Norveç’teki NATO Müşterek Harp Merkezi’nde icra edilen bir tatbikatta oynanan senaryoda Atatürk ve Recep Tayyip Erdoğan’ın hedef alındığı ortaya çıkınca, NATO’nun “büyük şeytan” olduğunu anladık!..
Oysa AKP yöneticileri, Amerika’yı daha 1990’lı yıllarda keşfetmiş, mesela partinin kurucu isimlerinden Abdullah Gül, “Bölücü terörü NATO ve ABD’nin teşvik ettiğini, Bosna-Hersek’te yaşanan katliamın mimarlar ve ortaklarından birisinin de NATO olduğunu” söylemişti.
Ama devr-i iktidarlarında neler oldu?.. Birazdan geleceğiz.
Harp oyunu veya senaryolar ABD ve NATO’nun en iyi bildiği iştir. Bu senaryoların Pentagon, Atlantik Konsey ve Brüksel’deki NATO merkezinde “liberallerle” alenen paylaşılması da…
Daha 1980’lı yılların sonunda ABD Harp Akademisi’nde Irak’ın işgâlini, 2000’de de İngiltere’de Suriye’nin işgâli senaryosunu oynadılar.
Irak’ın işgâli senaryosunda dağıtılan haritalarda, Güneydoğu’nun üstünde “Kürdistan” yazılıdır. Oradaki 4 Türk askeri öğrenci haritaya itiraz eder.
2007’de Hudson Enstitüsü’ndeki bir senaryoda Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Tülay Tuğcu’ya suikast, PKK’nın Beyoğlu’nda 50 kişiyi öldürmesi, ardından Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine girmesini içeren bir senaryo konuşulur. Senaryo “Ergenekon”a bağlanır.
Haziran 2012’de Brookings Enstitüsü’nde oynanan bir senaryoda ise Türkiye’nin hangi şartlarda Suriye’ye müdahale edebileceği canlandırılır. Senaryoya göre, Suriye’de ölenlerin sayısı artar, Türkiye müdahaleden uzak durur. Suriye’den kaçan mültecilerin sayısı artar, Türkiye yine müdahaleye yanaşmaz. Ne zaman ki, Türkiye’de bombalama olayları başlar, işte o zaman Türkiye devreye girer!..
ABD eşittir NATO olduğu için bu örnekleri verdik. NATO’ya gelince;
2006’da Roma’daki NATO Savunma Koleji’nde Ortadoğu’daki gelişmeler hakkında brifing veren ABD’li Albay, Türkiye’yi bölünmüş gösteren harita kullanır. Buradaki Türk subaylar salonu topluca terk eder. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, ABD Genelkurmay Başkanını arayıp, tepki gösterir. Genelkurmay 2. Başkanı ile kuvvet komutanları da muhataplarını arayıp, olayı protesto eder. ABD’li yetkililer, “yanlışlık oldu” diyerek, özür diler.
NATO yine o yıllarda, PKK’ya “terörist” dememek için terör örgütleri listesini güncellemez.
Dönemin siyasi yöneticileri ise ne o haritaya, ne de liste meselesine herhangi bir tepki göstermez!..
Peki, Ergenekon-Balyoz kumpaslarında tasfiye edilen subaylar arasında NATO’da görev yapmış ve NATO’nun bu senaryolarına karşı çıkmış isimlerin olması tesadüf müydü? Veya bugün “FETÖ’cü askerlere” kucak açan NATO’nun, o kumpaslar için, “Türk ordusu bağırsaklarını temizliyor” demese bile sessiz kalması?!.
Ya da o dönem “bu yollarda beraber yürüyen” liberal isimlerden birisinin televizyonlarda açık açık, “Ergenekon’un adli bir mesele değil, ulusal-uluslararası düzeyde stratejik tercihlere dayandığını, operasyonda AKP iradesinin değil, NATO ve ABD’nin belirleyici olduğunu, TSK’nın ABD ve NATO emperyalizminden kurtulması gerektiğini savunanlardan temizlendiğini” söylemesi?!.
Son “skandal” üzerine Türkiye’den 3 gündür özür üstüne özür dileyen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in, IŞİD’e karşı savaşmak üzere Suriye’ye asker göndermeyeceklerini, bunun yerine yerel güçlerin kuvvetlendirilmesi gerektiğini açıklarken, gerçekte ABD tezlerini sahiplenmesini ve “Bu savaşı Müslümanlar için yürütemeyeceğiz” demesini,
PKK’ya yönelik operasyonlar konusunda, Türkiye’yi “ölçülü” davranmaya ve yeniden “müzakere masasına dönmeye” çağırmasını da unutmayalım.
Keza, NATO’nun mülteci akınına karşı Ege’de görev üstlenmesinin gerçek sebebinin bu değil, Ege’nin Yunan gölü yapılmasına katkı ve daha birkaç hafta önce Ege’de ABD ve Yunanistan’la birlikte gerçek füzelerle düzenlenen tatbikatın Türkiye’ye karşı olduğunu görmedik mi?
-AKP’nin NATO Bilançosu-
Çuvaldızı ABD ve NATO’ya batırdık, şimdi de iğneyi kendimize batıralım.
Danimarka’da Hz. Muhammed’e hakaret karikatürleri yayınlandığında kıyamet koydu. Başbakan Rasmussen bunları, “fikir özgürlüğü” diyerek sahiplendi. Türkiye’nin “özür” beklediği duyuruldu, ancak Rasmussen, “Türkiye Danimarka’dan özür bekleyen Müslüman ülkelere katılmadı. Bana gelen bilgilere göre, Türk hükümeti benden özür beklemediğini bildirdi” iddiasında bulundu.
2009’da biz, “Obama’nın hatırına” bu Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri yapılmasını destekledik. “Dini unsurların çok fazla gündeme getirilmesine gerek yok” diyen yetkililerimiz, “NATO’nun stratejik bir dönüşüm içinde olduğunu, dünya barışı için büyük fedakarlıklar yaptığını” anlattı. Rasmussen’in Genel Sekreterliğine destek karşılığında, bir yardımcısının Türk olması ayrıca karikatürler için özür dilenmesi sözü verildiği bildirildi, ama hiçbiri olmadı.
Yıl 2011; NATO’nun Libya’ya müdahalesi gündemdeydi. Dönemin Başbakanı Erdoğan şöyle tepki gösterdi:
“Basın mensupları soruyor; ‘NATO Libya’ya müdahale etmeli midir?’ Böyle bir saçmalık olabilir mi? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirir. Türkiye olarak biz bunun karşısındayız. Böyle bir şey düşünülemez, konuşulamaz.”
Çok değil, 1 ay sonra ise, “Şu anda NATO’nun devreye girmesi söz konusudur. NATO devreye girecekse, bizim bazı şartlarımız vardır. NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir. Yeraltı kaynaklarının, zenginliklerinin birilerine dağıtımı için değil” diyerek, NATO müdahalesini destekledi.
Yıl 2012; Patroit füzelerinin ülkemize konuşlandırılması tartışılıyordu. Başbakan Erdoğan, “Şu anda bizim topraklarımızın dördüncü maddeye göre, aynı zamanda NATO’nun da toprağı” olduğunu savundu.
Ve 2016’da Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e, “Bakın, Karadeniz’de görünmüyorsunuz. Karadeniz’de görünmeyişiniz, Karadeniz’i adeta Rusya’nın bir gölü haline dönüştürüyor” uyarısında bulunduğunu açıkladı. Bu açıklamayı yaptığı 10. Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı’nda NATO ile ilgili olarak özetle şunları da söyledi:
“Varşova’da 8-9 Temmuz 2016’da yapılacak NATO Zirvesinin önemi daha da artmıştır. Bu zirveden ittifakın kolektif savunma ve caydırıcılığını güçlendirmeye matuf somut sonuçlar çıkmasını arzu ediyoruz. Saraybosna ve Üsküp’ün, Podgoritsa da oranın izinden giderek NATO üyelik süreçlerini en kısa sürede giderek tamamlamaları, Balkanlar’da güvenliğin kalıcı temellere oturtulması bakımından önemlidir. Balkan ülkelerinin NATO, Avrupa Birliği ve AGİT başta olmak üzere Avrupa Atlantik kurumlarıyla entegrasyon süreçlerine yönelik desteğimizi bir kez daha burada teyit ediyorum. Kapasite geliştirme çabalarınıza katkılarımızı NATO kapsamında da sürdüreceğimizi yine vurgulamak isterim. Karadeniz’i, kıyıdaşlar arasında işbirliğini esas alan güvenlik işbirliği temelinde tekrar bir istikrar havzası kılmalıyız. Burada kıyıdaş ülkeler olarak hepimiz üzerimize düşen görevi yapmak durumundayız. Olayın gerek hava, gerek deniz, gerek kara bütün alanlarda atılması gereken adımları NATO üyeleri olarak hep birlikte atmak zorundayız. Eğer atmazsak tarih bizi affetmez ve mevcut işbirliğimizi bölgesel anlayışına uygun olarak derinleştirmeliyiz.”
-Erdoğan NATO’yu Suçlarken Akar Kimi Suçladı?-
Yeniden Norveç’teki skandala dönersek; Türkiye olayı Erdoğan’ın ağzından şu sözlerle duydu:
“Bu haber gelince Genelkurmay Başkanımız ve AB’den Sorumlu Bakanımız bizi aradılar. ‘Böyle böyle bir durum var. Bu tatbikat da NATO tatbikatı. 40 tane askerimiz var, biz şimdi bu askerimizi çekme kararı verdik, çekiyoruz’ dediler. Dedik ki ‘Tabii, hiç durmayın hemen. Velev ki o hedefler kaldırılsa dahi 40 askerimizi süratle oradan çekin.’ Böyle bir ittifak, böyle bir müttefiklik olamaz.”
80’li yıllardan itibaren bırakın subaylarımızı, askeri öğrencilerimizin dahi bu senaryolara tepki için toplantılardan çıktığını belirtmiştik.
Burada ne oluyor; Genelkurmay Başkanı, Erdoğan’ı arıyor, o da “çekin” diyor. Ne yani Erdoğan, “çekin” demese, çekilmeyecekler miydi?
Bir diğer merak konusu; Senaryoda Erdoğan değil, sadece Atatürk hedef alınmış olsa acaba yine aynı şiddette tepki gösterilecek miydi?
Devam edelim:
Erdoğan dün Rize’de NATO’ya şöyle yüklendi:
“NATO tatbikatındaki terbiyesizliği siz de gördünüz. Bazı yanlışları aptallar değil, ancak alçaklar yapar. Bu da öyle bir hadisedir. Bu terbiyesizliği NATO içinde varlığını bir süredir takip ettiğimiz çarpık bir bakışın dışa vurumu olarak anlıyoruz. NATO’nun güvenilirliği sorgulanır hale gelmiştir. Biz kendimizi savunmak için S-400 almaya kalktığımızda kimileri tarafından ortaya konulan tepki de bu çarpıklıktandır. Başkalarına ses çıkarmayanlar nasıl oluyor da Türkiye’ye ses çıkarıyorlar. İş Türkiye’ye gelince farklı tavır sergiliyor. Kusura bakmasınlar Türkiye birilerine sorarak karar vermeyecek, milleti ile konuşarak karar verecektir. Bunları Kıbrıs Barış Harekatı’nda ve terörle mücadele döneminde kime ne kadar güvenebileceğimizi gördük. Bu kuru bir özürle üzeri örtülebilecek bir şey değildir.”
Peki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar Kanada’daki Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’nda ne söyledi? Şunları:
“Yakın zamanda NATO’nun düzenlendiği askeri tatbikatların birisinde söylenilenlere göre, bireysel olarak ve belki de FETÖ tarafından desteklenmiş kişiler tarafından gerçekleştirilmiş çirkin ve kabul edilemez bir olay yaşandı. NATO idarecileri, zamanında ve gereğine uygun bir şekilde tepki gösterdi. Kimsenin müttefikliğimizi ve dayanışmamızı baltalamasına izin vermemeliyiz.”
Erdoğan bile NATO’nun “ihanetini” Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar götürüp, “alçaklık” suçlamasında bulunurken, Akar’ın faturayı sadece “FETÖ’cülere” kesip, NATO’ya toz kondurmaması ve hâlâ “müttefiklik ve dayanışmadan” söz etmesi nasıl bir anlayışın sonucudur?
-NATO Darbesinin Sebebi-
Yılların kurumu ve dahi Türkiye sicili ayan beyan ortada olan NATO’da birkaç kişi böyle bir “skandala” yol açacak, öyle mi?.. Geçiniz!..
Bu açıkça Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti’ne yönelik bir darbedir. Artık planlarını gizleme gereği duymama pervasızlığıdır.
Sormamız gereken; Şimdi Türkiye’den neler istendiğidir?.. Rusya’dan alınacak S-400 füzeleri, Ege, Kıbrıs, Güneydoğu, Suriye’de “İsrail koridoru”, “soykırım” iftirasını kabul ve İran mı?.. Kuru özürle yetinip, böbürlenme değil, hepsine dikkat kesilme zamanıdır…
Biliyoruz ki, NATO’nun yeni misyonu “Radikal İslâm’la savaş ve İsrail’in güvenliğini sağlama” olarak belirlendi.
Bunun için ise NATO’nun karar mekanizmalarında değişikliğe gidilmesi, Türkiye’nin karar mekanizmasından dışlanıp, ikinci çembere alınması, bir anlamda NATO’da söz hakkının kalmaması, beraberinde İsrail’in de adım adım NATO’ya dahil edilmesi kararlaştırıldı. Yıllar önce, “Tahran’a, İsrail’in NATO’ya alınmasından daha güçlü bir sinyal verilemez… İsrail-AB-NATO işbirliğinin geliştirilmesi, ABD tarafından da net olarak desteklenmektedir” denildi.
Uzmanlar, NATO ile ilişkilerimizi gözden geçirmemiz gerektiğini savunuyor. Doğrudur, geç bile kalınmıştır.
Dileriz ki, Norveç skandalı Türkiye’yi tamamen NATO’nun emir eri haline getirecek o planların hayata geçirilmesinin değil de gerçekten bağımsız planların önünün açılmasının vesilesi olsun!..
Müyesser YILDIZ
19 Kasım 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/iste-nato-darbesinin-sebebi-1911171200.html