MHP Lideri Devlet Bahçeli, tartışmaların odağında olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bir kez daha sahip çıktı. Hem de AKP’lilerin sahip çıkmadığı kadar.
Bahçeli’nin, Soylu’yu verdiği sonsuz desteğin ayrıntılarına geçmeden önce “adalet ve hukuka” ilişkin açıklamalarından başlayalım.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkındaki fezlekeye değinirken, şunları söyledi:
“Hukukun karşısında imtiyazlı bir zümre, ayrıcalıklı bir tabaka, dokunulmaz ve ulaşılmaz bir kesim düşünülemeyecektir. Adaletin terazisi yeri geldi mi, herkesi tartmalıdır… Hukuk diyorsak, gereğini yapmakla mükellefiz. Kılıçdaroğlu bir ara yollara düşüp adalet arıyordu… İşte fırsat, işte ortam; saklayacağı, gizleyeceği, utanacağı ilişkiler ağı bulunmuyorsa, çıksın mahkeme karşısına, versin üzerine atılı suçlamaların hesabını. Dolandırıcı tosuncuk nasıl bedel ödeyecekse, Kılıçdaroğlu da ödesin. Kılıçdaroğlu kendine güveniyorsa, dokunulmazlığının kaldırılmasına bizzat kendisi önayak olmalı, karar sürecini bizatihi kendisi başlatmalıdır.”
Devamında, “Türkiye’de üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü hâkimdir. İşlenmiş suçlar hiç kimsenin yanına bırakılmamalıdır. Türk siyaseti ahlaki ve hukuki bir arınma dönemi yaşamalı, safralarından kurtulmalıdır. Bu ihtiyaç herkes ve hepimiz için geçerlidir. Biz şerefli Cumhuriyet savcılarına güveniyoruz. Biz cüzdanı ile vicdanı arasına sıkışmayan hâkimlerimize inanıyoruz. Bağımsız ve tarafsız yargı günü ve saati geldiğinde her insana lazımdır. Kanundan kaçış yoktur, hukuka deli gömleği giydirmek kimsenin harcı değildir.” diye konuştu.
HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına değinirken de, “Zulme ortak olamayız, yanlışa göz yumamayız… Kimin hakkında ne iddia varsa, çıksın mahkeme önüne. Hukuk kararını versin, sonucu ne olursa olsun biz de saygı duyalım.” ifadelerini kullandı.
Bahçeli’nin bu sözlerini Soylu’ya uyarlarsak; hakkında bu denli vahim iddialar olan birisinden de, “Tosuncuk gibi” bedel ödemesini değilse de, “saklayacağı, gizleyeceği, utanacağı ilişkiler ağı bulunmuyorsa, mahkemeye çıkıp üzerine atılı suçlamaların hesabını vermesini” istemesi gerekmez miydi?
Hayır, bunu yapmadı; Kılıçdaroğlu, HDP’liler, Anayasa Mahkemesi, hatta TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a çatarken, Soylu için şu hükmü verdi:
“Terörle mücadele alanında ismini altın harflerle yazdıracak İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya yapılan itibar suikastlarını, siyasi linç girişimlerini, zulme varan isnatları kaygıyla izlediğimizi, asla ama asla kabul etmediğimizi tarihe not olarak düşmek istiyorum. Kim demiş Sayın Soylu yalnız diye? Kim demiş Sayın Soylu kimsesiz diye? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı görevini vatan ve millet sevgisiyle yerine getiren, gece demeden gündüz demeden bölücü terörle mücadele eden mert ve milletperver bir devlet adamıdır.”
Hukuk ve adalet adına bu çifte standart tablosu bir yana; ülkemizin terörle mücadelesinin adeta bir kişinin şahsına indirgenmiş olması, devlet adına ürkütücü değil mi?..
Emniyet Müdürleri Kararnamesinin Zamanlaması
“Bahçeli’nin, ‘Soylu’yu yedirmeyiz.’ mesajı verdiği açık da, bunun muhatabı tam olarak kimlerdir?” diye merak edilirken, o sözlerin üzerinden 24 saat geçmeden bugünkü Resmi Gazete’de Erdoğan’ın imzasıyla, Emniyet Müdürleri Kararnamesi yayımlandı.
İki konu arasında ne ilgi mi var?
Soylu ile eski İstanbul Emniyet Müdürü, şimdinin Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan arasındaki sorunlar malûm.
Herkesin dürüstlüğüne vurgu yaptığı Çalışkan, Erdoğan’ın da en güvendiği isim.
Sedat Peker’e koruma verildiğinin ortaya çıkmasından sonra yaşanan tartışmaları hatırlayın. Soylu, Çalışkan’ı işaret etmiş, bunun üzerine Çalışkan’ın açığa alınacağı konuşulmuştu.
İddialar üzerine Çalışkan, “Türkiye’deki en dürüst insanı neden dolayı açığa alacaklar çok merak ediyorum. Çıksın bir görelim bakalım. Türkiye’de insanlar var. Dürüst siyasetçiler var. En başta Sayın Cumhurbaşkanı var. Mustafa Çalışkan gibi bir insanı açığa kim alacak, nasıl alacak bir görelim bakalım. Çok merak ettim.” demekle kalmamış, Soylu’nun açıklamaları için de, “Bence toplum rahatsız. Benim rahatsız olmam çok da önemli değil.” yorumunu yapmıştı.
Yakın zamanda Çalışkan’la ilgili bir başka konu daha gündeme geldi. Gazeteci Tolga Şardan, Emniyet’te amir ve müdürleri kapsayan 2021 yılı terfi ile atama kararlarını veren Yüksek Değerlendirme Kurulu toplantısında Çalışkan’ın sert değerlendirmelerde bulunduğunu, Genel Müdür Mehmet Aktaş’ın Çalışkan’ı toplantıdan çıkarmak istediğini, ancak Çalışkan’ın bunu kabul etmediği gibi, kararlara imza atmayıp, “alınan kararların objektiflikten uzak ve hangi kriterlere göre yapıldığının anlaşılamadığını” anlatan 4 sayfalık şerh yazdığını duyurdu.
Mutlaka bu bilgi ve tartışmalar Erdoğanın da kulağına gitmiştir. Özetle, atama kararnamesi Saray’da bekliyor muydu, bekliyor idiyse sebebi Çalışkan’ın itirazları mıydı bilinmez; ama sözkonusu kararnamenin Bahçeli’nin dünkü çıkışından hemen sonra yayımlanması dikkat çekici değil mi?
Kararname meselesi bir yana; biri bakan, diğeri onun emrinde olan bir bürokrat kamuoyu önünde iki kez karşı karşıya gelmiş durumda. Ancak ikisi de görevine devam ediyor. En azından bu tabloda, devlette tek başlılık için Cumhurbaşkanlığı sistemine destek veren ve her daim “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” diyen Bahçeli açısından bir garabet yok mu?
Soylu’nun arkasında duran Bahçeli, bir sonraki adımda Erdoğan’dan, Mustafa Çalışkan’ı görevden almasını isterse, ne olacak?!
Bu Kadar Şey Olurken MİT Nerelerdeydi?
Erdoğan’ın, Soylu’yu Saray’daki toplantılara özellikle çağırmadığı yazıldı. Yalanlanmadı.
Son olarak Erdoğan’ın, güvenlikle ilgili brifingleri Soylu yerine, MİT başta olmak üzere başka devlet yöneticilerinden aldığı öne sürüldü. Yine yalanlanmadı.
Şimdi Sedat Peker’in 28 Haziran’da Twitter’da Cihan Ekşioğlu ile ilgili yaptığı paylaşımların şu bölümünü hatırlatalım.
“Milli İstihbarat’ta görevli, namuslu insanlar var. Senin dosyalarını onlar da takip ediyor. Süleyman Soylu, polisteki dosyalarını kapatsa da istihbarattaki dosyalarını kimse kapatamayacak.”
Peker’in iddiasından, MİT’te bu işleri takip edenler olduğu anlaşılıyor, ama biz yine de soralım:
Gündeme gelen bu olayların; Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’in ifadesiyle, “binde biri” bile yaşandıysa, Milli İstihbarat Teşkilâtı’nın hiç mi haberi olmadı?
Oldu, ama Erdoğan’a hiç mi bilgi verilmedi?
Veya Erdoğan, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü “eniştesinden” öğrendiği gibi, bu olayları da Sedat Peker’den mi duydu?
Her üç ihtimal de Soylu krizinin ötesinde bir “Devlet krizinin” varlığına işaret etmiyor mu?
Müyesser YILDIZ
7 Temmuz 2021
Odatv link: https://odatv4.com/soylu-krizi-degil-devlet-krizi-var-07072139.html