İstanbul RP İl Teşkilâtı adına 1991’de hazırlattığı “Kürt raporu”nda, Özal’ın, “Federasyon da dahil her konu tartışılmalıdır” açıklamasına yer verildi.
1993’te RP İstanbul İl Başkanı iken İkinci Cumhuriyet tartışmalarında, “Osmanlı eyaletler sistemi benzer bir sistem olabileceğini” söyledi… “Türkiyeliler” ifadesini kullandı… Demokrasinin bir araç olduğunu belirtip, “Eğer halk totaliter bir rejim istiyorsa buna saygı duymalıyız” dedi.
1994’te Ümraniye İlçe Örgütü binasının açılışında şöyle konuştu:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır… Türkiye, Cezayir olur mu, diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz, Allah’ın izniyle… Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor…Yahu bu millet istedikten sonra, tabii elden gidecek yahu!..”
Devr-i iktidarları dönemine gelelim:
Ocak 2007’de dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner, “bazı ulus devletlerin tarih maratonunu kaybedip ulusal egemenliklerini yitireceğini” açıkladığında, “Sen bürokratsın, bu işlere karışma” denmedi. Denmediği gibi, malûm çevreler tarafından alkışlandı. Dahası, o açıklama Barzani ve PKK “açılımlarının” miladı yapıldı.
Mart 2013’te bir tv programında eyalet yapılanmasını savunurken, Osmanlı’nın “Lazistan, Kürdistan eyaletlerini” örnek gösterdi.
2011’de, “Valilerin de seçimle işbaşına gelmesi tartışılmalı” demişti. Çok değil 2 yıl önce 27 Şubat 2015’te Saray’da Valilere hitap ederken de şunları söyledi:
“Başkanlık Sistemi, bir yönüyle de yerel yönetimlerin daha da güçlendiği, daha da etkin hale geldiği bir sistemdir. Bu sistemde, Başkanlığın merkezdeki gücü, bir yandan Meclis’le, diğer yandan yerel yönetimlerin sahadaki gücüyle dengelenir. Dolayısıyla bu sisteme geçildiğinde, Valilerimizin farklı bir konuma gelmeleri, daha geniş yetkilere sahip olmaları mümkün olabilecektir. Esasen, Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halkın oylarıyla seçilmesi, bu konuda atılmış ilk adımdır. Şimdi bu adımı daha da ileriye taşıyıp, güçlü bir Başkan, güçlü bir Meclis ve güçlü yerel yönetimlerden oluşan, ülkemizin devlet geleneğine ve milletimizin ihtiyaçlarına uygun bir sisteme geçmenin vakti gelmiştir.”
Şimdi diyor ki, “Türkiye’nin üniter yapısının en büyük savunucusu, en başta gelen müdafii daima şahsım başta olmak üzere biz olduk, biz olacağız. Eyaletmiş, federasyonmuş, şuymuş-buymuş, hiçbiri bizim gündemimizde yoktur, olmayacaktır… Başından beri yıllardır, 40 yıllık siyasi hayatımda benim rejim değişecek diye bir iddiam olmamıştır. Türkiye’nin ‘eyalet sistemi’ gibi bir derdi yok, gündemde böyle birşey yok.”
Bahçeli de ikna oluyor. Oluyor da yukarıdaki açıklamalar “40 yıllık siyasi hayatının” kapsamında değil mi?
Ve ne yani, kritik referandum üzeri, “Evet, hedefimiz federasyon” mu denecekti?
Şuraya geleceğim;
Emperyalistler Sevr’den beri bu ülkeyi bölmenin peşinde değil mi?
1960’lardan itibaren “federasyon” önümüze konup, Türkiye’yi de kapsayan “Kürdistan” haritaları kullanılmaya başlanmadı mı?
Elbette işgâl postallarıyla gelmeyeceklerdi. Çünkü Milli Mücadele’de derslerini almışlardı.
Ama ne yaptılar?
İçimizdeki maşalarıyla, bir anlamda kendi ellerimizle;
Milli ordumuzu kumpaslarla tasfiye ettirdiler… Devlet sırlarını çarşaf çarşaf yayınlattılar… “Demokrasi, özgürlük, çözüm süreçleri, müzakere masalarıyla” milleti parçalattılar… Devletin, hatta milletin hafızasını sıfırladılar… Ülkenin varını, yoğunu sattırdılar… Ve 15 Temmuz’da işgâli denettirdiler…
Büyük Ortadoğu Projesi… Adı üzerinde büyük!.. Çünkü koca bir coğrafyanın “İsrail’in güvenliği” için parça parça edilmesi söz konusu… En büyük çabayı da Türkiye üzerinde gösterdiler, gösteriyorlar…
“Eyaletçi” danışmanlardan biri, “Başkanlık sistemini uygularız 3 sene, 5 sene. Baktık olmuyor, toplanır parlamento tekrar değiştirir” diyor.
Öyle ya, ülke sanki deneme tahtası!..
Fikir babaları Korkut Özal da 2003’te bu “değişim-dönüşümler”in haberini şöyle vermişti:
“Mühendislerin bir metrekareden büyük resim tahtaları vardır. Bir mühendis ‘Ben bu resim tahtasını yiyeceğim’ diye arkadaşıyla iddiaya girmiş. Arkadaşı ‘Yiyemezsin’ demiş. Mühendis tahtayı 365 parçaya bölmüş. Her gün bir parçayı ufalayıp yutmuş. Bir yıl sonunda resim tahtasının tamamını yemiş. Eğer bir meseleyi bir anda halledemiyorsanız, siz de o meselenin üzerine kararlı bir şekilde adım adım gidersiniz ve meseleyi sonunda halledersiniz. İşte bu, tedriciyet prensibi.”
İşte tam bu oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir resim tahtası gibi adım adım ufalanıp, yutuldu.
Neocon Rubin’in, “Türkiye’nin bölünmesinin psikolojik süreci tamamlandı” demesi bundan.
Son hamle; Savaş meydanlarında kanla, irfanla kurduğumuz bu son Türk Devleti’ni, adeta sandıkta kendi oylarımızla yıktırmak istiyorlar… Öyleyse Hayır!..
Müyesser YILDIZ
15 Nisan 2017
Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/yazarlar/muyesser-yildiz/savas-meydaninda-kurulan-bir-devlet-sandikta-oyla-yikilir-mi-113794