En yetkili ağızlardan tüm dünyanın önünde;
“Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” denmiş…
Henüz iddianameleri çıkmadan; Bir milletvekilinin, “ajan provokatör”, başka bazı milletvekillerinin “terörist”, gazetecilerin de gazeteci değil, “teröre yardım yataklık edenler” olduğu söylenmiş…
Büyükada’da gözaltına alınan bazı “insan hakları savunucularının”, 15 Temmuz’un devamı niyetinde bir toplantı için biraraya geldiği öne sürülmüş…
Tahliye edilen eski bir belediye başkanı için, “Bunlar tam teşekküllü hastaneden rapor aldılar mı? Bu raporu size gösterdiler mi? Nasıl bunlara çıkma şeyi verildi” diye Adalet Bakanından hesap sorulmuş…
Trump’a, “Ver papazı, al papazı” teklifi yapılmış, Merkel’e, “Sizdeki teröristleri vermezseniz, kusura bakmayın ben de vermem” tepkisi gösterilmiş…
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un telefonları üzerine tutuklu Fransız gazeteciler serbest bırakılmış…
Ülkemizde idam cezası olmadığı halde meydanlarda ip attırılmış, hüküm verilmeden tek tip kıyafet uygulamasına geçileceği açıklanmış….
Şimdi deniyor ki, “Türkiye bir kabile devleti değil, hukuk devletidir”!..
-Adalet Ağacın Tepesinde-
Geçmişte Ergenekon-Balyoz kumpaslarına karşı Sessiz Çığlık eylemleri yapıldı… Anayasa Mahkemesi önünde Adalet Nöbeti tutuldu… Ama böylesi hiç görülmedi…
Ne mi? Adaletin, ağacın tepesinde aranıp, bulunması!..
İki gündür gündemde; Erzurum’da darbeden tutuklu bir Yarbayın eşi Erdoğan’ın bu ili ziyaretinde ağacın tepesine çıkarak, sesini duyurmaya çalıştı. Erdoğan yanına çağırdı, o da, “Ne olur yardım edin ve adalet tez zamanda yerini bulsun. 18 Ağustos’ta ilk mahkememiz oldu. Savcı eşimin tahliyesini istemesine rağmen hakim bırakmadı. Dava 13 Ekim’e ertelendi. İddianamede suç ve tutukluluğunu teşkil edecek hiçbir şey yok. Ama 13 aydır tutuklu. Bizim gibi bir sürü asker aynı durumda” dedi.
Ve 2 gün önce o Yarbay tahliye edildi. Bir masumun daha özgürlüğüne kavuşması elbette ki, sevindirici, lâkin;
– O iddianameyi hazırlayıp, mübbete varan ceza isteyen savcıyı,
– İlk duruşmada savcının talebine rağmen, tahliye vermeyen hakimi,
– 18 Ağustos’taki ilk duruşmadan tahliye kararı çıkan 13 Ekim’deki duruşmaya kadar geçen süre dikkate alındığında, Mahkemelerin aylık tutukluluk incelemelerini gerçekten yapıp yapmadığını,
– O iddianameye dayanarak, Yarbay dahil tüm sanıkları “darbeci” ilân eden, şimdi de “mutlu son” başlıkları atıp, ağaca çıkan eşi öven medyayı sorgulamamız gerekmiyor mu?
“Dün infaz yapan medya, bugün tahliyeyi alkışlıyor” dedik, lakin bir kişi Türkiye Gazetesi’nden Prof. Dr. Ahmet Şimşirligil de olayı sorguladı ve “Adalet bekleyen biri bunu neden bir ağacın tepesine çıkıp istesin. Ağaca çıkıp bağırmaktan haya eden ne yapsın!.. Adaleti nerede arasın? Mağdurlar adaleti ağaç doruklarında aramaya başlamışlarsa, adalet dağıtıcılarını sorgulamanın zamanı gelmiş demektir” diye yazdı.
Konuyla ilgili bir hatırlatma daha; İşlerini kaybettikleri için açlık grevi yapan, tutuklanan ve artık yoğun bakımda olan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın dosyalarının incelenmesine öncelik verilmesi istendiğinde, “Yol olur” gibi bir gerekçeye sığınılmıştı.
Gel de sorma; Ya bu tahliye de “yol olur” ve herkes sesini duyurmak için Erdoğan’ın gittiği yerlerde ağaçlara çıkmaya başlarsa?!.
-ROK Bile İsyan Etti-
Adalet manzaramızdan birkaç somut kare daha paylaşalım:
Ankara’da devam eden Akıncı davasının geçen ayki bölümünde, savunmalar iddianamedeki sıraya göre alındı, 30 civarında sanık savunma yaptıktan sonra da Başkan duruşmanın sona erdiğini açıkladı. En son sıralarda olan, belki 1 sene sonra savunma sırası gelecek bir astsubay ayağa fırladı, kendisini 15 dakika dinlemeleri için yalvardı. Telefonu Akıncı civarında sinyal verdiği gerekçesiyle tutuklandığını belirtip, “Evet telefonum orada sinyal verdi, çünkü lojmanda oturuyordum” dedi. Duruşma sonunda tek tahliye edilen sanık bu astsubay oldu.
Ayağa fırlamasa, yalvarmasa ve Başkan söz vermese, halen tutukluydu. Onun durumunda yüzlerce astsubay, uzman çavuş, teğmen ve kursiyer var… Suçları, aynısını yapmamaları mı?.. Ya bu da yol olursa?!.
Akıncı davasının bu ayki duruşmasından; İki gün önce aktardık, birkaç pilotun avukat ve ailelerinin Külliye’ye davet edildiğini, Erdoğan’ın Başdanışmanı emekli general Adnan Tanrıverdi ile görüştüklerini, “dosyalarının inceleneceğinin” söylendiğini…
Yine Ankara’da yüzlerce Kara Harp Okulu öğrencisi yargılanıyor… Komutanları bunları toplayıp, götürmüş. Kimi silahlı, ama silahta mermi yok… Genelkurmay’a gittiklerinde mermi verilmiş, ama mermiler silaha uymuyor… Yani tek kurşun atmamışlar… Sadece 30’unda ByLock çıkmış… Savcı geçen hafta mütalaasını verdi. Komutanından ByLock çıkanı dahil tamamına ayırımsız ağırlaştırılmış müebbet istedi… Ailelerin feryat ve isyanlarını duymalıydınız?
Daha bugün İstanbul’da tutuklu bir Uzman Erbaş’ın kardeşinden gelen mesaj da şöyle:
“Komutanları tarafından kandırılıp, havalimanına götürüldü. Darbe olduğunu anlayınca, emrindeki erleri alıp, polise teslim oldu. Maddi sıkıntıdan İzmir’den İstanbul’a ziyarete gidemiyoruz, avukat tutacak gücümüz yok. 16 ay geçti, iddianamesi bile çıkmadı. Bizim durumumuzda olan yüzlerce asker var.”
İlginçtir, bugün Rasim Ozan Kütahyalı bile isyan etmiş. Hem de Erdoğan’ın daha şüpheliler gözaltındayken “ajanlar” dediği Büyükada toplantısının iddianamesine. Kütahyalı, “Yargı cephesinde bazı yaşananların rezalet” olduğunu vurguladıktan sonra Büyükada İddianamesini okuyunca hayretler içinde kaldığını belirtiyor ve “Bir gizli tanık var sarışın bir erkek olan tutuklu şahıstan siyah saçlı kadın diye bahsediyor ve bu olmayan siyah saçlı kadına suçlamalar yöneltiliyor. Aziz Nesin fıkrası mı bu yoksa iddianame mi?” diye soruyor.
Erzincan kumpasında, gizli tanığın Dursun Çiçek’i tarif ederken, kış günü beyaz, sonra yeşil üniforma giydirmesine ne kadar benziyor, değil mi?
-Bağımsız Yargı Ya da Kürsünün Arkası-
Kürsünün ön tarafında yaşananlar böyle… Ancak arka tarafına dair iddialar da gün geçtikçe artıyor.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül dün Adana’daki bir açılış töreninde, hakim ve savcıların darbecilere karşı nasıl direndiğini anlatıp, özetle şunları söyledi:
“İster Kürt, ister Arap olsun Türkiye bir adalet ülkesidir. Türk yargısı yargılamalarını hukuka göre yapmaktadır. Bugün bu yargılamalar en hızlı şekilde yapılmaktadır. Yargı mensuplarına teşekkürü bir borç biliyorum. Gerçekten büyük bir fedakarlık yapıyorlar. ‘Türk yargısı bağımsız değil’ diyenler darbecilerin yanında duran eski Türkiye yargısını özleyen kişilerdir. Türk yargısında 4 bin hakim savcı ihraç edilmiştir. Onlar Pensilvanya’ya bağlı olan kendi ruhunu 1 dolara satmış kişilerdir. Bunlar asla hakim, savcı değil cübbe giymiş FETÖ terör örgütü mensuplarıdır. Bunlar ayıklanmıştır ve bu konuda da Türk yargısıyla ilgili kimsenin söz söylemeye hakkı yoktur.”
Yine dün AKP Sözcüsü Mahir Ünal da Kahramanmaraş’ta, “CHP sürekli, ‘Bu ülkede adalet yok, devlet yok, yargı yok, hakimler ve savcılar hükümetten talimat alıyor’ diyerek, hem adaleti, hem yargıyı, hem hakimleri, hem savcıları itibarsızlaştırıyor” dedi.
Geçtiğimiz aylarda 15 Temmuz gecesi darbecilerle ilgili tutuklama kararlarını veren ve Genelkurmay Çatı başta olmak üzere birçok önemli iddianameyi hazırlayan Necip Cem İşçimen’in Ankara Savcılığından alınmasının veya askeri yargı iddianamelerini hazırlayan Selda Binboğa Kurtuluş’un kendi isteğiyle bile olsa gitmesinin ya da Özel Kuvvetler Davasına bakan Mahkemenin Başkanın buradan uzaklaştırılmasının sebeplerini açıklayan olmadı. Birkaç gün konuşuldu, sonra unutuldu.
Şimdi, kürsü arkasına dair yeni iddialara gelirsek;
Bilindiği gibi üç gün önce Hakimler ve Savcılar Kurulu 287 yargı mensubunun daha görev yerini değiştirdi. Önemli görevlere getirilenler olduğu gibi, 15 Temmuz’dan beri çok önemli iddianamelere imza attığı halde kızağa çekilenler de vardı.
İşte kızağa çekilen savcılardan birisiyle ilgili söylenti şu:
Başka bazı gerekçeler daha konuşuluyor, ama bardağı taşıran bu olay olmuş; Önemli ve büyük bir kurumla ilgili soruşturmayı yürütüyormuş. Birileri, “tanıdık” bir kişinin de soruşturmaya dahil edildiğini görünce, onun dosyadan çıkartılmasını istemiş. Savcı karşı çıkınca da yolcu edilmiş!..
Ve bir diğer inanılmaz iddia:
Bazı illerde Başsavcılar, savcılara mütalaalarının vermeden önce mutlaka kendilerine bildirmesi talimatını vermiş. Talimata uymayanlar varmış, ama çoğunluk tahmin edileceği üzere harfiyen riayet ediyormuş.
Doğruysa soralım; Acaba hakim ve savcıları gerçekte kimler “itibarsızlaştırıyor”?!.
Müyesser YILDIZ
15 Ekim 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/kritik-savcinin-kizaga-cekilmesinde-bu-iddia-dogru-mu–1510171200.html