Darbeden tutuklu bir generalin 15 Temmuz gecesi Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Başbakan Yardımcısı, dönemin Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ile Savunma Sanayi Müsteşarıyla onlarca telefon görüşmesi yaptığını, ancak isim belirtilmeden Işık’la yapılan bir görüşme hariç hiçbirisinin iddianamede yer almadığına dikkat çektik ve şu yorumu yaptık:
“Sebep nedir bilinmez, ama diğer iddianamelerin aksine sanki burada HTS kayıtlarıyla ilgili ‘ciddi ve özel’ bir çaba gösterilmiş gibi.”
26 gün geçti; İlgililerden tek bir ses soluk çıkmadı, kimse, “Böyle bir görüşme olmadı” demedi.
Yine Akıncı İddianamesinde benzer bir olay, yani yine bir AKP’li ismin “sansürlenmesine” rastladık.
İfadenin sahibi, Akıncı davası sanıklarından eski kursiyer hava pilot teğmen Uluç Hüseyin Hançer.
Bu isim yaklaşık 12 yıldır “Cemaat” yapılanması içinde olduğunu, lise ve üniversite yıllarında bunlarla görüştüğünü, ders aldığını, onların yönlendirmesi ile cemaat evlerinde kalıp, askeri liseye girdiğini ve himmet verdiğini itiraf edip, “Dini ve milli duygularla beni ve ailemi kandırarak talimatları doğrultusunda hareket etmemi sağladılar. Olayların farkına varmaya başlayınca da içlerinden ayrılamadım. Ben vatanımı ve milletimi çok seviyorum. Yaptığımdan çok pişmanım” diyen birisi.
-Arabada İlginç Sorgu-
Hançer, 24 Temmuz 2016’da Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifadede 15 Temmuz günü ve gecesi 141. filoda yaşananları, kendisine verilen görevleri, neler yaptığını uzun uzun anlattı. Ertesi sabah buradan ayrıldıktan sonra olanlar hakkında da şunları söyledi:
“Sabah 08.00 gibi Teğmen Raif Can Dursun işimizin bittiğini, isteyenlerin ayrılabileceğini söyledi. Oradaki özel kuvvetlere görevi devrederek, telefonları alıp lojmana geçtik. Lojmana gittiğimde televizyonu açtığımda, olanların darbeye teşebbüs olduğunu anladım. Sabah lojmandan 09.00 gibi arabamla ayrıldım, TAİ nizamiyesinden geçtim. Herhangi bir engelle karşılaşmadım. Sincan’da babama ait olan ablamın kaldığı eve gittim. Akşama doğru Cumartesi günü Ertuğrul, Selahattin ve eşi benim evime geldi. Ertuğrul’u sivil polisler takip etmiş, benim evimin kapısını çaldılar. Ertuğrul’u çağırdılar. Birlikte arabaya geçtiler. Bir saat sonra sivil polis geldi, beni sordular. Bu sefer ben onlarla gittim. Araçlarına bindim. Bana küfürlü dille hitap etmeye başladılar. Bana bildiğim herşeyi anlatmamı istediler. Size anlattıklarımı genel olarak anlattım. Ses kaydı aldılar. Ellerinde veya araçlarında telsiz görmedim. Plakasını alamadım. Ancak polisleri görsem tanırım. Benim yeniden benden sorumlu ‘abiyle’ görüşmemi istediler. Ben de bir daha onunla görüşmek istemediğimi söyledim. ‘Son bir kez vatan için birşeyler yap’ dediler. Bana 0… … .. .. numaralı telefon numarası verdiler. Arçelik diye kayıt ettirdiler. Sivil şahısla görüşmem halinde kendilerine bilgi vermemi istediler. Bu konularla ilgili sivil ‘abilerin’ görüşü neymiş onları öğrenmek istediklerini söylediler. Kimliklerini sordum. İsimlerini kapatır şekilde kimliklerini gösterdiler. Herhangi bir isim vermediler.”
-Hangi AKP’liyle Buluştu?-
Bu takip ve meçhûl mobil sorgulamadaki tuhaflığa dikkat çekmekle yetinip, Hançer’in devamındaki şu iddiasına geçelim:
“Daha sonra Furkan ve Ertuğrul’la konuştuk. Furkan, AK Parti milletvekili Nevzat Ceylan ile iletişim kurdu. Ben, Furkan, Ertuğrul ilk gün Nevzat Ceylan ile Elvankent’te bir cafede konuştuk. Kendisine olayları anlattık. Çözüme yönelik yardımcı olabileceğimizi söyledik. 6 sayfadan oluşan bir rapor verdik. O da bizi ifadeye yönlendireceğini söyledi. Bu şekilde C. Başsavcılığınıza bilgi vermek amacıyla geldik.”
İfadesine göre Hançer, AKP Milletvekili Nevzat Ceylan’ın yönlendirmesiyle Savcılığa gidiyor, ama hakkında gözaltı kararı veriliyor ve sonrasında da tutuklanıyor.
Hançer gözaltındayken, 29 Temmuz’da bu defa KOM Şubeye ifade veriyor. İşte burada anlattıkları veya tutanağa geçenler:
“Sabahleyin 07.00 sıraları olması lâzım, bir F16 uçağının piste top atışı yaptığını duydum. Kursiyerlerin işinin bittiği talimatını duydum, filodan telefonumu da alıp lojmanda bulunan evime gittim. Evde ilk olarak televizyonu açtım ve darbe olduğunu öğrendim. Canım sıkıldı ve eşyalarımı alarak nizamiyeden çıkarak gittim. Nizamiyeden çıkarken vatandaş veya asker kalabalığı görmedim. Sadece bir uzman vardı. Akşama kadar gerek ailemle, gerek devre arkadaşlarımla istişare yaparak olayları anlatmak istediğimi söyledik. Cemaatin bu kadar güçlü olduğunu anlayınca, emin olacak birisini araştırdık ve sonucunda Sincan Savcılığına girerek, ifade verdim. Onlar da beni siz görevlilere yönlendirdi. Ben de şimdi siz görevlilere yaşadığım tüm süreci tüm samimiyetimle anlatıyorum.”
Bu da Uluç Hüseyin Hançer’le ilgili Akıncı İddianamesi’ndeki kısım:
“… sabah 08:00 gibi Raif Can Dursun’un isteyenlerin ayrılacağını söylemesi üzerine TAI nizamiyesinden çıkıp, babasının evine gittiğini beyan ettiği savunmasından anlaşılmıştır.”
Görüldüğü üzere, Sincan Savcılığı’ndaki ifadede açık açık yazılan AKP’li Nevzat Ceylan’ın ismi;
Emniyette “emin olacak birisi”ne dönüşüyor,
İddianamede ise hiç yer almıyor.
Gel de, “AKP’lilerin ismi iddianamelerden itinayla çıkartılıyor mu?” diye merak etme!..
İkinci soru;
Bu konuda bir “talimat” mı var, yoksa sadece “durumdan vazife çıkarma” mı sözkonusu?!.
Müyesser YILDIZ
16 Ağustos 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/akpli-isimler-iddianamelerden-neden-cikartiliyor-1608171200.html