Ana gündem maddemiz, Suriye’nin kuzeyi ve bu konuda ABD ile yürütülen çalışmalar.
Erdoğan, 10 Ağustos’ta Kurban Bayramı münasebetiyle yayınladığı mesajda, Ağustos ayının Türk tarihinde zaferler ayı olduğunu, sınırımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridoruna ilk vurulan darbe olan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın da 1 Ağustos’ta başladığını hatırlatıp, “İnşallah bu Ağustos’ta da tarihimizin zaferler halkasına bir yenisini daha ekleyeceğiz” dedi.
26 Ağustos’taki Malazgirt Zaferi’nin 948’inci yıldönümü kutlamalarına vasıl olunduğunda, “tarihimizin zaferler halkasına bir yenisi daha” eklenememişti, çünkü ABD ile müzakereler sürüyordu. Erdoğan, Malazgirt’ten şöyle seslendi:
“Şayet bu zeminde bir netice alabilirsek ne âlâ, böylesi herkes için daha kazançlı bir yol olur, ama isteğimiz dışında bir yola zorlanır veya oyalanmaya kalkılırsak, tüm hazırlıklarımız tamamdır. Kendi planlarımızı hayata geçiririz. Şu anda SİHA’larımız, İHA’larımız ve helikopterlerimiz bölgeye girdi. Sınırlarımıza yakın yerlerdeki tahkimatlar imha ediliyor. Çok yakında kara birliklerimizin de bölgeye giriş yapmasını bekliyoruz. Suriye sınırlarımızı teröristlerden temizleme konusundaki kararlılığımızı artık hiç kimsenin test etmeye çalışmayacağını ümit ediyorum.”
Eylül ayına girildi. Erdoğan, şunları söyledi:
5 Eylül: Bizim istediğimiz güvenli bölge ile muhataplarımızın kafasındaki güvenli bölge arasında milyonlarca fark var. Eylül’ün son haftasına kadar Fırat’ı doğusundaki güvenli bölge oluşumunu kendi istediğimiz şekilde fiilen başlatmak zorundayız. Bunu Amerika ile yapmak hepimizin isteğidir. Ama olmazsa kendi imkânlarımızla buna başlayacağız.
7 Eylül: Şimdi gündemimizde Fırat’ın doğusu var. Onu da inşallah birkaç haftaya kadar öyle veya böyle, ama mutlaka çözüm yoluna koymuş olacağız.
ABD’ye Eylül sonuna kadar süre verilmesinin sebebi neydi? Gelecek hafta Erdoğan ve Trump’ın New York’ta yapılacak olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda görüşme ihtimali!..
Nitekim Erdoğan da, “Büyük ihtimalle Sayın Trump’la da orada ayrıca görüşmemiz olacak. Bu konuları tekrar bundan bir hafta kadar önce telefonla görüşmüştük, orada yüz yüze tekrar ele alacağız ve böylece Fırat’ın doğusunda ne gibi adımlar atacağımızı konuşacağız. Çünkü uygulama ile söylenenler birbirini tutmuyor, onun için bunu çözmemiz lazım” dedi.
Irak’ın Kuzeyi ve Bush’la Görüşme
Suriye’de yaşanan gelişmeler ve ABD’nin stratejisi birçok açıdan Irak’ın işgâli ile bölünmesi sürecine benzetiliyor ya, Erdoğan’ın Eylül sonunu yani Trump’la görüşmeyi işaret etmesi de 5 Kasım 2007’deki Erdoğan-Bush görüşmesini çağrıştırmıyor mu?
O tarihten önce neler olmuştu; özetleyelim:
Irak’ın kuzeyindeki PKK teröristleri, 22 Temmuz’da Aktütün Karakolu’na saldırdı… Eylül’de Şırnak Beşağaç Köyü yakınlarında su kanalında çalışan işçiler ve korucuları taşıyan minübüs tarandı, 7’si korucu 12 kişi şehit oldu… 7 Ekim’de komanda birliğimize kurulan pusu ve çıkan çatışma sonucu 13 askerimiz şehit düştü…
Milletin tepkisi had safhaya varınca İktidar, 17 Ekim’de TBMM’yi toplantıya çağırdı ve Irak’ın kuzeyine müdahale için tezkere çıkarıldı.
Başkan Bush’un, “Türkiye’nin sınır ötesine asker göndermesi Türkiye’nin yararına değildir” açıklaması üzerine tezkere TSK’ya gönderilmedi, Erdoğan-Bush görüşmesi beklendi. Ancak sadece 4 gün sonra PKK, Dağlıca’ya düzenlediği saldırıda 12 askerimizi şehit etti, 8 askerimizi kaçırdı.
Şimdi bir de dönemin Başbakanı Erdoğan’ın gün gün neler söylediğini hatırlatalım:
9 Ekim: Bayram öncesinde analar ağladı. Artık bu tür olayların yaşanmasını, anaların ağlamasını istemiyorum. Bunun için de ne gerekiyorsa yapacağız, bunda kararlıyız. Hep sabır sabır, sabır bir yere kadar. ABD, Irak, Türkiye müşterek adımlar atmak için mekanizma oluşturuldu. Bundan da bir şey çıkmadı. Biz artık bir yerde başımızın çaresine bakmak durumundayız. Ne kullanacağız, ne yapacağız? Bunlar konuşulmaz bunlar söylenmez. Netice almak için ne yapılacaksa, TSK gereğini yapacaktır. Meclis’ten çıkacak bir tezkere, sınır ötesi operasyonun hemen gerçekleştirileceği anlamına gelmiyor. Şimdi Amerikalı dostlarımızı dinliyoruz, ‘karşıyız’. Karşıysanız, o zaman tavrınızı ortaya koyun, gereğini yapın. Yapmıyorsanız biz yapalım.
11 Ekim: Sınır ötesi operasyon her boyutu ile devletin tüm kurumlarında değerlendiriliyor. Operasyonla ilgili kimsenin akıl vermesine de ihtiyacımız yok. Burada bize uluslararası platform çağrısı yapanlar, lütfen şimdi kendileri ödevlerini yerine getirsinler. Kusura bakmasınlar daha fazla sabredemeyiz.
12 Ekim: Olası sınır ötesi operasyon için hazırlanan tezkere Bakanlar Kurulu’nda müzakere edilecek. Bu yola girdikten sonra hazırlığın hesabı yapılmıştır. Faturası, bedeli ne olursa olsun bu bedel de karşılanır. Hükümet olarak böyle bir sınır ötesi operasyon kararını vermemiz halinde, burada zaman kaybına tahammülümüz yok. Tezkerenin çerçevesi belirlenmiştir.
16 Ekim: Tezkerenin Meclis’ten geçmesi, hemen bir operasyon yapılacağı anlamına gelmemeli. İhtiyaç olması halinde ve en iyi neticeyi alacak şekilde, doğru zaman ve zeminde gereken yapılacaktır. Tezkerenin kullanılmasına gerek kalmamasını samimiyetle temenni ediyorum. Ancak terörle mücadele konusunda Türkiye’nin kararlı ve tavizsiz davranacağını da herkesin bilmesi, anlaması lazım. Türkiye, artık sadece kendisine silah doğrultanlara karşı değil, onları cesaretlendiren, destekleyen, koruyanlara karşı da sabrının sonuna gelmiştir. Mesele, müttefiklik ve komşuluk hukuklarının bize yüklediği sorumluluk kısmını geçmiş, nefsi müdafaa noktasına gelmiştir. Dünyanın her yerinde geçerli olan hukukun temel ilkelerinde, nefsi müdafaanın olduğu yerde diğer hukuk kuralları geçerliliğini yitirir.
17 Ekim: Kimin ne dediği değil, TBMM’nin kararı önemlidir (“Irak’a asker göndermek Türkiye’nin çıkarına değil” diyen Bush’a cevap).
19 Ekim: Sınır ötesi harekâtla ilgili olarak, biz ABD ile bu işi çok açık net bir yere bağlamak durumundayız ve 5 Kasım’da yapacağım görüşmelerde bunun da özellikle neticesini almak istiyoruz. Heyetlerin gelmesi bizim yol haritamızı değiştirmez. Biz artık oyalanmak istemiyoruz. Bu oyalamalardan bıktık. Başta ABD olmak üzere, koalisyon güçleri, merkezi yönetim maalesef beklenen neticeyi alamadık. Terör örgütüne karşı en ufak bir yaptırım olmadı ve şimdi hala yine Türkiye’den beklenirse, artık bizim verecek herhangi bir şeyimiz kalmadı. Türkiye’nin herhangi bir yerden izindi, şuydu buydu ihtiyacı yok. Türkiye’de alışılmış bazı şeyler var. Yok icazet alınmış, bilmem ne yapılmış çok ayıp, çirkin bir şey. Geçen 5 sene içinde böyle bir zaafın içinde olmadık ve olmayacağız. Ülkenin menfaatleri neyi gerektiriyorsa onun adımını atacağız, bundan da zerre kadar taviz vermeyeceğiz.
21 Ekim: (Dağlıca baskını üzerine) Öfkemiz ve kinimiz çok fazla. Başımız sağolsun… Sınır ötesi operasyonla ilgili atılmış olan adım, bir yasal süreç ki, sağolsun meclisimiz bize bu yetkiyi vermiştir. Bu yetkinin çerçevesi içerisinde de yapılması gereken neyse bunların hepsi de yapılacaktır. Bunun için de ‘acaba şurası ne der, burası ne der’ diye bir düşüncemiz yok.
22 Ekim: ABD Dışişleri Bakanı Rice aradı, kaygılı olduğunu gördüm. Müşterek harekâta girmek isteğini gördüm. PKK’ya karşı Kuzey Irak’ta ABD ile ortak operasyon yapabiliriz. ‘Bize birkaç gün müsaade edin, tekrar döneceğiz’ dedi. Ortak çalışma için birkaç günlük süre istedi. Afganistan’da nasıl müşterek çalışmalar yapıyorsak, burada aynısını bekliyoruz. Cumhurbaşkanı Abdullah Bey de bugün-yarın ABD Başkanı Bush ile bu konuya görüşecek. Bush’la ben de konuşacağım. Bu konunun açık net bir yere bağlanması gerekiyor. Harekat konusunda kararlığımız sürüyor. Kimsenin tereddüdü olmasın. Sonuna kadar gideceğiz. Siyasi, askeri ve diplomatik boyutları var. Operasyonun askeri gerekçeleri oluşmadan bu adımı atmayız. Halk, sokak ve muhalefet partileri istiyor diye duygusal davranmayız. Bu işin bir bedeli var. Her ne olursa olsun bedeli ödemeye de gerekli yerlere ödetmeye de hazırız. ‘Tezkere çıktı, niye kullanmıyorsunuz?’ deniyor. Her şeyin zamanı, zemini vardır. ABD seyahatinde Bush’la açıkça konuşacağım. Kendisinden bizzat duymak istiyorum. Ulusalcılar, ‘İcazet almaya gidiyor’ diyor. Biz kimseden icazet, izin almayız. Kendi kararımızı kendimiz verecek, kendi göbeğimizi kendimiz kesecek liyakattayız.
23 Ekim: Uluslararası hukuk, bir terör örgütünün komşu ülkenin topraklarına girmesine fırsat veren ülkeye müdahale hakkı doğurur. Şu andaki mevcut yapı böyle bir hakkı Türkiye’ye vermektedir. Bunu onlar da gayet iyi biliyorlar. Irak merkezi yönetimiyle 4 kez görüşmem oldu. Biz bir mekanizma da oluşturduk daha önce. Bu mekanizma içinde başta ABD, Türkiye ve Irak vardı. 14 aydır bu mekanizmanın neticesini bekliyoruz, ama 14 aydır bir netice alamadık. İlanihaye bunun beklenecek hali de yok. Tabii ki bir adım, bir karar vermek durumundayız.
25 Ekim: (Rice’ın, ‘Kuzey Irak’a girmeyin’ telkini üzerine) Temenni edebilirler, ama kararı biz veririz. Artık sabrımız taşmıştır. Parlamentomuz sınır ötesi operasyon konusunda bizi yetkilendirmiştir. Gerekçeler oluştuğu anda biz bu adımı tereddütsüz atarız. Bu bizim uluslararası hukuktan doğan bir hakkımızdır… Şu anda artık bıçak kemiğe dayandı. Günah bizden gitti.
27 Ekim: (Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın, olası bir operasyon için Başbakan Erdoğan’ın ABD temaslarının sonucunun beklendiği açıklamasıyla ilgili olarak) Ne zaman ne olur bilinmez… Sınır ötesi harekat her an başvurulacak bir seçenek. Sınır ötesi operasyon için, ABD temaslarının sonucunun beklenmesi söz konusu değil. Sınır ötesi operasyon konusundaki hassasiyetimiz devam ediyor. Harekâtın zamanlaması ile ilgili kararı hükümet verecek.
30 Ekim: Türkiye, kendi göbeğini kendi kesme noktasına gelmiştir, kendini koruyacak güç ve kararlılığa da sahiptir, bunu da herkesin iyi anlaması gerekir… İnanıyorum ki, bu görüşmeler neticesinde Türkiye’nin sabrının sonuna geldiği, terörün sonunu getirecek adımların tartışmasız bir kararlılıkla atılacağı noktada olduğu çok daha iyi anlaşılacaktır… Türkiye’nin milli menfaatleri ve ulusal güvenlik hassasiyetleri hiçbir ülkenin iç siyaset hesaplarına ya da afaki senaryolarına feda edilemez, feda edemeyiz.
2 Kasım: Bizim için, bıçağın kemiğe dayandığı doğrudur. Ancak bu süreçte sağduyuyla akıl ve tecrübenin gereklerine dikkat ederek kısa ve uzun vadeli hesaplarımızı iyi yaparak hareket etmek durumundayız. Biz omuzlarında sorumluluk yükü olmayanların aceleciliği ve hamasetiyle hareket edemeyiz. Çünkü onlar sorumluluk taşımıyor. Hani belki biraz kaba ifade ama, bekara karı boşamak kolay. Bunların bir sorumluluğu yoktur. Sorumluluğu olmadığı için de kuru sıkı atıyorlar, tutuyorlar.
5 Kasım’dan Çıkan “Açılımlar”
5 Kasım’a gelirsek; Görüşme sonrasında iki lider basının karşısına geçip varılan mutabakatı açıkladı.
Özetle; “PKK ortak düşmandı… ABD istihbarat verecek, koordinasyon içinde Türk uçakları PKK mevzilerini vuracak, birlikte mücadele ile yok edilecekti… Bunun için Türk Ordusu Irak’ın kuzeyine karadan girmeyecek, Türkiye soruna demokratik ve siyasal çözüm bulmak üzere çalışmaları başlatacaktı”.
Bu “ortak mücadele” planı dışında gizli bir mutabakat yapıldığını da 3 ay sonra Fehmi Koru’dan öğrendik. Koru’nun iddiasına göre, TSK’nın üst düzey komutanlarının tasfiyesi, yani “Ergenekon” da görüşülmüştü!..
Erdoğan ABD’den Türkiye’ye, “Hamdolsun, istediğimizi aldık” sözleriyle döndü.
5 Kasım sonrasını ve bugün yaşanan gelişmeleri de yarın anlatalım.
Müyesser YILDIZ
11 Eylül 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/2007deki-erdogan-bush-gorusmesini-hatirliyor-musunuz-11091922.html
Odatv yeni link: https://odatv4.com/makale/2007deki-erdogan-bush-gorusmesini-hatirliyor-musunuz-11091922-168396