İçeriğe geç

Pompeo’ya Neden Hiç Tepki Gösterilmedi?

ABD, AKP ve MHP’nin, Fener Rum Patrikhanesi konusundaki politikalarını özetleyelim evvela.

Yıl 2003; Fener Rum Patriği Bartholomeos, avukatlarıyla birlikte dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü ziyaret ederek, sorunlarını ve taleplerini içeren bir liste sunar. Gül, Patriğin “ekümenik” sıfatını kullanmasından duyulan rahatsızlığı aktarır. Patrikhanenin, Fener semtinde çok sayıda mülk alma başvurusunun geri çevrilmesinin sebebini de, “Patrikhane’nin bu tutumu, Ortodoks Vatikanı’na dönüşüyor izlenimi yaratıyor” sözleriyle açıklar.

Yine 2003’te, Vatikan Büyükelçiliği’nin bir konferans davetiyesinde, Patrikhane için “ekümenik” sıfatını kullanması üzerine Meclis’te bir soru önergesi verilir. Dönemin Devlet Bakanı Beşir Atalay, Büyükelçi’nin Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak uyarıldığını söyler. Ayrıca, “Yasalarımız çerçevesinde faaliyet gösteren her kurumumuz gibi, Fener Rum Patrikhanesi’nin de bu hak ve sorumluluklar çerçevesinde hareket etmesi esastır. Bu çerçevede, ihtiyaç duyulan her durumda, hak ve sorumlulukları İstanbul Valiliğimizce, Patrikhaneye hatırlatılmaktadır” der.

ABD’yle Yaşanan Kriz

Aralık 2004’te ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman onuruna verilen bir resepsiyon için hazırlanan davetiyede, “Ekümenik Patrik’in müşfik himayelerinde” ifadesine yer verilince, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer imzasıyla sözkonusu davete gidilmemesi için bir genelge yayınlanırken, Başbakan Erdoğan şu açıklamayı yapar:

“Bizim vatandaşımız olan birinin böyle bir sıfatı olmadığı halde, bu sıfatın dışarıdan verilmesi suretiyle davetler çıkarılmasını yanlış buluyoruz. Bunu genelgeyle kamudaki temsilcilerimize bildirdik. Her ülkenin hassasiyetleri var, bunu korumak zorundayız. Lozan’daki statü bunu gerektirir. Böyle bir şeyi ülkemde tartışma durumuna getirmek isteyenler art niyetlidir. Düştükleri hatayı düzeltsinler.”

Aynı günlerde gerçekleşen AB Zirvesi öncesinde Patrikhane’nin ekümenliğinin tanınması talebinin gündeme gelmesine ise Erdoğan şöyle tepki gösterir:

“17 Aralık’ı adeta Türkiye’den birşeyler koparma gayreti için son fırsat gibi gören bazı şebekelerin arasına karışıp, bu hengâmede biz de kendimize bir post kapabilir miyiz diyenler var. Biz bu oyuna gelmeyiz.”

ABD Büyükelçiliği’nin davetiye krizi sadece iktidarın değil, muhalefetin de gündeminde yer alır.

Örneğin MHP Lideri Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ı müzakere tarihi alma ümidiyle Avrupa’da dolaşıp taviz üstüne taviz vermekle eleştirip Türkiye’de bir Vatikan devleti kurulmak istendiğini, ancak milletin buna izin vermeyeceğini söyler. MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, Bartholomeos’un suç işlediğini, ABD Büyükelçisi Edelman’ın da bu suça iştirak ettiğini savunur. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ise, “Hükümet bir memuru aracılığı ile genelge yayınlayarak tepkisini koyacağına, ilgili büyükelçiyi çağırıp gereğini yapmalıydı” der.

2005’te İstanbul’da yapılan bir konferansta Patrik Bartholomeos’un, hükümetle diyaloglarının olmadığını belirtip çeşitli şikayetlerde bulunmasına da dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli şu karşılığı verir:

“1924 Lozan Antlaşması belli. Patrikhane, İstanbul’da yaşayan Rum Ortodoks halkına dinen hizmet etmekle görevlidir. Patrikhane, Türkiye’deki diğer tüm kurumlarla beraber eşittir ve eşit muamele görür. Bizde de eskiden Şeyh-ül İslâm vardı. Cumhuriyetle artık Diyanet İşleri Başkanı var.”

“Telkin” ve Dönüşüm

2005’te, Patrikhane’nin “ekümenikliği” meselesinin ABD için bir devlet politikası olduğunu gösteren bir karar alınır. Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi’nce kabul edilen yasa tasarısında, Türkiye’nin, “ekümenik” statüsünü tanıması ve Türk uyruklu din adamları yetiştirmesine izin vermesi için baskı yapılması teklifi kabul edilir.

Eylül 2006’da da Başbakan Erdoğan şu ilginç ifadeyi kullanır:

“Fatih İstanbul’a geldiğinde ekümenikliği serbest bıraktı. Çünkü kendine güveni vardı, bizim de güvenimiz var.”

2 ay sonra Türkiye’ye gelen Papa 16. Benedictus da Patrik Bartholomeos’tan “ekümenik patrik” diye söz eder. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, Patrikhane’nin bir Türk kurumu olduğunu, ekümenikliğin kabul edilmediğinin bütün dünyaya anlatıldığını hatırlatır.

Ankara’da bu gelgitler yaşanırken, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan Dini Özgürlükler Raporlarında 2004’ten itibaren, Türkiye’nin Patrikhanenin ekümenikliğini tanımamakla beraber Patrik’in bu sıfatla yaptığı uluslararası etkinliklere engel olmamasının önemli olduğu vurgulanır. Ruhban Okulu’nun açılması, “ekümenik” statüsünün tanınması ve Türk vatandaşı olmayanların da rahiplik yapabilmesine izin verilmesi yönündeki Amerikan telkinlerinin sürdüğü bildirilir. Patrikhane’nin Sen Sinod Meclisi’ne 6 yabancı metropolit atamasına hükümetin tepki göstermemesi de, “ülkenin 80 yıllık tarihinde bir ilk” olarak değerlendirilir.

Bahçeli: Lozan Delinecek

MHP’nin, Fener Rum Patrikhanesi politikasına gelelim.

Bahçeli, 2004’teki AB Zirvesi’nde alınan kararlar konusunda düzenlediği basın toplantısında, iktidarı ağır sözlerle eleştirirken, “Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ve Fener Rum Patrikhanesinin ‘ekümenik’ sıfatının kabul edilerek siyasi ve hukuki bir statü verilmesi dayatılacaktır” uyarısında bulunur.

Kasım 2006’da, AB İlerleme Raporu ve AKP iktidarının tavrıyla ilgili şu değerlendirmeleri yapar:

“Ruhban Okulu’nun açılmasını, Rum azınlığın masum bir eğitim talebi olarak takdim edenler, bu gizli gündemlerini açığa vurmamak için özel gayret sarfetmektedir. Bu suretle Patrikhane’nin ekumenik statüsü kazanması yolunda çok önemli bir köprübaşı tutulması amaçlanmaktadır. Bu çevreler için AKP hükümeti bulunmaz bir fırsat olarak görülmektedir. Nitekim AKP bu beklentileri boşa çıkarmamış ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türk vatandaşı olamayan Metopolitlerin Sen Sinod’a üye olmasına izin verilmiştir.”

2008’de, dönemin Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in Türkiye’yi ziyareti sırasında Başbakan Erdoğan’ın, “Patriğin ekümenik statüsü Hıristiyan dünyasını ilgilendiren bir sorun” şeklindeki açıklamasına şöyle tepki gösterir:

“AKP hükümetinin Yunanistan ve AB’nin bu dayatmasını kabul etmesinin hukuki ve siyasi anlamı ve sonuçları şu olacaktır: Bir Türk kurumu olan Patrikhane’nin başındaki Patriğin tüm dünya Ortodokslarının ruhani lideri olarak her türlü idari ve siyasi tasarrufları Türkiye tarafından resmen tanınacak, bu tasarrufların Türk iç hukuku bakımından yansımaları ve doğuracağı hukuki sonuçlar kabul edilecek, Patrikhane tüzel kişilik kazanarak Lozan’da belirlenen çerçeve dışında her türlü faaliyetlerde bulunacak ve böylece Lozan Antlaşması delinerek Patrikhane siyasi bir statüye kavuşacaktır.”

2012 yılında da Diyanet İşleri Başkanı’nın Patriği ziyaretinde, Ruhban Okulu’nun açılabileceğini ima etmesi üzerine MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “Ekümeniklik denilen konumu elde etme sevdasıyla yanıp tutuşan Patrikhane’nin siyasi amacı şudur: İstanbul, Ortodoks dünyasının merkezi olacak, Bizans rüyası gerçekleşecektir” der.

Hangisi Daha Vahim?

Tüm bunları hatırlatmamızın sebebini tahmin etmişsinizdir.

5 gün önce ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İstanbul’a geldi ve sadece Patrik Bartholomeos’la görüşüp gitti.

Pompeo İstanbul’a gelirken, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, basına şu açıklamayı yaptı:

“Bu ekümenik patriktir. Ortodoks Kilisesi’nin başıdır. Bu 300 milyon inanan demek; bir diğer 100 milyonu da Rus Kilisesi’ni takip ediyor. Ancak kritik bir küresel rolü var. Rolü, inananların sayısının on binleri bulduğu Türkiye ile hiçbir şekilde sınırlı değil. Bu rolü küreseldir. Ekümenik Partik, dini özgürlüklere ilişkin görüşleri kritik olan küresel bir figürdür. Bu yüzden Bakan, onunla görüşmeyi seçti.”

Pompeo da ziyaret sonrasında Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Bartholomeos için “ekümenik”, “Ortodoks dünyasının lideri”, “dini özgürlüklerde kilit partner” ifadelerini kullandı.

Pompeo’nun İstanbul programı duyurulduğunda, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy bir açıklama yapıp sadece Bartholomeos’la görüşecek olmasına tepki gösterirken diğer yetkililerden hiç ses çıkmamıştı.

Ziyaret sonrasında ise kullanılan bu ifadelere karşın, değil Erdoğan ve iktidar yetkilileri ya da Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP, Dışişleri Bakanlığı dahi herhangi bir tepki göstermedi.

Bu sessizlik, Ankara’nın Pompeo’yu “topal ördek” saymasına bağlandı.

Oysa 2 gün sonra şu oldu:

Pompeo, işgâl altındaki Batı Şeria’da bir İsrail yerleşim birimini ziyaret edince, Dışişleri Bakanlığı’mız, bunu “son derece vahim bir adım” olarak nitelendirip, “Bu ziyaretin arkasında, İsrail’in işgâl altındaki Filistin topraklarındaki hukuk dışı eylemlerine meşruiyet kazandırmak amacı yatmaktadır. Sorumsuzca atılan bu tür tek yanlı adımlar, İsrail-Filistin ihtilafının çözümüne yönelik yerleşik uluslararası parametrelere, BM kararlarına ve Filistin halkının hak ve özgürlüklerine halel getiremeyecektir. Bu tür hesaplı eylemler sonuçsuz kalmaya mahkumdur” açıklamasını yaptı.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop da Twitter hesabından, “Uluslararası hukuka göre, illegal yerleşim bölgeleri ziyareti, ancak bir ‘topal ördek’ yöneticisi tarafından yapılabilir, barış için değil, fitne için. Kınıyorum” sözleriyle tepki gösterdi.

Şimdi soralım; Pompeo’nun Patrikhane konusundaki vahim adımı ve ifadeleri karşısındaki şu büyük sessizlik, tek kelimeyle “ekümeniklik” iddiasının fiilen kabulü, yani Lozan’ın delinmesine rıza göstermek değil midir?

Müyesser YILDIZ
22 Kasım 2020

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html

Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/makale/pompeoya-neden-hic-tepki-gosterilmedi-22112012-196417

Kategori:Uncategorized