İçeriğe geç

Mansur Yavaş’la İlgili Davada “Sürpriz” Gelişme… 2 Kritik Hakimin Görev Yeri Değiştirildi…

Erdoğan’ın hedefinde, 31 Mart’ta İstanbul Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu var.

Ordu Havaalanı’nda yaşanan olaylarla ilgili olarak önce, “İşi Ordu Valimiz yargıya götürmesi halinde, ki götürecek, polislerimiz hakeza. Tabii bu konuda yargının vereceği kararı ben şu anda bilemem, ama yargının vereceği karar bu işte önünü kesebilir” dedi.

Ardından, böyle bir kişinin başta Ordu Valisi olmak üzere milletten özür dilemedikçe, böyle bir makama gelemeyeceğini söyledi.

Son olarak da yargı kararıyla kendisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın düşürülmesi örneğini vererek özetle şöyle konuştu:

“Valimiz olayı yargıya taşıma kararında. Yargı böyle bir şeyi verdiği takdirde, vermesi halinde bu düşer. Seçildikten sonra bu valinin özellikle savcılığa müracaatıyla başlayacak olan bir süreçtir. Bu da bir defa görevi ihmal değil, kötüye kullanmaktır. Bu daha göreve gelmeden bu işi yapmak suretiyle o cezayı aldığı anda bir defa, benim bu kanaatimdir, yargı da bu kararı verirse, zaten onun belediye başkanlığı, nasıl benim düştüyse, onun da belediye başkanlığı düşer. Ben yaşadım çünkü. Ben yaşadığımı söylüyorum. Bana bu cezayı verdiler ve şiir okuduğum için verdiler. Belediye başkanlığım 4 yıl 6 ay gibi bir süre geçmişti, düştü. Benden sonra seçim yapıldı mecliste. Bir başka arkadaşımız başkan seçildi. Onunla süre tamamlandı.”

O Karara Nasıl Tepki Göstermişti?

Bu sözlerden İmamoğlu için nasıl bir “yol haritası” çizildiği belli olduğuna göre, Erdoğan’ın kendisinin Belediye Başkanlığı düşürüldüğünde gösterdiği tepkileri hatırlatmakta fayda var.

12 Aralık 1997’deki Siirt konuşmasında, “halkı din ve ırk farklılığı gözeterek, açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etme suçunu işlediği” gerekçesiyle 10 ay hapis ve ağır para cezasına çarptırıldığında karar için, “Haksız” dedi, Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunacağını bildirip şu açıklamaları yaptı:

“Maalesef son zamanlarda yargı kararlarının üzerine siyasetin gölgesinin düştüğü şeklinde bir izlenim kamu vicdanını yaralamaktadır. Bu da gözbebeğimiz gibi korumamız gereken demokratik hukuk devleti ilkesini zedelemektedir. Ülkemizde demokrasi giderek bir seçim metoduna dönüştürülmektedir. Halbuki demokrasi sadece seçimlerden ibaret değildir, aynı zamanda yargı ve yargıç bağımsızlığı demektir. Eğer bu iki bağımsızlık çiğnenirse, demokratik bir görüntü altında baskıcı bir düzen kurulmuş olur. Bizler ilke olarak yargı kararına saygılıyız, fakat yargı kararına saygılı olmamız, adil olmayan kararları benimsediğimiz anlamına gelmez. Aziz vatan topraklarının her karışında adalet istiyoruz. Hukuk herkese lazımdır. Hukuk kişilere, zümrelere, kurumlara tabi olmayan evrensel bir değerdir. Hukuk, ekmeğine arayan işçinin, özgürlüğünü talep eden öğrencinin istikbalini arayan milletin ve güçlü bir devlet olmanın yegâne güvencesidir. Ancak hukukun siyasallaştırılması ve yargının siyasete alet edilmesi demokrasiyi yaralar. Demokrasi hukuksuz yaşayamaz, özgürlüklerin teminatı olamaz. Hukuksuz bir demokrasi haksız bir demokrasidir.”

Yargıtay’ın mahkûmiyet kararını onaması üzerine 24 Eylül 1998’de düzenlediği basın toplantısında da şunları anlattı:

“Yargının üzerine siyaseti gölgesinin düştüğünü uzun zamandan beri zaten biliyorduk. Yargının işleyişine adalet ilkelerinin değil, siyasetin egemen olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Siyasi rakiplerimiz ve kendilerini iyi bilen güç ve çıkar odakları seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını, önümüzü kesemeyeceklerini iyiden iyiye anlamış olmalar ki, böyle bir yola başvurdular. Bu odaklar ne yazık ki, hepimizin ihtiyacı olan hukuku kendi küçük ve çıkarcı düşüncelerine alet etmekte bir sakınca görmediler. Bizi insani, ahlaki ve hukuki olmayan yollarla, milli iradenin tercihleri arasından silmek isteyen güçler, belediye seçimlerinde kimi aday gösterecekler? Bekleyelim görelim. Bu karar neye yarayacak, kimlerin hangi karanlık niyetine hizmet edecek? Tuttukları bu yol yanlıştır, çıkmaz sokaktır. Çünkü adalet gün gelecek, yargıyı siyasallaştıranlara da lâzım olacak. Toplumdaki ortak paydalardan en önemlisi olan adalet duygusunu yaraladığınız zaman, yalnızca haksız mahkumiyetlere yol açmış olmazsınız. Bu ülkenin hukuki geleceğini, bu milletin vicdanını da yaralamış ve kanatmış olursunuz. Temyiz incelemesi sürerken bazı köşe yazarları, Yargıtay’dan güya en yetkili ağızlardan naklen yayın yaparak, rüşvet ve benzeri birtakım isnat, iftira ve şaibeler ortaya atarak, Yargıtay ceza hakimlerine telkin, tehdit ve tavsiyelerde bulunmuşlardır. Bütün bu ahlâk ve hukuk dışı kampanyalardan etkilenen hakimler, adeta kendileri yargılanıyormuş gibi bir psikoloji içine girdiler ve benim cezamı onayarak, bir anlamda kendilerini aklamış oldular. Ülkemizdeki sıkıntıların sebebi, baskıcı ve totaliter anlayışlardır. Bunun sebebi, ülkenin maddi ve manevi değerlerini yağmalama isteğinden gözü dönmüş ve artık hiçbir hukuki ve insani sınır tanımayan mafyatik yapılanmalardır. Dünya 2000’li yıllara girerken, bizim ülkemizi muz cumhuriyetlerinin bile gerisine sürüklemek istiyorlar.”

Tarih 26 Mart 1999, günlerden Cuma; 4 aylık hapis cezasını çekmek üzere Pınarhisar Cezaevi’ne teslim olmadan önce yaptığı son konuşmada ise çocuklar ve gençlere şöyle seslendi:

“2000’li yılların Türkiyesi sizin aydınlık ve güzel Türkiyeniz olacak, ama bunun için hepimizin çok çalışması gerekiyor. Ben kendi adıma içeride çok çalışacağıma söz veriyorum. Siz de okullarınızda sıkı çalışın. Her ne olmak istiyorsanız olun, onun hakkını verecek şekilde kendinizi yetiştirin. İyi mühendisler, iyi öğretmenler, iyi doktorlar, iyi yöneticiler, iyi hukukçular, evet bilhassa iyi hukukçular, tekrar ediyorum, tekrar ediyorum, bilhassa iyi hukukçular olmak için çok iyi çalışın.”

“Nereden nereye?” dedikten sonra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş dosyasına geçelim.

Dava Açılmasına Karar Verilmeden 17 Gün Önce Ne Oldu?

Bilindiği gibi, AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in, “saygın işadamı” olarak nitelendirdiği Necmettin Kesgin isimli bir şahsın, avukatlık yaptığı dönemde 600 bin liralık bir senetle ilgili mükerrer tahsilat yapmaya çalıştığı iddiasıyla Yavaş hakkında Kasım 2017’de yaptığı şikayet üzerine tam 15 ay sonra ve de 31 Mart seçimlerine 1 ay kala, “görevi kötüye kullanma, kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçlarından soruşturma açılıp iddianame düzenlendi.

Bu süreçte Erdoğan, Mansur Yavaş hakkında da şunları söyledi:

“Ankara ve Türkiye’de pandoranın kutusu açılmıştır. Millet ne olduğunu gördü. Kirli işbirliklerinizi, kanlı pazarlıklarınızı artık saklayamazsınız. Siz gizlemeye çalışsanız da hakikatler ortaya çıkacak. Artık benim milletim, Ankara büyükşehir adayının nasıl bir karşılıksız bir senet veya sahte senet cambazı olduğunu öğrendi mi? Ayrıca vergi kaçakçısı bu. Buralardan ayakta durmaya çalışmış. Şimdi böyle bir adam Ankara’ya belediye başkan adayı oluyor. Bu skandal kapatılamayacak kadar büyüktür.”

“Mansur Yavaş’ın sahte senet yazma gibi kesinleşmiş durumu var. Yavaş ayrıca vergi kaçakçısı Maliye Bakanlığı’nda kayıtları var.”

“Bu belgelerin ortaya çıkması, yargının Sayın Yavaş’la ilgili vermiş olduğu karar kenara konulacak bir şey değil. Bu seçime böyle girebilse dahi seçimden sonra bunlar milletin önüne gelecek, milletin önüne geldiği zaman burada çok ciddi bir bedeli kendisi ödeyeceği gibi, Ankaralı hemşehrilerimize de ödetme durumuna düşürür.”

Mansur Yavaş 31 Mart’ta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Bundan 2.5 ay sonra, geçtiğimiz 17 Haziran’da da Ankara Batı 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Necmettin Kesgin’in iddiaları üzerine açılan davada “son soruşturma açılmasına” karar verdi.

Bu karardan 17 gün önce, 31 Mayıs’ta manidar bir gelişme daha oldu. Bunu aktarmadan önce Necmettin Kesgin’le ilgili diğer davaları özetlememiz gerekiyor.

Hakkında, Ankara 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde sahte senet düzenlemekten açılmış bir dava vardı. Toplam 6 yıl 6 ay 6 gün hapis cezasına çarptırıldı. Dosya İstinafta.

Kesgin, malûm suç duyurusu dışında Mansur Yavaş’a borçlu olmadığı iddiasıyla Ankara 6’ncı Ticaret Mahkemesi’ne “menfi tespit”, Yavaş da eş zamanlı bir başka Ticaret Mahkemesi’ne “hizmet sözleşmesinden kaynaklı alacak” davası açtı. İki dava 6’ıncı Ticaret Mahkemesi’nde birleştirildi. Nisan ayında görülen bu davada Kesgin’in avukatı, Mahkeme Başkanı hakkında “redd-i hakim” talebinde bulundu; ancak talep reddedildi.

Kesgin hakkında 2017 yılında açılan bir üçüncü dava daha var; Çocuk pornosu bulundurmak suçlamasıyla açılan ve 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 4’üncü celsesi geçtiğimiz Mart ayında yapıldı. Mansur Yavaş’la ilgili gelişmeler sebebiyle Kesgin’in bu duruşmaya katılıp katılmayacağı merakla bekleniyordu, ama katılmadı.

31 Mayıs’taki manidar olaya gelirsek;

Hakimler Savcılar Kurulu’nun o gün yayınladığı Adli Yargı Kararnamesi ile Kesgin’le ilgili “çocuk pornosu” davasına bakan 22. Asliye Ceza Hakimi, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi üyeliğine verildi.

Yavaş ve Kesgin’in karşılıklı açtığı davaya bakan ve son duruşmada Kesgin’in avukatının “redd-i hakim” talebinde bulunduğu 6’ncı Ticaret Mahkemesi Başkanı da Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığına atandı.

Özellikle 22. Asliye Ceza Hakiminin atamasının kendi talebi olmaksızın yapıldığı, bu yüzden HSK’ya yeniden inceleme için başvurduğu öğrenildi.

Öte yandan İstanbul seçiminin ardından Mansur Yavaş’ın, yargının belediyeye nasıl müdahale ettiğine ilişkin çok önemli açıklamalar yapacağı öne sürülüyor.

Müyesser YILDIZ
22 Haziran 2019

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/mansur-yavasla-ilgili-davada-surpriz-gelisme-22061938.html

Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/makale/mansur-yavasla-ilgili-davada-surpriz-gelisme-22061938-163503

Kategori:Uncategorized