24 Temmuz’daki 97. yıldönümünde adını bile anmadıkları Lozan Antlaşması’nı Yunanistan’la gerilim artınca hatırladılar.
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli geçen Çarşamba yaptığı yazılı açıklamada, “Yunanistan Lozan Antlaşması’nı çiğnemektedir… Yunanistan’ın Ege’de alçakça işgal ettiği adalardan, adacıklardan ve kayalıklardan derhal çekilmesi, adaları silah ve askerden arındırması, Akdeniz’deki tahriklerine son vermesi, çok tehlikeli kapışma ve kutuplaşmaların önlenmesi açısından mecburiyettir.” dedi.
Aynı gün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Batı Trakya’daki Türk azınlığa ait ilkokulların sistematik bir şekilde kapatılmasına ilişkin bir soruyu cevaplandırırken Yunanistan’ı Lozan Antlaşması hükümleriyle bağdaşmayan bu politikaya son vermeye, okulları yeniden açmaya davet etti. Aksoy, Atina yönetiminin bu politikası sonucu son 25 yılda Türk azınlık ilkokulu sayısının 231’den 115’e indiğini de kaydetti.
Sadece okulların kapanması mı?.. Seçtikleri müftüleri tanımadı, hatta hapse attı… Vakıf mallarına el koydu… Mülk edinmelerini engelledi… Hepsi bir yana, kendilerine “Türk” demelerini yasakladı…
“Dışişleri Sözcüsü Aksoy’un milat aldığı son 25 yılın 18 yılında Türkiye’de kim iktidardaydı ve en temel insan haklarından mahrum bırakılan soydaşlarımızın bu çilelerini sona erdirmek için ne yapıldı?” diye sorsam…
Onların sorunları artarak devam ederken;
“AB reformları” ve “Yunanistan’la iyi ilişkiler” adı altında Vakıflar Yasası’nın değiştirilip ülkemizdeki azınlıklara mülk iadesi yapıldığını, tüm kiliselerin vergilerimizle onarıldığını hatırlatsam…
Fener Rum Patriği’nin “ekümenik” ünvanını Lozan’a aykırı olarak kullanmasına ses çıkarılmadığını, Rum nüfusu olmayan yerlere metropolitler atanmasına seyirci kalındığını vurgulasam…
“Bizans veya Yunan ağzıyla konuşmak” ile suçlanmam ihtimali olduğundan, uzatmayıp Batı Trakya ile ilgili son gelişmelere geçeyim.
İlhak Mı Dedin?
Yine Çarşamba günü iktidarın amiral gazetesinden bir yazar, kelimesi kelimesine şunları yazdı:
“Öyle görülüyor ki, müzakereye yanaşmaması halinde kaybeden Yunanistan olacak. Olası bir askeri krizde Midilli, Sakız ve Rodos hattındaki adalar ile Batı Trakya’nın Türkiye tarafından ilhak süreci pek de sürpriz sayılmamalıdır.”
İşte bunu okuyunca, “Eyvah!.. Soydaşlarımız ateş hattına mı sokuluyor?” diyecektim.
Dememe kalmadı, hemen ertesi gün iktidarın bir diğer gazetesi, Atina yönetiminin Batı Trakya’daki Türk azınlığı hedef aldığını ve tahrik peşinde olduğunu belirtip, İskeçe dağlık bölgesi Gökçepınar köyünde Yunan komando birliğinin ilk kez tam teçhizatlı eğitim yaptığını duyurdu.
Haberde, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Başkanı Av. Necmettin Hüseyin’in şu sözlerine de yer verilmişti:
“Yunanistan, Türkiye ile yaşadığı en ufak gerginlikte Batı Trakya Türklerini bir ödeme merkezi olarak görüyor, faturasını bize kesiyor… Bize, ‘Türk değilsiniz’ diyen Yunanlılar, Ayasofya’nın açıldığı günden bu yana, ‘Türkler buradan defolun’ diyorlar.”
Bu haberden bir gün sonra da Erdoğan Cuma Namazı sonrasında şöyle konuştu:
“Batı Trakya’da soydaşlarımızın kabristanlarını silahla taradılar, ateş altına aldılar. Bunlar hiç olumlu sinyaller değildir. Biz soydaşlarımızın dirisini de ölüsünü de yalnız bırakmayız. Gereği neyse, vakti saati geldiğinde de gereğini yaparız. Bunu da çok açık ve net söylemiş oluyorum.”
İstanbul’un Ortasında 199 Yıldır Kapalı Bir Kapı
Evet, Erdoğan’ın söylediği gibi Batı Trakya ile ilgili sinyaller maalesef hiç olumlu değil.
“Keşke gazete manşetlerinden veya köşelerinden, önünü arkasını düşünmeden kolayca ‘sefere’ çıkanları da bir uyaran olsa” demekle yetinip Yunanistan’la ilgili bir başka tarihi olayı hatırlatayım.
Bilindiği gibi, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi konusunda Erdoğan sık sık “gençlik hayalimizdi” dedi ve bunu gerçekleştirdiklerini ifade etti.
Erdoğan değil, ama bir başka AKP’linin de bir gençlik hayali vardı; o hayal “Kin Kapısı”nın açılmasıydı.
“Kin Kapısı” ne mi? Bilmeyenler için özetleyeyim.
Yunanistan Osmanlı’dan bağımsızlığını 1821 yılında başlatılan Mora İsyanı ile kazandı. Devlet aleyhine ayaklanan Rumlar, binlerce Türk’ü katletti. Ayaklanmanın elebaşları kilise ve papazlardı. Padişahın emriyle İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi basıldığında, isyanın burada tezgahlandığını gösteren belgeler ele geçirildi. Bunun üzerine Patrik Gregorius, 2. Mahmud’un emriyle yargılandı ve vatana ihanetten Patrikhane’nin ana girişi olan orta kapının önünde idam edildi.
İşte o günden bugüne, tam 199 yıldır o kapı kapalı. Görünürdeki gerekçe, Patrik Gregorius’un hemen kapının önüne gömüldüğü, mezarının üzerinden geçilmemesi için kapalı tutulduğu…
Gerçekte ise “Türk büyüklerinden birisi orada asılana veya İstanbul yeniden Rumların eline geçene kadar” kapının açılmamasına yemin edildiği herkesin bildiği bir sır. “Kin Kapısı” denmesinin sebebi de bu…
“Kin Kapısı”nın AKP ile ilgisi mi?
Yıl 1994. Refah Partisi, Fener Rum Patrikhanesi’nin bulunduğu Fatih’te Mehmet Ali Şahin’i Belediye Başkan Adayı gösterdi. Seçim çalışmaları sırasında Şahin, “Benim bölgemde Kin Kapısı olmaz, dostluk kapısı olur. Başkan olduğumda Orta Kapı’dan gireceğim.” vaadinde bulundu.
Şahin kazandı; ama seçimler iptal edildi. Yenilenen seçimerde başkanlık koltuğuna Sadettin Tantan oturdu.
Evet, Şahin Başkan olamayınca Orta Kapı’dan giremedi, yani “Kin Kapısı”nı açamadı; ancak bilindiği gibi, sonrasında AKP’de yer aldı. Adalet Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı, TBMM Başkanlığı yaptı. Halen de Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi.
Ez cümle; gidişat itibariyle Şahin’in 26 yıl önceki bu vaadini de hatırlayıp hayata geçirmek, dosta düşmana çok anlamlı bir mesaj olmaz mı?
Sincan’dan Silivri’deki Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
16 Ağustos 2020
Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
G4 Blok
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/kin-kapisini-bilir-misiniz-16082022.html
Odatv yeni link: https://odatv4.com/makale/kin-kapisini-bilir-misiniz-16082022-189718