İçeriğe geç

Fransa’yı NATO’da Başımıza Kim Bela Etti?

Türkiye-Fransa ilişkileri yine gerildi.

“Yine” diyoruz, çünkü Fransa, bugüne kadar Türkiye aleyhtarlığında sınır tanımaksızın çok adım attı. Ama her defasında üç gün tartıştık, dördüncü gün yine “dost ve müttefik” olduk!..

Sadece Macron dönemine bakalım.

Suriye’deki PKK/YPG’li teröristleri Saray’ında ağırlamakla kalmadı, Türkiye ile terör örgütü arasında arabuluculuk yapma teklifinde bulundu…

Suriye’deki terör tünellerini Fransız firması Lafarge’nin yaptığı ortaya çıktı…

Doğu Akdeniz ve Ege’deki faaliyetlerimizi “yasa dışı” olarak nitelendiren ülkelerin en başında Fransa yer aldı…

Geçtiğimiz Şubat’ta da 24 Nisan’ı sözde “Soykırımı anma günü” ilân etti…

Ankara’nın tüm bunlara tepkisi mi?

Örneğin Macron, Türkiye ile terör örgütü arasında arabuluculuk teklifinde bulunduğunda Erdoğan, “Boyunu aşan işlere girme” uyarısında bulundu…

24 Nisan’la ilgili kararı üzerine de Macron’un yüzüne, “Daha siyasette yenisin, tarihini öğren” dediğini açıklayıp Fransa’nın soykırım tarihini anlattı…

Sözlü tepkiler güzel!.. Ya eylem?..

Macron’la 25 Airbus, Uzun Menzilli Bölge Hava ve Güze Savunma Sistemi anlaşmaları imzalandı. Fransa’dan 5 bin 700 ton et alımı kararlaştırıldı!..

Son Kriz: NATO

Fransa’yla aramızdaki son krizin adı ise “NATO” oldu.

Geçen ay Barış Pınarı Harekâtı’nı hedef alıp, “NATO müttefikimiz Türkiye, bizim ilgimizin olduğu bir alanda haber vermeden askeri harekat düzenliyor. Şu an yaşadığımız şey, NATO’nun beyin ölümüdür” diyen Macron, önceki gün de NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in yanında şu açıklamayı yaptı:

“Müttefikimiz Türkiye’nin güvenlik kaygılarının son derece farkındayım. Çok sayıda terör saldırılarına maruz kaldılar. Bununla birlikte, hem DAEŞ karşıtı koalisyon için tehdit oluşturan bir askeri hareket yapıp hem de birlik ve destek beklenemez.”

Ankara’nın bu defaki tepkisi mi?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, şöyle konuştu:

“Terör örgütünün hamisi zaten. ‘Benim müttefikim terör örgütü’ diyorsa, ona da verecek cevabımız var. Macron unutmasın, Türkiye bir NATO müttefikidir. Müttefiklerin yanında da böyle açıklamalarla herkesi rahatsız etti. Macron, bu tür yalpalamalarla Avrupa’nın lideri olamaz, Liderlik vasfı ile doğal hareketlerle ve politikalarla olur. Yapay, suni, boyunu aşan söylemlerle, eylemlerle olmaz.”

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, teröristleri en çok misafir eden kişinin Macron olduğunu hatırlattı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Macron, birbiri ardına bardak kırmaya devam ediyor ve hâlâ çay istiyor” dedi.

Erdoğan da şunları söyledi:

“Fransa Cumhurbaşkanı ‘NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir’ diyor. Sayın Macron, bak Türkiye’den sesleniyorum. NATO’da da söyleyeceğim, önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir. Çünkü bu ifadeler ancak senin türündeki beyin ölümü gerçekleşmiş olanlara yakışır. Sen bir defa NATO’ya karşı yerine getirmen gereken vecibelerini yerine getirmiyorsun. NATO’ya ödemen gereken paraları bile doğru dürüst ödemezsin, ama hava atmaya gelince hava atarsın. Türkiye’yi NATO’dan çıkarmak-çıkarmamak… Bu senin haddine mi? Böyle bir şeyin kararını senin verme yetkin var mı? Ülkemizin haklı hassasiyetlerini hiçe sayıp en küçük bir ilgilerinin olmadığı Suriye’de tırnak tutturmaya çalışan Fransa’nın ta kendisidir. Senin orada bulunmaya hak ve salahiyetin yok.”

Dün itibarıyla sonuç; Fransa Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan’ın “aşağılayıcı” yorumları nedeniyle Paris Büyükelçimiz İsmail Hakkı Musa’yı çağıracaklarını açıkladı!..

Fransa NATO’ya Ne Zaman Nasıl Döndü?

Macron’un Türkiye’ye açtığı yeni cephe NATO üzerinden olduğuna göre, Fransa-NATO ilişkilerini özetlememiz gerekiyor.

Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle, NATO’ya her zaman şüpheyle bakıyordu. Özellikle askeri yapılanmasının, NATO’nun tüm müttefiklerinin ABD’nin kontrolüne geçmesine neden olduğunu düşünüyordu. Nihayetinde 1966’da, “Fransa’nın bağımsız bir savunma politikası olması gerektiğini” savunarak ülkesini NATO’nun askeri kanadından geri çekti.

1995’ten itibaren Fransa’nın NATO’ya yeniden dönüşü konuşulmaya başlandı.

Ve o dönüş 2009’da gerçekleşti.

Peki nasıl gerçekleşti, perde arkasında neler yaşandı, bunu da hatırlatalım.

Peygamberimize hakaret dolu karikatürlerin yayınlanması ve PKK’nın televizyonunun bu ülkeden yayın yapması sebebiyle Danimarka’yla büyük bir kriz yaşadığımız dönemde, Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olması kararlaştırıldı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin Rasmussen’e karşı bir tavrı olmadığını bildirirken, Başbakan Erdoğan, kendisini arayan Rasmussen’e karikatürler ve Roj Tv krizlerini hatırlatarak, “Ciddi manada rahatsızız… Bir diğeri de tabii ben şu anda bir parti lideriyim. Lider olarak da partimin ilkeleri ile kesinlikle çelişkiye düşmemem gerekir. Bunun ne anlama geldiğini takdir edersiniz” dediğini açıkladı.

Sonuç? 3-4 Nisan’da yapılan NATO Zirvesi’nde, dönemin ABD Başkanı Obama, Gül ve Rasmussen’le 1 saat özel görüştükten sonra Rasmussen, NATO Genel Sekreteri oldu.

Erdoğan, “nasıl ikna olduğunu” şöyle anlattı:

“Çekincelerimizi kendilerine çok açık, net iletmiştik. Zirvede bunlar tekrar gündeme geldi. Sayın Obama ile görüştük. Son gelinen noktada çekincelerimizin Sayın Obama’nın garantörlüğünde çözüldüğüne yönelik bize bilgiler gelmesi üzerine, Sayın Cumhurbaşkanımız da kendilerine bu noktadaki olurumuzu verdiler. Temennimiz odur ki, verilmiş olan bu garantiler yerine getirilir… Ben Başbakan olarak, ülkemin bana yüklediği sorumluluğun gereğini yerine getirmek zorundayım, onu yerine getirdim… NATO’nun yıpranmaması için üzerimize düşeni yaptık.”

İşte bu kritik zirve sürecinde ülkemizde hep Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olup olmayacağı tartışıldı. Rasmussen, Genel Sekreter seçilmesini ülkesine dönerken uçakta şampanya içerek kutlarken, bir başka uçakta, Air Force’ta Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı, eski NATO Başkomutanı General James Jones, beraberindeki gazetecilere bambaşka şeyler anlattı.

Jones’un anlattıklarından çıkan sonuç; Görüşmelerin perde arkasında Türk kamuoyuna yansıtılanlardan farklı şeylerin yaşandığı, hiç de “Çetin görüşmeler” yapılmadığı ve “Türkiye’nin görüşlerine” hak verilmediğiydi.

Sonraki günlerde Rasmussen’in, “Bu süreçte yaşananlar konuya ortak olanlarla, benim aramda kalacak. 87 veya 88 yaşına geldiğim zaman bunun bütün detaylarını okursunuz” demesi de bunu doğruluyordu.

Bizler Rasmussen meselesine gömülmüşken; Zirvede yaşanan asıl olay, o dönemde de Türkiye-AB ilişkilerinde “duvar” işlevi gören, Ermeni soykırım iftirasına öncülük eden Fransa’nın Türkiye’nin vetosuna maruz kalmadan ve sessiz sedasız NATO’nun askeri kanadına dönmesiydi.

Nitekim Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jones da Air Force uçağında bunun altını çizerek, “Birçok konferansa katıldım, birçok NATO zirvesinde bulundum ve kendimi hiç bu masadaki kadar iyi hissetmedim. Fransa’nın NATO’ya dönüşü, gurur verici bir andı” dedi.

Ez cümle; Bugün Fransa, NATO üzerinden Türkiye’yi tehdit ediyorsa, öncelikli müsebbibi maalesef Ankara’nın 10 yıl önceki bu politikasıdır!..

İkincisi; 3-4 Aralık’taki NATO Zirvesi öncesi Macron’un böyle bir sahne alması, tartışmaların ona odaklanması ilginç. Anlaşılan NATO mutfağında yine bir şeyler pişiriliyor. Aman dikkat!..

Müyesser YILDIZ
30 Kasım 2019

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/fransayi-natoda-basimiza-kim-bela-etti-30111941.html

Odatv yeni link: https://odatv4.com/makale/fransayi-natoda-basimiza-kim-bela-etti-30111941-173578

Kategori:Uncategorized