İçeriğe geç

Savcılar Bu İddianameden Sonra O Genelkurmay Başkanlarını “Affeder” mi?

15 Temmuz’da Genelkurmay Başkanlığı’ndaki darbe faaliyetine ilişkin çatı iddianamesinde, “FETÖ”nün TSK’daki yapılanmasına tam 400 sayfa ayrıldı.

İddianamede ayrıntılı ve dikkat çekici tespitler var.

TSK’dan 1985-2002 arasında 400 “FETÖ”cü ihraç edilirken, 2003’ten sonra hiçbir “FETÖ”cünün atılmadığı,

Darbecilerin AKP döneminde general yapıldığı,

“FETÖ”nün 2000-2008 yılları arasında TSK’ya “yerleşip, yayıldığı”,

2007’den itibaren TSK’nın komuta kademesini ele geçirmek için tasfiye ve kumpaslara başlandığı,

“FETÖ”nün kendisinden olmayan subayları TSK’dan tasfiye etmek için gerekli “kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırdığı”,

“FETÖ”cülerin, Ocak 2014-Temmuz 2016 arasında ise “TSK’daki mevcudiyetini muhafaza edip, darbe hazırlıklarını gerçekleştirdiği” gibi.

28 Şubat Döneminde “FETÖ”cüler Atılmadı mı?

Bu iddianameyi ele almadan önce bir başka iddianamedeki tespitleri aktaralım.

Malûm geçen hafta 28 Şubat’ın 20’inci yıldönümüydü. İktidar ve medyası, “FETÖ’nün 28 Şubat’ta palazlandığı, bu dönemde FETÖ’cülere dokunulmadığı” görüşünde.

“FETÖ”cü olduğu gerekçesiyle tutuklanan Savcı Mustafa Bilgili’nin bu iddianamesinde oldukça ilginç bilgi ve iddialar yer alıyor.

Genelkurmay Başkanlığı’nın Bilgili’ye gönderdiği ve iddianamenin eklerinde yer alan tabloya göre, Ağustos 1996 ile Kasım 1999 arasında toplam 746 subay ve astsubayın TSK’dan ilişiği kesilmiş. Bunlardan 41’i Deniz Kuvvetleri, 124’ü Kara Kuvvetleri, 44’ü Hava Kuvvetleri, 23’ü de Jandarma’dan olmak üzere 232’sinin “FETÖ”den atıldığı bildirilmiş.

“Ya diğerleri?” diye sorulabilir. Onlardan da bazı sayılar verelim:

Nurcu, Yazıcı, Şura, Işıkçı : 7

Nakşibendi/Süleymancılık : 172

PKK ve Aşırı Sol : 28

Disiplinsizlik, Uyuşturucu- Çetecilik vs. : 25

28 Şubat iddianamesinden devam edelim.

Bir müşteki 20 Nisan 2012’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na şu ifadeyi verir:

“Ülkemizde 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 tarihlerinde yapılan askeri darbelerle ilgili bu dönemlerin kimi sorumluları hakkında esas sürecin başlatılmış olmasına rağmen dilekçemde ayrıntılarını belirttiğim ve bir kısım basında çıkan beyanlarının örneklerini eklediğim şüpheli Fetullah Gülen de yapılan bu askeri darbelere propaganda yapmak suretiyle iştirak etmiş olmasına rağmen hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmadığını duyuyorum. Bu nedenle şüpheli hakkında darbeye teşebbüs ve iştirak suçlarından soruşturma yapılıp, cezalandırılmasını istiyorum. Şikayetçiyim.”

Savcı Mustafa Bilgili bu dilekçeyle ilgili hiçbir işlem yapmaz, yani Fetullah Gülen’i davaya dahil etmez.

Niye mi? Yine iddianameden aktaralım:

“TSK’nın kurumsal hiyarşisinin dışında, yasadışı olarak kurulan ve bilahare TSK’nın kurumsal hiyerarşisini ele geçiren Batı Çalışma Grubu öncelikle yapılacak askeri bir müdahaleye karşı çıkabileceğini düşündüğü TSK personelini asılsız ihbarlar, gerçek dışı raporlar, personelin askeri görev ve disiplin anlayışını yansıtmayan sicil notları ve sahte belgelerle ihraç edilmesini sağlamış, ya da çeşitli baskı ve tehditlerle emekliliğe zorlayarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden irtibatı kesilmiştir.”

Yani Savcı Bilgili’ye göre, bu dönemde “FETÖ”cüler başta olmak üzere TSK’dan atılanlar, olası bir askeri müdahaleye karşı çıkacak kişilerdi. Gerçekte ve adeta, “FETÖ”nün darbe mantığını anlatmıştı.

Balyoz ve Ergenekon kumpaslarıyla kimlerin tasfiye edildiğini, 15 Temmuz darbesini kimlerin yaptığını, kimlerin direndiğini gördük!..

O iddianameyle “FETÖ’cüleri koruyan-kollayan ve aklayan” Mustafa Bilgili’nin “FETÖ”cü olduğu ortaya çıktı. Haliyle, “Böyle yazması normal” diyelim.

Peki, iktidarın halen bir “FETÖ”cünün yazdığı bu iddianamenin ve başta Erdoğan’ın kızları, çok sayıda “FETÖ”cülükten atılan askerin “mağdur-müşteki” sayıldığı bu davanın arkasında durmasının sebebi ve izahı nedir?

Raporlar Rafta FETÖ TSK’da

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Genelkurmay iddianamesinde ne deniyor; “2003’ten sonra TSK’dan hiçbir FETÖ’cü atılmadı… FETÖ, TSK’ya 2000-2008 yılları arasında yerleşip, yayıldı” deniyor.

Oysa TSK’da “FETÖ”yle mücadelenin 28 Şubat sürecinden sonra da sürdüğü, hatta 2004 MGK’sında bu konuda geniş bir rapor sunulduğu malûm.

Peki iktidar ne yaptı?

Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in ifadesiyle, “Alınan kararlar Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılmadı, hiçbir işlem yapılmadı. Toplumsal ve siyasi riski Başbakan Erdoğan, hukuki riski de Dinçer üstlendi”.

Geçen süreçte, “FETÖ”ye “ne istedilerse verildi”.

15 Temmuz’a gelindiğinde de, “Kandırıldık. Rabbimiz ve milletimiz bizi affetsin” denilerek siyasi sorumluluktan kurtulmuş olundu.

Genelkurmay iddianamesiyle “FETÖ”nün TSK’da “yayılıp yerleşmesini” açıkça ortaya koydukları için savcıların başına bir şey gelir mi bilinmez, ama mevcut şartlarda “siyasi sorumlulardan” hesap sorulmayacağı/sorulamayacağını biliyoruz.

Dönemin 6 Genelkurmay Başkanı

Ya “FETÖ’cülerin TSK’ya yayılıp yerleştiği, tasfiye-kumpasları yaptığı, general olduğu ve darbe hazırlıklarını gerçekleştirdiği” süreçte Genelkurmay Başkanlığı yapan isimler; Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ, Işık Koşaner, özellikle Necdet Özel ve Hulusi Akar da mı “kandırıldılar”?

Birkaç örnek verelim:

Mâlum darbenin askeri “1 numarası”nın Akın Öztürk olduğu açıklandı. Öztürk’ün geçmişine bakalım.

2000’de Tuğgeneral, 2004’te Tümgeneral, 2009’da Korgeneral oldu. Balyoz operasyonu sonrasında birçok komutanın tutuklanmasının ardından 2013 YAŞ kararıyla da Orgeneral rütbesine terfi edip Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. 2015’te Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan alındı, ama darbeye kadar YAŞ üyesi olarak kaldı.

Akın Öztürk 2013’te Hava Kuvvetleri Komutanı yapıldığında, o zaman Yeni Şafak’ta olan Abdülkadir Selvi önce şunları yazdı:

“Türk Silahlı Kuvvetleri bir süredir cuntalara, Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi darbe suçlarına bulaşmış isimlerle ilişkisini kesmeye çalışıyor. Darbelerle, darbecilerle anılan bir kurum olmaktan çıkmaya çalışıyor. Şurada darbe suçlarından dolayı yargılanan 22 generalin TSK ile ilişkisi kesildi.”

O Şura’da son güne kadar şimdiki komutan Abidin Ünal’ın Hava Kuvvetleri Komutanı olması bekleniyordu. Ama olmadı, oldurulmadı. Neden mi? Selvi’nin o yazısından okuyalım:

“Ancak dosyası son kez gözden geçirilirken, Balyoz Davası’nın Yargıtay’daki temyiz duruşmasına katıldığı, ayrıca gazetecilere açıklama yapıp, ‘İnsani, vicdani ve ahlaki olarak görevimi yapıyorum. Bundan dolayı (YAŞ’ta) önüm kesilecekse kesilsin. Bu benim için onur olur’ dediği ortaya çıktı. Genelkurmay Başkanı Özel’in, askerlik mesleği gereği muvazzaf subayların Ergenekon ve Balyoz gibi darbe davalarından uzak durmaları yönündeki talimatını bile bile bunu yapması, dosyasının yeniden değerlendirmeye alınmasına neden oldu. Korgenerallikte bekleme süresi 1 yıl uzatıldı, korgenerallikte bekleme ihtimali yüksek olan Akın Öztürk ise orgeneralliğe yükseltilerek Hava Kuvvetleri Komutanı oldu.”

Abidin Ünal’ın Balyoz temyiz duruşmasına katıldığını ve o demecini ismini vermeden yazan gazeteci bendim.

Burada dikkat çekmek istediğim husus; Necdet Özel’in tavrı… “Muvazzafların, Ergenekon ve Balyoz gibi darbe davalarından uzak durmaları” talimatı vermiş olması!.. Bu yüzden Abidin Ünal’ı değil, Akın Öztürk’ü Hava Kuvvetleri Komutanı yapması, yaptırması!..

Darbeden sonra Ahmet Davutoğlu’nun Akın Öztürk’le ilgili açıklamasını da hatırlayalım.

“Gün geçti, artık daha rahat ifade edebiliriz. Akın Öztürk Paşa, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan süresi varken niye alındı? Normalde süresi vardı ve Akın Paşa kalırdı. Cumhurbaşkanımız ve Hulusi Akar Paşayla yaptığımız istişarelerde gelinen noktadır o. Düşünün ki, eğer Akın Öztürk Hava Kuvvetleri’nde komutan olarak kalsaydı bugün nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalırdık herhalde herkes takdir eder. Tedbirleri geçen seneden beri almaya başladık.”

“Madem Akın Öztürk’ün ne olduğu biliniyordu, neden YAŞ üyeliğinden de alınmadı” diye sormakla yetinip, Necdet Özel’den devam edelim:

Yıl 2014. YAŞ toplantısından bir iki ay öncedir. İsmi bizde saklı bir Albay makamında Özel’i ziyaret edip, şunu söyler:

“Jandarmadan Ali Osman Gürcan, Sadık Köroğlu ve Faruk Bal cemaatçidir, terfi ettirmeyin.”

YAŞ toplanır, iki yıl sonra 15 Temmuz darbesine katılacak olan bu üç isim de terfi ettirilir.

Sonrası önemli; Gelenek gereği terfi eden Albaylar, Genelkurmay Başkanını ziyarete gider. Ziyaret sonunda Özel o üç isimden kalmalarını ister ve “Bakın şu Albay sizin üçünüzün Cemaatçi olduğunu söyledi, ama ben sizi terfi ettirdim. Haberiniz olsun” der.

Hulusi Akar ve Mehmet Dişli

Devr-i Genelkurmay Başkanlığı döneminde darbe gerçekleşen Hulusi Akar’a gelelim.

Darbe konseyinde yer alan Mehmet Dişli ile ne denli yakın olduklarını, 15 yıl neredeyse hiç ayrılmadıklarını daha önce yazdık.

Bu ikiliye dair bir iddiayı aktaralım.

Akar’ın Kara Harp Okulu Komutanı olduğu dönemde Mehmet Dişli de tabur komutanıdır. İlginçtir, o tarihlerde AKP milletvekili -şimdi Genel Başkan Yardımcısı- Şaban Dişli’yle akrabalığını reddetmektedir. Bu inkârı ilginç bulan birileri, MİT’e sorar. Gelen yazıda kardeş oldukları görülür. Bu olay ve Dişli’yle ilgili başka bilgiler üzerine konu Akar’a intikal ettirilir. Akar’ın tepkisi, “Söylerim h….’a , merak etmeyin” olur!..

Mehmet Dişli darbenin ertesi sabahı birlikte Akıncı Üssü’nden Çankaya Köşkü’ne gittikleri Akar’la aralarında geçen konuşmayı Savcılık ifadesinde anlatmış. Şunları konuşmuşlar:

“Akar bana ‘Sağ ol evlat’ dedi. ‘Komutanım ne olduysa anlatacağız, başından beri birlikteyiz, ben sizin için buradayım’ dedim.”

Koca bir Genelkurmay Başkanı en yakınındaki kişinin, “evlât” dediği birisinin ne olduğunu bilmez, görmez, anlamaz mı?

Genelkurmay iddianamesinden son bir not:

FETÖ yapılanması için, “Son olarak kendisine müzahir elemanların en az bulunduğu 1988 ve daha önceki yıllarda mezun olmuş subayları TSK’den tasfiye etmek için üç devreyi birden toplu olarak emekli edecek ve hizmet süresini 28 yıla indirecek kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırabilmiştir” tespiti yer alıyor.

“FETÖ’ye müzahir olmayan üç devreyi birden toplu olarak emekli edecek ve hizmet süresini 28 yıla indirecek kanuni düzenlemeler” denilen, “6722 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”. Bunu darbeden kısa bir süre önce Mehmet Dişli’ye hazırlatan ve dahi, “Arkasında durulacak, kesinlikle milim taviz olmayacak” talimatı veren tabii ki, ABD veya Alman Genelkurmay Başkanı değildi!..

Necdet Özel de siyasi irade gibi, “Vicdan azabı çekiyorum!.. Rabbim ve milletim affetsin!..” demişti.

Rabbim ve milletimizi bilmiyoruz, ama acaba Savcılar bu iddianameden sonra onları affeder, affedebilir mi?

Müyesser YILDIZ
6 Mart 2017

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/savcilar-bu-iddianameden-sonra-o-genelkurmay-baskanlarini-affeder-mi-0603171200.html

Odatv yeni link: https://odatv4.com/makale/savcilar-bu-iddianameden-sonra-o-genelkurmay-baskanlarini-affeder-mi-0603171200-111058

Kategori:Uncategorized