“FETÖ”nün geçmişi 40-50 yıl öncesine dayansa da, biliniyor ki, AKP iktidarı döneminde devletin en kılcal damarlarına sızdı… Milletvekili, general, vali, hakim-savcı mertebesine yükseldi… Ve ayan beyan, sadece iktidara değil, devlete ortak oldu…
AKP ise tüm uyarılara kulağını kapadı, MGK’da alınan kararları bile rafa kaldırdı. Ta ki 17 Aralık 2013’teki yolsuzluk operasyonuna kadar. İşte o gün sıranın kendisine geldiğini anladı!..
Anladı da ne yaptı? Zaman gazetesi ile bütünleşmiş Fehmi Koru ve Alaeddin Kaya’nın eline mektup verip Fetullah Gülen’e gönderdi.
Ancak Erdoğan, Gülen’in cevabını okuyamadan 25 Aralık operasyonu geldi.
İşte ondan sonra ipler koptu, “paralel yapı” ile mücadele başladı; nihayetinde “FETÖ” terör örgütü ilân edildi.
Diyeceğim; gönderilen mesaj her ne idiyse, Gülen kabul etse kumpaslar, soru çalmalar sürecek, özetle “Ne isterse verilecek”, hatta hatta belki 15 Temmuz başarıya ulaşacaktı…
Demek ki, milletçe verilmiş sadakamız varmış!..
2 Mayıs’tan beri ülkeyi sallayan Sedat Peker’in iddialarına geçelim.
O iddiaları niye gündeme getirdi? Kısaca, iktidardan birileriyle araları bozulduğu için.
Ya bozulmasaydı?
Otellere, servetlere “çökmeler”, kamu arazilerinin yağmalanması; milyon dolarların, silahların arabalara doldurulması pervasızca sürecek, ruhumuz bile duymayacaktı.
Ha, duyduk da ne değişti? Belki en azından sınır tanımayan bu pervasızlıkta birazcık frene basılmıştır!..
O yüzden Sedat Peker’i her kim kızdırıp küstürdüyse, sağolsun!..
Yeni Çözüm Süreci Mi?
“Açılım-saçılım” sürecini de hatırlayalım.
Dili dönen herkes, terör örgütü ile pazarlık yapılmaması gerektiğini, emperyalizmin asırlık “Kürdistan” projesi hedefi gerçekleşene kadar silah bırakmayacaklarını anlatmaya çalıştı.
Ancak Erdoğan, “Yeter ki analar ağlamasın” diye diye, yıllarca “çözüm” peşinde koştu, itiraz edenleri de “kandan beslenmekle” suçladı.
Sonuç malûm; 2015’te “çözüm süreci buzdolabına konuldu”, PKK ve HDP ile mücadeleye başladı, İmralı’dan örgütü yöneten teröristbaşına da ambargo geldi!..
“Teröristbaşına ambargo geldi” dediğime bakmayın, 2018’de İstanbul Belediye Başkanlığı seçimleri için İmralı’dan mektup getirtildiğini, Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarıldığını gördük. Yine o dönemde Osman Öcalan, bir Cumhurbaşkanlığı danışmanı ile görüştüğünü öne sürdü, yalanlayan olmadı.
Tahmin edeceğiniz üzere, Erdoğan’ın Cuma günü Diyarbakır’da yaptığı konuşmaya geleceğim.
“Şimdi bir geriye dönüp, 20 yıllık muhasebeyi yapalım. Biz ne dedik, ne yaptık; onlar ne dediler, ne yaptılar?” diyerek, şunları söyledi:
“Biz Diyarbakır’da 2005 yılında size ne demişsek, dün de oradaydık, bugün de aynı yerdeyiz, yarın da aynı yerde olacağız. Biz tüm samimiyetimizle barış dedik, kardeşlik dedik, çözüm dedik, adalet dedik, hak dedik, özgürlük dedik, demokrasi dedik. Biz ret, inkâr, asimilasyon politikalarını ortadan kaldırıp hak ve özgürlük eksenli bir yaklaşımla asırlık meselelerin çözümüne yöneldik. Peki bunlar, yani terörden beslenenler, terörü destekleyenler, terörü açıkça telin etmekten korkanlar, sırtını size değil de PKK’ya, terör örgütüne dayayanlar ne yaptı?.. Her türlü riski göze alarak başlattığımız çözüm sürecinde neler yaşadığımızın şahidi sizlersiniz. Biz çözüm sürecini niye başlattık? ‘Yeter ki, artık anneler ağlamasın.’ dedik, ‘Yeter ki, akan kan dursun.’ dedik, ‘Yeter ki, milletimiz her kökenden, her inançtan, her meşrepten insanıyla kardeş olsun.’ dedik. Bu bölgenin insanları demokrasiden, ekonomik büyümeden nasibini alsın diye baldıran zehiri de olsa, bu meydanda söyledim, içeriz dedik. Samimiyetle başlattığımız bir süreci bunlar provoke ettiler, zehirlediler, istismar ettiler ve sonunda tamamen yıktılar… Bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum, küresel emperyalizmin ülkemizde yaklaşık bir buçuk asırdır kaşıdığı bir yarayı kapatmak için evet, çözüm sürecini biz başlattık, ama çözüm sürecini sonlandıran biz olamadık; çünkü çözüm sürecini bunların kötü niyeti, art niyeti gizli gündemleri sonlandırdı… Bunları gördüğünüz her yerde yakalarına yapışın, sorun, sorgulayın. ‘Çözüm sürecini bitirmek için kim size talimat verdi?’, bunu sorun. ‘Hendek ve çukurlarla ülkeyi iç savaşa sokmaya çalışma talimatını kimden aldınız?’, bunu sorun.”
Kandil’deki Teröristbaşının İddiası
İşte bu sözlerden sonra “Yeni bir çözüm süreci mi geliyor?” tartışmaları başladı.
Bu millete bir “çözüm sürecini” daha kabul ettirebilirler mi ettiremezler mi, bilemem; ama sadece 1 ay önce Kandil’deki teröristbaşı Murat Karayılan’ın, “Devlet birkaç ay önce Erdoğan’ın bilgisi dahilinde bize bir heyet gönderdi. ‘Türkiye içerisinde yani Kuzey Kürdistan’da, ateşkes ilân edin, diğer parçalarda ne yaparlarsa yapın’ dediler.” iddiasında bulunduğunu, bunun da yalanlanmadığını belirteyim.
Erdoğan’ın konuşmasına dönersek; “Çözüm sürecini sonlandıran biz olamadık. Çözüm sürecini bunların kötü niyeti, art niyeti gizli gündemleri sonlandırdı.” dediğine göre, soralım:
“Ya ‘gizli gündemlerini’ faş edip, süreci sonlandırmasalardı? Şehirleri patlayıcılarla doldurmaya, hendek kazmaya, heykel dikmeye, mahkeme kurmaya, vergi salmaya devam edecek; HDP’liler İmralı-Ankara-Kandil arasındaki postacılığını sürdürecek, İmralı’daki teröristbaşı Meclis’te yeni yasalar çıkarttıracak, hatta belki de yeni Anayasa’nın çerçevesini çizecekti, değil mi?”
Söz Pervin Buldan’da
Bu soruların ardından HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın Şubat’taki tehdidini hatırlamamak olmaz. Dedi ki;
“Çözüm sürecinde bize vadettiklerinizi yeri ve zamanı geldiğinden mutlaka açıklayacağız. Çözüm sürecinde bizlere, partimize, heyetimize neler vaat edildi, hangi sözler verildi; çözüm süreci başarıya ulaşırsa nelerin yapılacağına dair bizlere vaat edilenleri açıklamazsak namerdiz.”
Keşke açıklasa da, milletçe kimlere ne vaatlerde bulunulduğunu tam olarak öğrenebilsek!..
Ez cümle; başlı başına şu üç örnek, Türkiye’nin nasıl bir deneme tahtası haline getirildiğini ve milletimizin bekasının yap-boza çevrildiğini göstermiyor mu?
Müyesser YILDIZ
12 Temmuz 2021