Rusya, 23 Ağustos’tan bu yana Ankara’ya adeta savaş açmış gibiyken, Ankara görmezden geliyor gibi duruyor.
23 Ağustos’ta ne oldu? Ukrayna’da Kırım Platformu Zirvesi yapıldı. Bu zirveye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da katıldı; Rusya’nın Kırım’ı işgâl ve ilhakını tanımadığımızı bir kez daha vurguladı.
Bunun üzerine “Kırım Başbakan Yardımcısı” unvanını taşıyan, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Daimi Temsilcisi Georgiy Muradov’un gösterdiği tepkiyi birkaç gün önce aktardık. Türkiye’nin tavrını “rezalet” olarak nitelendiren Muradov, “Bu politika, Türkiye için ortak tarihimizin bir daha hatırlanmaması gereken zorlu sayfalarını dikkate almıyor. Bir Rus atasözünün de vurguladığı gibi, uluslararası ilişkilerde toprak ihlâli politikası izlemek, kendinizin de düşeceğini düşünmeden bir başkası için çukur kazmaya benzer. Türkiye, 15 Temmuz gecesi Türk Cumhurbaşkanı’nın darbeden kurtarılmasına Rusya yönetiminin nasıl yardım ettiğini iyi hatırlamalı.” dedi.
Ankara’nın gıkı çıkmazken Rusya’dan bambaşka bir adım geldi. Rus askeri ihracat şirketi Rosoboronexport’un Genel Müdürü, Türkiye’ye ikinci parti S-400 tedarikiyle ilgili anlaşmanın bu yıl içinde imzalanmasını beklediklerini duyurdu.
O sırada ABD ve İngiltere’nin mülteci baskısıyla uğraşan Ankara’yı, bu güçler karşısında bir de bu sıkıntıyla karşı karşıya bırakma amaçlı olduğu belliydi.
Nereden belliydi? Çünkü Ankara’nın böyle bir gelişmeden haberi yoktu. İktidara çok yakın kalemler, güvenlik kaynaklarına dayanarak şunları yazdı:
“Rusya ile görüşmelerde yeni bir durum yok. Rusya’dan böyle bir açıklamanın neden yapıldığı anlaşılmadı. Rusya’nın algı operasyonu yaptığı görüşü ağırlık kazandı. Ankara, tüm dünya ve Türkiye’de salgın nedeniyle ekonomik sorunlar yaşanırken ve ABD ile sorunlu başlıklar henüz çözülememişken, S-400 gerilimini tırmandırmaktan yana değil.”
Nihayetinde en yetkili isim Erdoğan bile konuya ilişkin soruya şu yuvarlak cevabı verdi:
“Rusya ile ilgili, ikinci paketin alımı vesaire, bu konularda bizim herhangi bir tereddüdümüz yok. Rusya ile bizim gerek S-400 konusu olsun gerek savunma sanayine yönelik olsun, birçok adımımız var. Hatta daha değişik bir alternatifi söyleyeyim. Mesela bu yangınlarda onlardan gelen Ilyushin uçaklarını kullandık. Son telefon konuşmamızda da bu konuyu görüştük. Rusya seyahatimde de bütün bunların hepsini tekrar ele alacağız.”
Kırım Ne Yana Düşer Usta?
Yeniden Kırım’a dönelim. 3-4 Eylül’de Rus güvenlik güçleri, Kırım Tatar Milli Meclis Başkan Yardımcısı Nariman Celal’in evine baskın yaptı. Celal’e destek vermek için toplanan 45 Kırım Türkü de gözaltına alınırken, Celal’le birlikte 4 lider tutuklandı.
Olayla ilgili olarak Ukrayna Dışişleri Bakanı Yardımcısı Emine Ceppar’ın ne söylediğini duydunuz mu?
“Bunu 23 Ağustos’ta düzenlenen Kırım Platformu Açılış Zirvesi’ne katılmanın intikamı olarak görüyoruz.” dedi.
Şu ana kadar gelen tepkilere bakalım.
AB, “gözaltıların siyasi güdümlü ve uluslararası hukuka göre yasa dışı olduğunu”, “yasa dışı olarak gözaltına alınan tüm Ukraynalıların gecikmeden serbest bırakılmasını beklediğini”, “Kırım’ın Rusya tarafından yasa dışı olarak ilhak edilmesini tanımadığını ve tanımayacağını” bildirdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, gözaltıları şiddetle kınadıklarını ve Rus işgâl makamlarına bu kişileri bir an önce serbest bırakma çağrısı yaptıklarını belirtip, “23 Ağustos Kırım Platformu Zirvesi’nde de bir kez daha dile getirdiğimiz üzere, Kırım Ukrayna’dır ve ABD Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğüne sarsılmaz desteğini yinelemektedir.” şeklinde konuştu.
“Ankara’dan ses çıktı mı?” diye soracak olursanız; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener şu mesajı paylaştı:
“Hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı mücadele eden Kırım Türk’ü kardeşlerimizin uğradığı haksız tutuklamaları endişeyle takip ediyorum. Nariman Celal’in bir an önce evine dönmesini ve ailesine kavuşmasını diliyorum.”
Bir de Nariman Celal’in evine baskın düzenlendiği gün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, konuyla ilgili soruya, “Kırım Tatar Milli Meclisi Birinci Başkan Yardımcısı Nariman Celal’in bu sabah Kırım’daki evine düzenlenen baskın sonrası gözaltına alınarak bilinmeyen bir yere götürüldüğünü ve henüz kendisinden haber alınamadığını öğrendik. Gelişmeleri endişeyle takip ediyor, Nariman Celal ve onunla birlikte tutuklanan dört Kırım Tatarının bir an önce evlerine ve ailelerine kavuşmalarını diliyoruz.” karşılığını verdi.
Yani Dışişleri de Akşener gibi sadece dilekte bulunabildi.
Olayın üzerinden 4 gün geçti. Bugüne kadar ne Erdoğan ne de dün televizyona çıkıp -Afganistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Suudi Arabistan’dan Mısır’la ilişkilere, Suriye’den S-400’lere- bir yığın konuda açıklama yapan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Kırım’ı ağzına alıp, “Ey Rusya” diyebildi!..
Afrin Ve El Bab Saldırıları
Rusya cephesindeki gelişmeler S-400 ve Kırım’dan ibaret değil; Suriye ve PKK/PYD boyutu da var.
Rusya’nın değil YPG/PDY’yi, PKK’yı dahi terör örgütü saymadığını vurguladıktan sonra, öncelikle Rusya Dışişleri Sözcüsü Mariya Zaharova’nın geçen Mayıs’ta, Kırım Tatar sürgününün yıldönümünde verdiği mesajı hatırlatalım. Zaharova, Türk Devletinin etnik azınlıkların savunucusu rölünü oynamasının “çok şüpheli” olduğunu öne sürdükten sonra “Biz de sizin azınlıkları kaşırız” anlamına gelen şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’de etnik, dilsel ve dini nitelikli çözülmemiş sorunlar var. Ankara’yla etkileşim kurabileceğimiz ve ortak çabalar sergileyebileceğimiz çok sayıda konu, sorun ve alan mevcut. Bu tür etkileşimde deneyim sahibiyiz; gelin bunu kullanalım ve bu tür şeylerle uğraşmayalım.”
Peki bu anlamda 23 Ağustos’tan beri neler yaşandı?
31 Ağustos’ta Rus uçaklarının ilk defa Afrin’de Türkiye destekli ve ÖSO’ya bağlı olduğu belirtilen Feylek El Şam grubuna ait bir askeri üssü bombaladığı iddia edildi.
Konu iddiayla da sınırlı kalmadı. Rus siyasetçi ve uzmanlar saldırının, “Türkiye’nin hem Suriye hem de bölgedeki politikalarına verilmiş bir cevap olduğunu” söyledi. Rus Milletvekili Yevgeniy Fedorov, “Tüm Suriye topraklarının işgâlden kurtarılmasının vakti geldiğini” belirtirken, “Türkiye’nin gerek Kırım, Ukrayna ve gerekse de diğer bölgeler üzerinde bazı iddia ve farklı niyetleri bulunuyor. Türkiye, eski Sovyetler Birliği mirasından pay istiyor. Bir anlamda bu son saldırı böyle bir şeyin mümkün olmadığı yanıtıydı.” değerlendirmesini de yaptı.
Bu olaydan kısa bir süre önce Demokratik Suriye Güçleri (DSG) görünümlü YPG/PDY’nin, Türkiye’nin Suriye’deki operasyonları üzerine, “Rusya ve ABD gibi garantör devletlerin sessizliği ve tutumlarını belirlememesi, Türk Devleti’ne cesaret veriyor.” açıklaması yapıp her iki ülkeye de “tutum sergileme” çağrısında bulunduğunu kaydetmemiz gerekiyor.
Başka ne oldu? Birkaç gün önce, Suriye’nin kuzeyindeki siyasilerden oluşan bir heyet Rusya’ya gidip Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ile görüştü. Heyetin, “Kürt meselesini gündeme getirip Suriye Anayasasında Kürtlerin haklarının tanınmasını istediği” bildirilirken Bagdanov’un, “Özerk Yönetim buraya gelip yönetiminin meşruiyetini talep ediyor; ancak daha Kürt taraflar kendi içerisinde ortak bir görüşe sahip değil. Özerk Yönetim, Rusya’ya ‘Türkleri neden kovmuyorsunuz?’ diye soruyor. Biz de, ‘Neden Amerikalılara el ele veriyorsunuz ve bazılarınız Kandil’e bağlı diyoruz?’.” şeklinde konuştuğu öne sürüldü.
Son olarak Münbiç’e, yani Fırat’ın batısına bakalım.
Hatırlanacaktır; 2019’da ABD güya buradan çekildiğinde, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “YPG’nin Kobani ve Münbiç’ten çekilmesini Rusya ile görüşeceklerini” belirtip Rusya ile imzalanan 5 günlük ateşkes sürecinde güvenli bölgede bir tane bile YPG militanının kalmasını istemediklerini açıkladı. Ancak ABD ve Rusya’nın taahhüdüne rağmen teröristler bölgede kalmaya devam etti. Sonrasında Türkiye ile Rusya burada devriye görevine çıktı. Geçen süreçte de Münbiç’teki teröristler El Bab’a çok sayıda havanlı saldırı düzenledi.
Nihayetinde dün ne yaşandı? PKK/YPG’li teröristler Suriye El Bab’daki üs bölgemize roketatarla saldırdı. Uzman Çavuş Muammer Yiğit’in şehit olduğu, dört askerimizin de yaralandığı saldırının Münbiç bölgesinden yapıldığı bildirildi.
Düne dair bir notu daha paylaşalım. İlginç bir şekilde Kırım Haber Ajansı dışında hiçbir medya kuruluşunda yer almayan bir habere göre, İstanbul’da Ukrayna Deniz Kuvvetleri için inşa edilen savaş gemisinin omurga döşeme töreni yapılmış. Törene, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oleksiy Neyijpapa liderliğinde Ukrayna Savunma Bakanlığı heyeti katılmış.
Evet, El Bab’daki üssümüze saldıran PKK/YPG’ydi; ama arkasındaki güç ya da güçler kimdir? Hele de son 15 günde yaşananlara bakınca, “tesadüf” denebilir mi?
Özellikle dış politikada burnunun ucunu görmeyen ve bir adım sonrasını hesaplamayanların yönettiği bir ülkede yaşadığımıza göre, ne yazık ki “tesadüf” olmasa gerek!..
Müyesser YILDIZ
8 Eylül 2021