İçeriğe geç

Dışişlerimiz “Dinlerarası Diyaloğ”un “FETÖ Suçu”Olduğunu Bilmiyor mu?

Yunanistan’la aramızda iki gündür Ayasofya krizi yaşanıyor.

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Ayasofya’da Kadir Gecesi programı düzenlenmesi, ardından sabah ezanı okunması üzerine Yunanistan Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak, Türkiye’yi kınadı ve bunun “Kabul edilemez bir provokasyon” olduğunu iddia etti.

Yunan açıklamasında, Ayasofya’ya camiye çevirme girişimlerinin uluslararası toplumu rencide ettiği belirtilip, buna tepki gösterilmesi çağrısında bulunulurken, “Dünyadaki bütün Hıristiyanların dini duygularına ve bu kültürel mirası yüceltenlere yönelik açık, kabul edilemez bir meydan okuma söz konusu. Böyle bir dönemde dinlerarası diyaloğun zayıflatılmak yerine teşvik edilmesi gerekir” denildi.

Bak şu cürete!.. Yıllardır Batı Trakya Türklerinin kimliğini dahi tanımaması, din özgürlüğü başta olmak üzere her türlü insan hakkından mahrum etmesi yetmiyormuş gibi ülkemizde nerede, nasıl ibadet edileceğine, özetle egemenlik hakkımıza karışıyor.

Başbakan Binali Yıldırım daha 4 gün önce Atina’daydı. Çipras’la ne kadar da güzel, samimi “kazan-kazan” mesajları vermiş, iftar için gittiği Gümülcine’de de 15 yıldır tüm “üst düzey diyaloglara” rağmen sorunlarında milim düzelme olmayan Batı Trakya Türklerine, “Her zaman yanınızdayız” dedikten sonra “AB vatandaşlığı ayrıcalığını en iyi şekilde kullanıp, AB üyesi bir ülkenin nimetlerinden yararlanmalarını” tavsiye etmişti.

Her neyse!..

Yunanistan’ın Ege’deki işgâllerine sesini çıkarmayan Dışişleri Bakanlığımız, Ayasofya konusunda hemen tepki gösterdi.

Yunanistan’ı kınayıp, “çağdaş, bütün dinlere saygılı ve demokratik bir ülke olmaya” davet eden Bakanlığımız, bu ülkenin dini özgürlükler konusundaki karnesini şu iki örnekle hatırlatmayı da ihmal etmedi:

“Yunan makamlarının, Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlığı dini özgürlükler konusunda gittikçe artan baskıya maruz bıraktığını, olağan görevlerini yerine getirdiği için seçilmiş Müftüler hakkında davalar açtığını, ibadete açık bir caminin bulunmadığı Selanik’te Müslümanların Ramazan Bayramında, tarihi camilerden birinde namaz kılma taleplerinin bu yıl da olumsuz karşılandığını söylemek mümkündür.”

Yunanistan açıklamasında, “dinlerarası diyalog” ifadesi vardı ya, Dışişleri Bakanlığımız buna da şöyle cevap verdi:

“Başkentinde henüz ibadete açık bir cami bulunmayan Yunanistan’ın açıklamasında belirttiği dinlerarası diyalogdan ne anladığı, soru işaretine sebep olmaktadır.”

Kapı Gibi İddianame Var

Yunanistan “dinlerarası diyalogdan ne anlıyor” bilmiyoruz, ama acaba Dışişleri Bakanlığımız ne söylediğinin farkında mı?

Niye mi?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 15 Temmuz’dan önce hazırlanan ve “FETÖ” davalarının ilki olan çatı iddianamenin “Fetullahçı Terör Örgütünün Faaliyetleri ve İşlediği Suçlar” başlıklı 11’inci bölümünün ilk sırasında, “(Syncretıc) Yeni Bir Din İnşa Etmek: Dinlerarası Diyalog” suçu yer alıyor.

Üç sayfa ayrılan bu suçla ilgili olarak da özetle şunlar anlatılıyor:

“Hıristiyanlar, birçok ülkede misyonerlik faaliyetleri yürütmektedir. Diyalog ve Hoşgörü Projesi, misyonerlik faaliyetlerine destek vermek amacıyla ilk defa 1962 yılında Vatikan XIII. Konsülü tarafından telaffuz edilmiş, 06 Ağustos 1964 tarihinde Papa VI. Paul tarafından ‘Ecclesiam Suam’ ismi ile yayınlanan bildiride diyalogdan bahsedilmiştir… Papa II. Jean Paul’un 1991 yılında ilan ettiği ‘Redemptoris Missio’ (Kurtarıcı Mesih) isimli genelgesinde; ‘Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır… Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir’ demektedir. Papa II. John Paul 24 Aralık 1999 milenyum mesajında ise; ‘Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika. Üçüncü bin yılda hedef Asya’dır’ diyerek, asıl hedefin ne olduğunu açıkça belirtmiştir. Bilinen ve açıkça beyan edilen bu gerçeklere rağmen Fetullah Gülen, dinlerarası diyaloğun dünyadaki sahibi Vatikan’a, Papanın ayağına gitmekten vazgeçmemiştir. Türkiye’de bu işi üslenen, ülke gündemine getiren ve kurumsallaştıran kişi Fetullah Gülen’dir.”

İddianamede, “FETÖ”nün bu kapsamda yaptığı faaliyetlerin tek tek sıralandığını, ayrıca tutuklu sanıklardan Zaman Gazetesi’nin ilk sahibi Alaaddin Kaya hakkında bazı tanıkların, “Fetullah Gülen Alaattin Kaya vasıtası, Kasım Gülek aracılığı ile Vatikan’la temasa geçti. Alaaddin Kaya, Fetullah Gülen ve Fener Fener Rum Patriği Bartholomeos ile irtibatı sağladı, Fetullah Gülen’in Papa II. John Paul ile görüşmesinde yanında bulundu” şeklindeki ifadelerine yer verildiğini de hatırlatıp, soralım:

Dışişleri Bakanlığımız’ın bu gelişmeden haberi mi yok?

Yoksa bu işi FETÖ’nün kurumsallaştırdığına ve suç olduğuna mı inanmıyor mu ki, hâlâ “dinlererası diyaloğa” dikkat çekiyor?

Müyesser YILDIZ
23 Haziran 2017

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/dinlerarasi-diyalog-feto-sucu-degil-mi-2306171200.html

Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/makale/dinlerarasi-diyalog-feto-sucu-degil-mi-2306171200-118332

Kategori:Uncategorized