İçeriğe geç

Hatay’ın Anavatan’a Katılmasını Destekleyen Rahibin Torunu Nasıl “FETÖ”cü Oldu?

Yaklaşık 2 ay önce Fetullah Gülen’in “Veliahtı” diye bilinen, firari ve halen ABD’deki Kuzey Amerikan Üniversitesi’nin (North American University) Rektörü olan eski Fatih Üniversitesi Rektörü Prof. Şerif Ali Tekalan’ın HTS kayıtlarını haberleştirdik.

Karlov suikasti dava dosyasına giren binlerce HTS kayıtlarına göre, iktidarından muhalefetine kimler Tekalan’la görüşmemiş veya mesajlaşmamıştı ki!..

Ancak bu kayıtlara iki isim dışında itiraz eden çıkmadı, herkes sessiz kaldı.

Onların sessizliğine karşılık, onlarca üniversite hocasından telefon geldi. Herkes, birilerinin ismini verip, “Acaba onun da görüşmesi var mı? Kayıtlara bakabilir misiniz?” diye sordu.

Sözkonusu telefonlar ve gelen diğer bilgiler, üniversitelerde “FETÖ’yle mücadelenin” çok da iyi yürütülmediğini, hatta neredeyse hiç mücadele edilmediğini gösteriyordu.

Bu girişin sebebi, Hacettepe Üniversitesi (H.Ü)’nde “FETÖ’yle mücadele” adına yaşanan bir olay.

Bilindiği gibi, 15 Temmuz’dan sonra Gülen’in doktoru Tuncay Delibaş’ın burada görev yapması, keza TEKNOKENT’teki yolsuzluk iddiaları sebebiyle bu Üniversite çok sık gündeme geldi. Üniversite’nin eski Rektörü Prof. Murat Tuncer’in Nisan 2018’de tutuklandığını, 1.5 yıl tutuklu kaldıktan sonra geçtiğimiz Eylül’de tahliye edildiğini de belirtelim.

H.Ü. ile ilgili iki haberi daha hatırlatalım.

İktidarın gazetesi Sabah’ta 1 Aralık 2018’de yayınlanan “Üniversitelerdeki ihanet çemberi çözüldü” başlıklı haberde, “FETÖ’cü Rektör Osman Şimşek’in Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’nde uyguladığı çember kadrolaşma sisteminin çözüldüğü” anlatılırken, hazırlanan iddianamede, hakkında soruşturma yürütülen bir başka isim MetroPoll Araştırma Şirketi’nin kurucusu Özer Sancar’la Şimşek’in yanısıra H.Ü.’nin mevcut Rektörü Prof. Haluk Özen’in de 2011’de irtibat kurduğunu gösteren HTS kayıtları olduğu vurgulandı.

İkinci haber ise “Rektörden tartışma yaratacak sözler” başlığıyla 3 Aralık 2019’da Odatv’de görüntüleriyle birlikte yayınlandı. Rektör Haluk Özen, öğretim üyeleriyle yaptığı bir toplantıda, usule aykırı işlem yapan hocaları bilse dahi ihbar etmeyeceğini söyleyip, “Sevgili hocalarım, beni 30 senedir tanıyorsunuz. Ben kimseyi Rektör olarak ihbar etmem. Asla yapmam. Ama bana YÖK’ten, cumhuriyet savcılığından, mali polisten bir yazı gelmesi halinde hiçbir şey yapamam. Güvenmeyin bana orada. ‘Haluk abi orada bize bir şey olmaz’demeyin. Yalvarıyorum arkadaşlarım. Bunun sonunda çok kötü bir yere düşebiliriz. Ailemizin, çocuklarımızın yanında kötü bir yere düşebiliriz” diyordu.

-Nasıl “FETÖ’cü” Oldu?-

Bu bilgilerden sonra H.Ü.’nde yaşanan ve bugüne kadar duyulmayan olaya geçelim.

İlk, orta, lise öğrenimi başarılarla geçen, Hacettepe Üniversitesi’nden mezun, birçok ulusal ve uluslararası projede görev alan, çok sayıda patenti bulunan genç bir Doçent, TEKNOKENT bünyesinde bir şirket kurmak ister. O dönemki Rektör Murat Tuncer, projeyi beğenir, ancak üniversite kapsamında ödenek veremeyeceğini söyler. Doçent, bu şirketi kendi imkanlarıyla kurar, ancak bir süre sonra TEKNOKENT yönetiminin mobbingine maruz kaldığı gerekçesiyle hisselerini devredir. Denetimlerde, şirkette herhangi bir usulsüzlüğe rastlanmadığı halde, burasını zarara uğrattığı gerekçesiyle hakkında dava açılır. Dava sonunda, 20 Haziran 2016’da “Kovuşturmaya yer yok” kararı verilir ve karar 30 Eylül 2016’da kesinleşir. Aynı konuda Ankara Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan bir başka dava ise halen devam ediyor.

Özetle, olay 2014-2016 yıllarını kapsayan “Yolsuzluk” veya “Alacak verecek” meselesidir, davalar da açılmıştır.

Ancak 2018’de TEKNOKENT operasyonu kapsamında bu Doçent de gözaltına alınır. Yöneltilen suçlamalar, “Silahlı terör örgütüne üye olma, görevi kötüye kullanma, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık”tır. 3 gün Ankara TEM’de gözaltında tutulur.

Oysa öncesinde hakkında her türlü tahkikat yapılmıştır. Çünkü eski şirketi adına, H.Ü. Rektörü Haluk Özen’e de yakınlığı ile bilinen bir avukat tarafından yapılan suç duyurusu 5 Haziran 2017 tarihlidir.

Tahkikat sonuçlarına göre; Bank Asya’da hesabı, Bylock’u, FETÖ’yle irtibatlı vakıf, dernek veya sendikalarda kaydı, KPSS soruşturmasında ismi ve KHK’sı yoktur.

HTS’sinden ise “FETÖ tepe yönetiminde” yer alan isimlerden sadece Tuncay Delibaşı ile görüşmesi çıkar.

Gözaltındaki ifadesinde, şirketin kuruluşu ve buradan ayrılması ile ilgili bilgi veren Doçent, “Şirketin zarara uğramasına konu olaylar şu anki TEKNOKENT yönetimin sorumluluğunda gerçekleşmiştir. Bu konunun FETÖ/PDY bağlantısı yoktur” der. Tuncay Delibaşı ile görüşmelerinin de bu ismin o dönem TEKNOKENT A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü olmasından kaynaklandığını, görüşmelerin tamamen iş kapsamında yapıldığını söyler.

3 günlük gözaltından sonra serbest bırakılır ve Üniversitedeki görevine döner.

Yaklaşık 1 ay sonra da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “Yapılan soruşturmada FETÖ/PDY havuz sorgu ekranında toplanan veriler içerisinde bir kaydının bulunmaması, şüphelinin atılı eylemlere katıldığına dair herhangi bir delil elde edilememesi” diyerek, Doçent hakkında “Kovuşturmaya yer yok kararı” verir.

“Çok şanslıymış, çabuk çıkmış” dediğinizi duyar gibiyiz.

O “Şansın” sebebini yazının sonuna bırakıp, sonraki gelişmeleri aktaralım.

-“Teamüller Kanunların Üzerindedir Adaletsizliklere Göz Yumacaksınız”-

Doçent, “Kovuşturmaya yer yok” kararının kesinleşmesinden sonra geçtiğimiz Haziran ayında YÖK’e başvurup, H.Ü. Rektörü Prof. Haluk Özen başta olmak üzere TEKNOKENT yönetimindeki bazı isimler hakkında şikayette bulunur.

1 ay sonra YÖK Denetleme Kurulu tarafından ifadesi alınır. İfadesinde, özetle şunları anlatır:

“H.Ü. Rektörü ve Teknokent Yönetim Kurulu’nun görevi kötüye kullanarak, şahsıma organize bir komplo kurdukları düşüncesindeyim. Bu komplonun ana konusunun,ülkemiz, özellikle üniversiteler için son derece hassas olan FETÖ olması, görevi kötüye kullanma sınırının ne kadar aşıldığının da bir göstergesidir. Rektör Haluk Özen’le 18-19 yıldır birbirimizi tanıyoruz. Ortak projelerde yer aldık. Şahsıma methiyelerle dolu yıllar önce attığı e-mailleri belge olarak paylaşıyorum. Birlikte çekilen fotoğraflarımızı da. Ancak beni ve ailemi çok iyi tanıdığı halde sadece H.Ü.’ne Prof. Dr. Murat Tuncer döneminde gelmiş olmam, dolayısıyla kendisinin onayı olmaksızın gelmem nedeniyle bana FETÖ eksenli bu kirli planı hazırlamıştır. Düşmanca tavırları H.Ü.’ne atanmamla başlamış, kendisinin rektör olmasıyla tavan yapmıştır. Daha Murat Tuncer döneminde bana karşı ‘Paralelci’ algısı oluşturup, ‘Onu Teknokent’ten vuracağım” şeklinde itibarsızlaştırma çalışmaları yapmıştır. Haluk Özen rektör olduktan sonra yapılan ilk akademik kurulda, randevu talep etmeme rağmen cevap alamadığımı belirttiğimde bana dönerek, ‘Sana randevu vermiyorum. Senin zamana ihtiyacın var. Bu ülkede teamüller, kanunların üzerinde gelir. Bugüne kadar geçen dönemde yapılan haksızlıklara ses çıkarmadınız, bu dönem size yapılacak adaletsizliklere göz yumacaksınız’ dedi. Teknokent üzerinden tarafıma yapılan organize kumpas hareketinin planlamasında Rektör Haluk Özen’in kişisel ve ailesel diyaloglarının olduğu …. ….. Hukuk Bürosu etkili olmuştur. Bu ilişkiyi gösteren belgeler herkese açık sosyal medya gruplarında görülmektedir. Hakkımda suç duyurularında bulundukları şirkette yanımda çalışan Cem Ünal’ın bugün Hacettepe Teknokent Genel Müdürü olması düşündürücüdür. Bu kişinin de bana kurulan komplodaki rolünün araştırılması gerekir. Gözaltında olduğum bilindiği halde göreve gelmediğim gerekçesiyle hakkımda tutanak tutulup, işlem yapılmaya, yurtdışındaki toplantılara gitmeme izin verilmeyerek, sanki yurtdışı yasağım varmış gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Geçmişte Rektör Özen’in, üniversitede yaptığım çalışmaları bilen Prof. Dr. …. …..’la yaptığı görüşmede adımın geçmesi üzerine verdiği cevap e-mailini de sizinle paylaşıyorum. Bu e-mailde sanki gözaltına alınıp, üniversiteden uzaklaştırılacağımı biliyormuş gibi, üniversiteden ayrıldığını söylemiştir. Halbuki ben Şubat 2017’de görevimin başındaydım. Sonuç olarak, Haluk Özen 2011’de hakkımda fevkalade methiyelerle dolu referans mektubu yazan kişi olduğu halde onun rıza dışında Üniversiteye geldiğim için Rektörlük makamının tüm yetkilerini kötüye kullanarak, hakkımda yürütülen itibarsızlaştırma ve yıpratma sürecinden sorumludur. Bu sebeplerle ve soruşturmanın selameti açısından Rektörün ivedilikle görevinden uzaklaştırılmasını talep ediyorum.”

-O Doçent Bir Hıristiyan-

YÖK’ün, bu dönem de Rektörlüğü aday olan Prof. Haluk Özen hakkındaki soruşturması nasıl sonuçlanır bilinmez, biz gözaltı ve soruşturma süresi itibarıyla bu Doçent’in “Şansı”nın muhtemel sebebini gelelim.

Hatay’ın en eski ve tanınmış ailelerinden birisine mensup…

Hatay’ın Anavatan’a katılma sürecinde aktif rol oynadığı anlatılan Antakya Ortodoks Kilisesi Başrahibi’nin torunu…

Yani bir Hıristiyan…

Kimbilir, yetkililerimiz bu geçmişini öğrendikten sonra “FETÖ’cü” olamayacağına kanaat getirdi veya Rahip Brunson olayı hatırlanıp, “Aman Trump duymasın” denildi, olay sessiz sedasız sonuçlandırıldı.

Sonuçlandı, ama görüldüğü gibi o Doçent’in, Rektör’ün peşini bırakmaya hiç niyeti yok!..

Müyesser YILDIZ

9 Ocak 2020

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/hatayin-anavatana-katilmasini-destekleyen-rahibin-torunu-nasil-fetocu-oldu-09012013.html

Kategori:Uncategorized