İçeriğe geç

Yargıtay’ın ByLock Kararı Niye Gecikti?

Erdoğan ve iktidar cenahı, Danıştay’ın Andımız kararını, “Yargının siyaset üzerinde vesayet kurma” çabası olarak değerlendirdi.

Özellikle de Erdoğan’ın şu sözleri, demokrasinin olmazsa olmaz şartı kuvvetler ayrılığı bağlamında büyük şaşkınlık yarattı:

“Şura-yı Devlet diyorsak, Danıştay olarak bir istişari organ olarak bunu değerlendiriyorsak, o zaman bir istişari organ görevini ifa etmesi gerekir. ‘Yok ben karar merciyim’ diyorsa, o zaman biz burada niye duruyoruz? Şu anda Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini hazırlamadan önce biz kalkıp, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilgili Danıştay’dan bunu soracak, oradan izin alacak, müsaade alacaksak, o zaman ben bu makamda durmayayım, çekeyim gideyim. Böyle şey olur mu? Kusura bakmayın da benim yanımda da bunca hukukçu var. Anayasacı, cezacısı, medeni hukukçusu hepsi var. Bunlara bu devlet niye bu maaşları ödüyor. Orada yan gelip yatın diye ödemiyor ki!..”

Anladığımız şu ki, “İktidar beğenmediği yargı kararlarını, işine müdahale” sayıyor ve sayacak.

Ya iktidarın, yargıya müdahalesi; Bu normal mi?

Yaklaşık 7 ay önce ortaya çıkan bir “talimatı” ne de çabuk unuttuk, değil mi?

Neydi o?

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nce hazırlanıp, hakim ve savcılara dağıtılan bir kitapçıkta, “Tahliyeler konusunda, Hâkimler Savcılar Kurulu’yla mutlaka istişarede bulunulduktan sonra irade oluşturulması” istenmişti.

-ByLock’taki Müdahaleler-

Erdoğan, Danıştay Günü’nde bir yandan o çıkışı yaparken, öte yandan “Hukuk devletinin mütemmim cüzünün; etkin ve hızlı işleyen, milletin vicdanını rahatlatan kararlara imza atan bir yargı sisteminin mevcudiyeti olduğunu” belirtip, “Hukukun üstünlüğünü esas alan bir devlette yargı hakem vasfındadır. Yargının bu görevini yerine getirebilmesi ise önüne gelen sorunları, objektif, adil, Anayasanın ve yasaların çizdiği sınırlar içerisinde kalarak çözmesine bağlıdır” dedi.

İşte bu sözlerden hareketle, binlerce insanı ilgilendiren ve giderek kilitlenen ByLock’ta neler yaşandığını anlatmak istiyoruz.

ByLock’u ortaya çıkaran ve listeleri savcılıklara teslim eden MİT’ti. Listelerle ilgili birçok spekülasyon olmasına rağmen ne MİT, ne yargı bu konuda geri adım atmadı, ByLock’u “FETÖ üyeliğinin” kesin delili saydı.

Ancak ne olduysa MİT, daha Morbeyin olayı ortaya çıkmadan Mayıs 2017’de bu konuda “Nerede ve nasıl hatalar” yapıldığını ilgili makamlara bildirip, bir anlamda geri çekildi. MİT’in tespitlerine göre, “Listeler, 15 Temmuz hain darbe girişiminin hemen sonrasında aciliyetine binaen büyük miktarda abonelik verileri üzerinden hazırlanmıştı… Oysa abone ile kullanıcı farklı olabilirdi… Kullanıcı şahsın belirlenmesi için yeterince çalışma yapılmadan, gönderilen listeler üzerinde doğrudan adli işlem tesis ediliyordu… Ve de operatörlerin, BTK’ya vermeleri gereken bilgi-belgeyi doğru ve noksansız şekilde vermeleri gerekiyor”du.

Sonra bazı bilişim uzmanlarının yoğun çabalarıyla “Morbeyin” denilen bir uygulamanın varlığı tespit edildi. Bazı kişiler, iradeleri dışında ByLock sunucularına yönlendirilmişti. Resmi rakamlara göre, bu sayı 11.480’di.

Şimdi Morbeyin sürecinde yaşananlara dair kulis bilgilerini paylaşalım.

İddia o ki, konu ilk olarak gündeme geldiğinde, BTK uzmanları da inceleme yapıp, yönlendirmeyi tespit ederek, amirlerine rapor sunmuş. Ancak BTK’nın üst düzey bir yöneticisi, konuyla ilgilenen milletvekillerini teker teker arayıp, listelerde hata bulunmadığını, yönlendirmenin bir algı olduğunu anlatmış.

Devletin ilgili kurumlarının Morbeyin üzerinde çalışıp, 11. 480 mağduru kapsayan listeyi hazırlaması ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na tesliminden sonrasına ilişkin bir başka iddia; Bunun açıklanması için yaklaşık 2 hafta Saray’dan haber beklenmiş ve ancak haber geldikten sonra açıklama yapılmış!..

-Kayıtlardaki Hata ve 40 Bin Kişilik Yeni Liste-

MİT’in Mayıs 2017’deki raporunda, “GSM operatörlerinin, BTK’ya vermeleri gereken bilgi-belgeyi doğru ve noksansız şekilde vermeleri gerekiyor” denildiğini belirttik.

Demek ki, bir tereddüt vardı.

Nitekim geçen ay “40 bin kişilik yeni Bylock skandalı mı” başlıklı yazımızda, operatörlerin listelerinde “sütun kayması”ndan şüphelenildiğini duyurduk. Bu doğruysa, bir yandan binlerce insan hakkında yanlış işlem yapıldığı ortaya çıkacak, öte yandan yaklaşık 40 bin kişilik yeni ByLock şüphelisinin varlığı gündeme gelecekti.

Herkes bu iddiaya ilişkin bir açıklama beklerken, Ankara’dan ses çıkmadı.

Ancak şunları öğrendik; Devletin ilgili kurumları toplantı üzerine toplantılarını sürdürmüş… Avrupa Konseyi’nden gelen heyetin, “Sadece operatör kayıtlarıyla ceza verilmesi halinde bu kararların tamamı AİHM’den döner ve ciddi tazminatlar söz konusu olur” şeklindeki uyarıları konuşulmuş… MİT, Emniyet, Savcılık ve Adalet Bakanlığı yetkilileri listelerdeki sorununun varlığını kabul edip, mevcut ByLock davalarında “Takipsizlik veya kovuşturmaya yer yok” kararı verilmesi yönünde görüş bildirmiş… Sadece HSK ve BTK yetkilileri karşı çıkmış.

Sebebi ilginç; Geçmişte yaptıkları, “ByLock listeleri kesin delildir” şeklindeki açıklamalardan geri adım atmış konuma düşmemek için olduğu öne sürülüyor!..

Neticede yetkililer, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararının beklenmesini kararlaştırmış.

-Yargıtay’da Neler Oluyor?-

Devlet, ByLock topunu Yargıtay’a attığına göre, buradaki gelişmeleri de özetleyip, son duruma gelelim.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2017’de “ByLock kesin delildir” dedi. Ceza Genel Kurulu da bu kararı onayladı.

Aynı Daire Haziran ayında ise “User-ID eşleşmesi” yapılmadan operatör kayıtlarının tek başına delil olamayacağı yönünde karar alıp, “örgüt talimatı, gizlilik ve yazışma içeriklerine” de bakılması şeklinde yeni kriterler belirledi.

Bunun ardından en azından “User-ID eşleşmesi” olmayanların beraat etmesi beklenirken, böyle olmadı. Mahkemeler ceza vermeye devam edip, işi İstinaf ve Yargıtay’a bıraktı.

Haziran’daki bu kararın, adli tatil öncesi Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelip, sonuçlandırılması bekleniyordu. Ancak o da olmadı.

Nihayetinde 16. Ceza Dairesi’nin kararı bu ay başında yeni üyelerin de katılımıyla Genel Kurul’da görüşüldü.

Sonuç mu? Bilmiyoruz, çünkü henüz açıklanmadı. Ancak yargı kulislerinde yine çok ilginç şeyler anlatılıyor.

Şöyle ki;

Genel Kurul’da, 16. Ceza Dairesi’nin kararına hiçbir itiraz olmamış. Hatta Yargıtay içtihatlarının başlangıcında yer alan prensipler bölümüne yazılacak iki madde yine itiraz olmadan kabul edilmiş. Bu maddelerden birisinin, “İçeriği maddi olgularla desteklenmeyen User Id tespitlerinin delil niteliği bulunmamaktadır” şeklinde olduğunu belirtip, devam edelim.

Bir tür kısa karar niteliğinde olan bu müzakere notu, Genel Kurul üyelerinin çoğunluğu tarafından da imzalanmış. Geriye kararın yazılıp, tüm üyelerce imzalanması ve yayınlanması kalmışken, birkaç gün sonra kısa kararın başlangıcında yer alan prensipler “veto” edilmiş.

Sebep mi?

Yargıtay’da “durumdan vazife çıkaran” birilerinin, “Bir de Saray’a soralım” dediği ve bunun için beklendiği de öne sürülüyor… Doğrudan Saray’daki hukuk bürokrasisi ve danışmanların, “Prensipler bölümüne o maddeleri yazmayın. 16. Ceza Dairesi’nin kararını onaylamakla yetinin” şeklindeki müdahalesi üzerine kararın yeniden kaleme alındığı da!..

Böyle bir şey olamaz herhalde. Ancak bizatihi yargı camiasında bunların konuşulabilmesi bile başlıbaşına vahim değil mi?

Meselenin, “Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı” kısmını geçelim; ByLock mağduriyetlerini gidermenin daha da geciktirilmesi kimlerin işine yarar ki?!.

Müyesser YILDIZ

26 Ekim 2018

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/yargitayin-bylock-karari-niye-gecikti-26101805.html

Kategori:Uncategorized