İçeriğe geç

Akşener, Davutoğlu, Babacan’a “FETÖ Soruşturmasının” İki Sonucu!..

Geçen hafta İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener hakkında 2016’dan beri gizli tutulan “FETÖ soruşturması” olduğunu öğrendik.

Akşener hakkında bir şey bulunacaktı da bugüne kadar beklenecekti, öyle mi? Dolayısıyla herkes gülümsedi!..

Peşinden yeni parti kurma hazırlığında olduğu belirtilen AKP’li eski Bakan Ali Babacan hakkında “FETÖ soruşturması” başlatıldığını duyduk. Dosya bir haftada, tam da Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’ın, “Savcılar aklını başına alsın” demesinden hemen sonra “Soruşturmaya yer yok” kararıyla kapatıldı.

Şimdi muhalefet cephesinde yer aldığı konuşulan bazı isimleri ve geçmişlerini hatırlatalım.

Abdullah Gül: 2002’den 2014’e kadar Başbakanlık, Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı yaptı.

Ali Babacan: AKP’nin kurucu üyesi. 2002-2007 yılları arasında kurulan hükümetlerde ekonomiden sorumlu bakan oldu. 2009 yılına kadar da Dışişleri Bakanı’ydı.

Ahmet Davutoğlu: 2003-2009 yılları arasında dönemin Başbakanı Erdoğan ile Gül’ün dış politika danışmanıydı. 2009-2014 arasında Dışişleri Bakanlığı yaptı. 2014-2016’da da Başbakandı.

Sadullah Ergin: 2009’dan 2013 sonuna kadar Adalet Bakanıydı.

-Babacan Dosyası-

Geçen hafta gündemde epey yer tutan Ali Babacan soruşturmasıyla başlayalım.

Bir eski Hazine Müsteşarlığı çalışanının suç duyurusuyla başlayan soruşturmanın konusu; Babacan ile dönemin Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı’nın bürokratik atamalarda ve İzmir Askeri Casusluk kumpasında “FETÖ’ye” bilerek ve isteyerek yardım ettiği iddiasıydı. Babacan’ın tüm danışmanlarının “FETÖ’cü” çıkmasına ve kritik görevlere getirdiği bazı isimlerin mahkûm olmasına da dikkat çekildi.

Yüzlerce askeri “casusluk ve fuhuşla” suçlayan bu kumpasta, diğer kurumlardan da binlerce bürokratın adı geçiyordu. Ancak sadece TSK ve Babacan’a bağlı kurumlarda çalışan bürokratlar hakkında işlem yapıldı.

Kumpasın Hazine’yle ilgili kısmında sık sık Ali Babacan, İbrahim Çanakçı ile dönemin Hukuk Müşavirinin isimleri verildi. Davaya adı karıştırılan bürokratlar, kumpas çöktükten sonra açılan soruşturmada İzmir Savcılığı’na giderek, bu isimler hakkında şikayetçi oldu.

Ama bu yıla kadar hiçbir şey yapılmamışken, birden bire, tam da yeni parti kurma arefesinde bir suç duyurusu dikkate alınıp, soruşturma açıldı!..

Mesele İzmir casusluk kumpası ise Babacan’dan sonra ekonomiden sorumlu bakan olan Mehmet Şimşek döneminde de aynı mekanizma ve haksızlıkların sürdüğü anlatıldı. Acaba kimse Şimşek’ten şikayetçi olmadığı için mi veya siyasetten elini eteğini çektiği için mi onun ismi hiç gündeme gelmedi?

Kumpası geçtik; 2014 yılında Maliye Bakanlığı’na düzenlenen “FETÖ” operasyonunda 60 kişi gözaltına alındı. Bu davanın dosyasında F.K. isimli bir itirafçının ifadesi vardı. İtirafçı bugün “AKP’ye muhalif” sayılan bu isimler hakkında özetle şu iddialarda bulundu:

“Abdullah Gül gerek Başbakanlığı ve gerekse Cumhurbaşkanlığı sırasında FETÖ’cülerin koruyucu ve kollayıcısı olarak görev yaptı. Maliye, Milli Eğitim, Adalet, Sağlık ve Hazine Sn. Gül’e bağlı olarak çalıştı. Sn. Erdoğan’ın emirleri, bizzat Sn. Gül’ün bilgi ve talimatları doğrultusunda bu bakanlık bürokratları tarafından dinlenmedi. Hatta Sn. Erdoğan’ın Maliye ve Hazine’ye gönderilen işadamlarına üst düzey FETÖ’cü bürokratlar tarafından, ‘Bize yanlış kişiden geliyorsunuz. Bize Çankaya’dan gelmelisiniz’ mesajları verildi. Söz konusu bakanlıklarda Sn. Gül’ün bilgisi ve koruması dahilinde FETÖ’cü kadrolaşma bizzat bakanlar ve müsteşarlar tarafından organize edilmiştir.”

“Sn. Ali Babacan, Sn. Gül’ün asla emrinden çıkmayan, onun prensi ve Pensilvanya’ya göbeğinden ve beyninden bağlı bir genç adamdır. Uzun bakanlığı döneminde özellikle ABD’nin (FETÖ’nün) etkisiyle tüm dünya finans çevrelerinde güven unsuru olarak sunulmuştur. Bu durum adeta ona hükümet içinde dokunulmazlık zırhı yaratmıştır. Bu zırh kendisine bağlı birimlerde FETÖ’cü örgütlenmeyi alabildiğine yapması imkânı vermiştir… Sn. Babacan’ın Hazine’deki FETÖ’cü örgütlenme işlemlerini, Hazine Müsteşarı yaptığı İbrahim Halil Çanakçı birinci elden yürütmüş ve Pensilvanya’nın emrinden hiç çıkmamış ve bu sayede on yıla yakın Hazine Müsteşarı kalmış, sonrasında da Pensilvanya ve ABD desteği ile IMF İcra Direktörlüğüne atanmıştır. Orada da FETÖ örgütü adına icraata devam etmektedir.”

“Mehmet Şimşek, FETÖ’nün çok önemli adamlarından biridir. İmamlık düzeyinde kıymet ve kıdemi vardır. İngiltere ile FETÖ örgütü arasındaki en önemli bağlantılardan biridir. Ayrıca FETÖ’nün Kürt cenahına yönelik aracılarından biridir. Kürdistan’da önemli vazifelere hazırlanmıştır.”

Sözkonusu itirafçı ifadesine ilişkin haberimizden sonra Şimşek’in, “Eğer gerçek ise F.K. isimli şahıs itirafçı değil, iftiracıdır” dediğini belirtip, devam edelim.

Bu ifade de ciddiye alınmamış, hiçbir işlem yapılmamış, ama şimdi soruşturma açılıyor, öyle mi?

-Davutoğlu Dosyası-

Ahmet Davutoğlu’na geçelim. Evet, onun hakkında resmi bir soruşturma açılmadı, ama Babacan’dan önce ona yönelik bir “niyetlenme” oldu. Nasıl mı; Hatırlatalım.

20 Mayıs’ta Dışişleri Bakanlığı’nda “FETÖ”nün sınav yolsuzluğuyla ilgili bir operasyon gerçekleştirildi. 42 ilde eş zamanlı düzenlenen operasyon kapsamında, 249 şüpheli hakkında gözaltı kararı verilirken, 78 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Operasyonun sebebi olan sınav yolsuzluğunda mercek altına alınan dönem, 2010-2013 yılları, yani Davutoğlu’nun bakanlık dönemiydi.

Bir ara Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeki “kötü muamele” iddialarıyla gündeme gelen bu operasyonun sonrasını takip eden oldu mu?

Hemen söyleyelim; Şüphelilerin büyük bölümü Savcılık veya hakimlik karşısına çıkarılmadan serbest bırakıldı.

O süreçte yaşananlara ilişkin iddialara gelince;

Öncelikle operasyonun, Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı ve tamamen Davutoğlu’nun suçlandığı bir rapor üzerine başlatıldığı, gözaltına alınanlara bir hafta boyunca Davutoğlu dönemiyle ilgili sorular sorulduğu, sınav komisyonuna kimlerin başkanlık ettiği ve katıldığı anlatılınca da büyük şaşkınlık yaşandığı öne sürülüyor.

Davutoğlu döneminde Dışişleri’ne tamamen Fatih Üniversitesi mezunlarının alındığı suçlaması yapıldığı halde o dönemde sadece 4 Fatih Üniversitesi mezununun Bakanlığa alındığı, bunların da ifadeye dahi çağrılmadığı belirtiliyor.

Gözaltıların ikinci haftasında ise adeta frene basılıp, “siyasi” sorular sorulmaktan vazgeçildiği, hatta bir şüphelinin, “Benim referansım ve nikah şahidim şuydu” diyerek, bir AKP’linin ismini vermesi üzerine sorgusunun yarım bırakılıp, “İfade vermeyi reddetti” notunun düşüldüğü, tüm itirazlara rağmen bu notun geri alınmadığı, Savcılık sorgusunda aynı sözleri tekrarlayınca, Savcının da, “Sen ifade vermeyi reddetmişsin” sözleriyle bu şüphelinin ifadesini almayıp, serbest bıraktığı anlatılıyor.

İddialar doğruysa, Babacan gibi, Davutoğlu için de bir “Aç-kapa dosyası” olduğu anlaşılıyor.

Madem “FETÖ yapılanmasında” Davutoğlu ve Gül’den şüpheleniliyordu; Davutoğlu’nun “oğlu” olarak bilinen, onun özel kalem müdürlüğünü, Gül’ün ise dış politika başdanışmanlığını yapan ve 7 ay önce “FETÖ üyeliğinden” 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan eski büyükelçi Gürcan Balık’ın ifadeleri neden dikkate alınmadı? Balık, her ne yaptıysa onların emriyle yaptığını vurgulayıp, defalarca Gül ve Davutoğlu’nun yanısıra halen BM Daimi Temsilcimiz olan Dışişleri eski Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun tanık olarak dinlenmesini talep ettiğine göre, en azından dinlenmeleri gerekmez miydi? Keza firari işadamı Akın İpek’in otelinde kalmakla suçlanan Balık, halen AKP’de devam eden Cemil Çiçek, Ömer Çelik, Mehdi Eker, Ahmet Aydın gibi isimleri geçelim; O otelde Gül, Davutoğlu ve danışmanlarının, Ali Babacan’ın, Sadullan Ergin’in, Hüseyin Çelik’in, Nihat Ergün de kaldığını anlatmadı mı?

İşte ne âlâ soruşturma konusu!.. Ama bunlar duyulmayıp, Mayıs’ta Dışişleri’nde sınav yolsuzluğu üzerinden Davutoğlu’na mesaj gönderme?!.

-Ve Sadullah Ergin-

Hiç gündemde olmayan ve muhaliflerle birlikte hareket ettiği bildirilen bir diğer isme, AKP’nin eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e geçelim.

Malum Ergin, 2010 Anayasa referandumundan sonra “FETÖ”nün yargıyı ele geçirdiği ve kumpasların en yoğun yaşandığı dönemin bakanı. 17/25 Aralık’tan hemen sonra da görevden alındı.

Ocak 2017’de Kilis Savcılığı’nın hazırladığı “FETÖ” iddianmesinde, bir tanığın Ergin hakkındaki, “Bakan olmadan önce Pensilvanya’da Fetullah Gülen’i ziyaret etti” iddiasına yer verildi. Ama şöyle oldu; Ergin’in adının geçtiği yerlerde “…” şeklinde üç nokta kullanıldı, yani adı gizlendi.

15 Temmuz’dan sonra gözaltına alınan ve itirafçı olan dönemin HSYK üyesi, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Başbakanlık Yüksek Müşaviri Birol Erdem’in ifadelerinde Sadullah Ergin’in adının sık sık geçtiği biliniyor.

Keza halen tutuklu yargılanan dönemin HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur da tüm ifadelerinde Sadullah Ergin’den söz edip, tanık olarak dinlenmesini istedi. Ancak bu talep her defasında reddedildi.

Ta ki, 11 Haziran’da yapılan son duruşmaya kadar. İşte bu duruşmada Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyeti oy çokluğu ile Sadullah Ergin’in tanık olarak dinlenmesine karar verdi.

Duruşma Salı günü. Bakalım Ergin gelecek mi ve gelirse neler anlatacak?

Ergin’le ilgili son bir not; Çarşamba günü medyaya bir haber düştü. Habere göre, 2013 yılında yapılan İdari Yargı Hakimliği sınavı soruşturmasında 29 “FETÖ” şüphelisi hakkında gözaltı kararı verilmiş.

2013 kimin dönemi; Tabii ki, Sadullah Ergin’in!..

-Savunma Değil Zamanlamaya Dikkat-

Bu isimlerin hiçbirisini savunmuyor, sadece “zamanlamaya” dikkat çekmek istiyorum.

Ne yalan söyleyeyim, Babacan’la ilgili soruşturma haberini duyunca, “İnşallah FETÖ’nün siyasi ayağının üzerine gidilmesinin başlangıcıdır” umuduna kapıldım.

Ancak, “Gel-gitleri”, “Aç-kapaları” görünce; “Kraldan çok kralcılar mı, yoksa kamuoyunda hiçbir karşılığı olmayan bu isimleri mağdur göstererek, güçlendirmeye çalışan kriptolar mı var?” diye düşündüm.

Ya Erdoğan’ın milletvekilleriyle özel sohbetinde söylediği bildirilen ve şu ana kadar yalanlanmayan şu sözleri?

“AK Parti istikamet partisidir. Bu, halkın ve hakkın istikametidir. Biz bu istikamette devam ediyoruz. Bu istikameti şaşıranlar oldu. Rüyalara dalanlar, mühendislik hesaplarıyla konum bulmaya çalışanlar, AK Parti’nin gölgesini kendi gölgesi sananlar, içi boş çuval gibi devrilecektir.”

Yargı üzerinden kimler ne yapmaya çalışıyor, çözmek zor, ama Meral Akşener ile AKP’li muhaliflerle ilgili bu sürecin maalesef iki sonucu oldu.

Birincisi; Bizzat Erdoğan’ın koyduğu 17/25 Aralık miladı “İçi boş bir çuval gibi devrildi”!..

İkincisi; FETÖ’yle mücadelenin bir amaç değil, özellikle “muhalifleri” susturmak için bir araç olarak kullanıldığı iddiaları adeta ete-kemiğe büründürüldü!..

Müyesser YILDIZ

7 Temmuz 2019

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/davutogluna-yonelik-feto-sorusturmasinin-ilk-kez-okuyacaginiz-ayrintilari-07071927.html

Kategori:Uncategorized