği basın toplantısındaki bazı çarpıcı ifadeleri de aktaralım. Akıncı dedi ki;

– Kıbrıs sorununun çözümü konusunda, artık son virajlardayız, ya bu işi federal bir çerçevede önümüzdeki 4 ayın içinde 2017’ye girerken halledeceğiz ya da bu olamıyorsa başaramıyorsak artık bizden sonraki kuşaklar farklı yollar deneyecekler…

– Türkiye bu noktada 5’li zirveye gitmeye hazır olduğunu deklare etti ve sürece katkısını esirgemedi. Bu çerçevede Yunanistan Başbakanı Çipras’ın da Kıbrıs sorununa daha çok zaman ayırması ve çabalara katkı koymasını temenni ediyorum…

– “Asla ve kata bir tek asker bile kalmayacak, garantiler de topyekün ortadan kaldırılacak” yaklaşımlarının sürece yardımcı olmayacağının çok iyi anlaşılır olması lazımdır…

– Her iki toplum da bu adada güvenlik içinde yaşamak ister. Garantörlük konusunda nihai hedefte 5’li toplantıda son şekli verilecektir garantilerin. Ancak şu kadarı rahatlıkla söylenebilir; 3 garantör ülke var, bunlardan biri İngiltere, 2 üssü var Kıbrıs’ta, garantilerle ilgisini kesmek isteyebilir, ancak üslerle ilgisini kesmek istememektedir, üssü olan bir ülke garanti anlaşmasının parçası olmuş, olmamış umursamaz, Yunanistan da pek ilgili görünmüyor garantilerle…

Akıncı’nın bu sözlerinin anlamını, yine Akıncı’nın şu tespiti özetliyor:

“Tüm bu manzaraya baktığınız zaman sayıca daha zayıf ve Türkiye’nin garantisini güvencesini talep eden bir tek Kıbrıs Türk toplumu vardır.”

5’li veya 3’lü; Bir başımıza kaldığımızın/bırakıldığımızın resmidir.

-Girit’ten Kıbrıs’a-

Tarihi bilenler, Girit’i nasıl kaybettiğimizi ve Kıbrıs’taki gidişatın buna ne kadar benzediğini anlatır.

Tesadüf; Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu bugün Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias’ın davetlisi olarak Girit’e gidiyor. Geçmişteki hakaretleri bir yana, 15 Temmuz’dan sonra “Darbeye Kıbrıs’taki işgâl güçlerinin de katıldığını, bunun çağdışı garantörlük sisteminin kaldırılmasını istemekte ne denli haklı olduklarını gösterdiğini” söyleyen Kocias’ın…

Çavuşoğlu, Kocias’la, “Darbeden sonra Yunanistan’a kaçan 8 askerin iadesi, Türk-Yunan ilişkileri, Kıbrıs ve mülteci sorununu” görüşecek, oradan da KKTC’ye geçecek.

Medyamız gidişatla değil, Kocias’ın Çavuşoğlu’nu götüreceği “İdeo Antro” mağarası ve bunun mitolojik öyküsüyle meşgûl!.. Aslında çok da ilginç bir öykü!..

Yunan mitolojisine göre, en güçlü tanrı olduğuna inanılan ve iktidarını kaybetmemek uğruna çocuklarını yiyen titan Kronos, son doğan çocuğu Zeus’u da yemek istemiş. Ancak kızkardeşi ve eşi Rhea, yeni doğan bebeği Ideo Andro mağarasına saklayıp, Kronos’u kandırarak, yemesi için kundak bezine sarılmış bir kaya parçası vermiş. Zeus büyüyüp, babasından iktidarı aldıktan ve “Tanrıların Kralı” olduktan sonra Fenikenin Sur Kralı Argenor’un kızı Europa’ya vurulmuş. Sonra beyaz boğa kılığına girip, Europa’yı bu mağaraya kaçırmış ve ondan üç çocuk sahibi olmuş.

Batılıların simgeler, sembollerle mesajı vermeyi sevdiğini bildiğimize göre; Bu öyküyü Kıbrıs’a uyarlayıp, soralım:

İktidarını kaybetmeme uğruna çocuklarını yiyen titan Kronos kimdir?.. Kim, kimi nasıl kandırıyor?.. Avrupa’ya aşık olan kim?.. Ve Kıbrıs nasıl kurtulur?..

Müyesser YILDIZ

28 Ağustos 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/tek-basimiza-kaldigimizin-resmidir-2808161200.html

Kategori:Uncategorized