Dün akşam saatlerinde 10 ülkenin Ankara Büyükelçisi bir açıklama yapıp Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması için Türkiye’ye çağrı yaptı. Bunlar Almanya, ABD, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada ve Yeni Zelanda Büyükelçileri idi. Son iki ülkeye bakınca, çağrıyı İngiltere’nin de zımnen desteklediğini düşünmek gerek.
ABD Büyükelçiliği açıklamayı internet sitesinde yayımlayarak işin öncülüğünü yaptığı mesajını vermiş oldu.
Bu sömürgeci anlayışa öfkelenmemek mümkün değildi, öyle de oldu. Sözkonusu Büyükelçiler Dışişleri Bakanlığı’na çağrılırken, Ankara’dan şu tepkiler yükseldi:
TBMM Başkanı Mustafa Şentop: “Türkiye’de ‘devam eden dava’ hakkında TBMM’de soru sormak ve görüşme yapmak bile anayasa tarafından yasaklanmışken, mahkemenin nasıl karar vereceğini söylemek başka ülkelerin büyükelçilerinin hakkı değildir; büyük bir haddini bilmezliktir. İşinize bakın.”
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül: “Anayasamıza göre, mahkemelerimize tavsiye ve telkinde bulunmak hiçbir büyükelçinin haddi değildir. Hukukun üstünlüğüne gölge düşüren şey de bu had ve hudut bilmezliktir.”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, hukuk devletidir. Büyükelçilerin yürüyen bir davada yargıya tavsiye ve telkinde bulunması kabul edilemez. Tavsiye ve telkininiz, hukuk ve demokrasi anlayışınıza gölge düşürmektedir.”
AKP Sözcüsü Ömer Çelik: “Ülkemizde görev yapan diplomatların Türk yargısını etkilemeye yönelik beyanatları kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyeti egemen bir hukuk devletidir ve Türk yargısı bağımsızdır.”
28 Şubat davası devam ederken, TBMM’de “Darbeleri Araştırma Komisyonu” kurulmuş ve o süreç de ele alınmış veya Sedat Peker’den 10 bin dolar alan bir siyasetçiden söz etiği halde bugüne kadar gidip Savcılara bilgi vermeyen İçişleri Bakanı Soylu olsa bile bu tepkiler yerden göğe kadar haklıdır, doğrudur.
Çuvala Sığmayan Mızraklar
Ya şunları nereye koyacağız?
Bizzat Erdoğan, daha dava sonuçlanmamışken, Osman Kavala için şöyle hükümler vermedi mi?
21 Kasım 2018: “Gezi olaylarında teröristlerin finans kaynağı olan bir kişi şu anda içeride. Onun arkasında kim var? Meşhur Macar Yahudisi Soros. Suçu olmayanı niçin kalksın da yargımız içeri alsın? Suçu olmayan herhangi bir şeye karışmamış olanı ne için kalksın da bizim yargımız içeri alsın?”
19 Şubat 2020: “Bunlar masum bir ayaklanma hadisesi değildir, ciddi manada perde arkasında Soros türü bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Onun da Türkiye ayağı içerideydi bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar.”
5 Şubat 2021: “Osman Kavala denen kişinin karısı da bu provokatörlerin içinde yer alan bir kadındır. Böyle nadide bir üniversitemizi, ‘Alın istediğiniz gibi karıştırın’ mı diyeceğiz?”
Yine Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın uzun tutukluluğunu eleştirdiği için Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’ndan istifa etmek zorunda kalan eski TBMM Başkanı Bülent Arınça’a tepki gösterirken, “Neymiş, filancalar filancalar, niye hala hapisteymiş. Bunları herhalde ödüllendirecek halimiz yok. Hatta daha da tabii ileri gidip bu teröristlerden birinin yazdığı kitabı herkesin okumasının tavsiye edilmesi hakikaten beni rencide etmiştir. Kitabını herkes okusun denilen kişi, elinde binlerce Kürt kardeşimin, askerimin, kanı olan bir terör örgütünün siyasetçi maskesi takmış savunucusudur.” diyen Erdoğan değil miydi?
Brunson Vak’ası
Diğer bir davaya geçelim. Erdoğan, Amerikalı Papaz Brunson’la ilgili davada da en baştan hüküm vermedi mi?
Sonrası malûm; bizzat dönemin ABD Başkanı Trump, Türkiye’yi yaptırımlarla tehdit etti. Konu, Erdoğan-Trump görüşmelerinin ana gündem maddelerinden biri oldu. O süreçte de sık sık Türkiye’de “yargının bağımsız olduğu” vurgulandı. Sonuçta Brunson tahliye edilip, ülkesine döndü. Trump da Brunson’u kabulünde, şöyle konuştu:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok iyi olduğunu söylemeliyim. Uzun süre orada kalacaktın ve son derece masum biriydin. Erdoğan, birkaç kez görüştükten sonra, en nihayetinde (serbest bırakılmanı) kabul etti. Bunu takdir ediyoruz.”
“Talimatları Verdik” İtirafı
Bir başka örnek:
15 Temmuz darbe davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan eski korgeneral Metin İyidil hakkında İstinaf’ta beraat ve tahliye kararı verilince Erdoğan, kameralar önünde şu açıklamayı yapmadı mı?
“Bu yargı camiamız için gerçekten çok çok üzücü bir adım olmuştur ve ilginç olan şey şu, tabii bunların hepsinin talimatlarını da verdik… Sağ olsun Adalet Bakanlığı’mız ve savcılarımız bu noktada adımlarını attılar ve en kısa zamanda İçişleri Bakanlığı’yla beraber yaptıkları operasyonla da yakaladılar. Tekrar kendi cezai müeyyidesi uygulanmaya başlandı. Şu anda malum içeride.”
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Mart’ta yayımladığı İnsan Hakları Raporu’nda, “Yürütmenin, yargıya müdahale ettiği” iddiasının yer aldığı bölümde, bu davanın örnek gösterilerek “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ankara Temyiz Mahkemesi’nin beraat kararını alenen eleştirmesinin ardından mahkeme İyidil’in yeniden tutuklanmasına karar verdi.” denildiğini kaydedip yargısal faaliyetlerde Almanya ile ilişkilerimizi de hatırlatalım.
Merkel’den Son Dakika Gölü
Osman Kavala açıklamasında Almanya Büyükelçisi’nin de imzası var. Onun, ve tabii diğerlerinin de, hükümetlerinin bilgisi dışında bunu yapmaları mümkün değil.
Birkaç gün önce de Başbakan Merkel Türkiye’deydi; Erdoğan’la samimi, sıcak görüntüler verdiler.
Alman muhalefet partileri, Merkel’den “tutuklu HDP’lilerin durumunu da görüşmesini” istedi. Almanya Dışişleri Bakanlığı ise Türkiye’de tutuklu Alman vatandaşlarının sayısının 10’dan fazla olduğunu duyurdu.
Erdoğan-Merkel görüşmesinden sonra ne oldu?
Gazetecilerin sorusu üzerine Merkel, “Türkiye’de tutuklu bulunan Alman vatandaşlarına da değindik, insan hakları konularına da değindik.” açıklamasını yaparken Erdoğan şu karşılığı verdi:
“Her ülkede yargı bağımsızdır. Yargının bağımsızlığını savunuyoruz. Türkiye’de de yargı bağımsızdır. Yargının vereceği veya verdiği karara benim Cumhurbaşkanı olarak müdahale etmem söz konusu değil. Yeter ki, yargının adil olduğuna hep beraber inanalım.”
Dört dörtlük; ama çok geç kalmış bir cevap!.. Neden mi?
Erdoğan, kumpasların firari savcısı Zekeriya Öz’ü talep ederken, “Almanya eğer vermezse; oldu oldu, olmadığı takdirde Almanya, bizden herhangi bir suçluyu bundan sonra Tayyip Erdoğan imzasıyla isteyemez, alamaz, vermem. Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir.” demedi mi?
Yine Erdoğan’ın, “Elimizde görüntüler, her şey var. Bu tam bir ajan terörist.” hükmünü verdiği Alman vatandaşı Gazeteci Deniz Yücel’in tahliyesi tam bir siyasal/yargısal trajedi şeklinde sonuçlanmadı mı?
G-20 Zirvesi Öncesi Aşk Olsun
10 büyükelçinin Osman Kavala çağrısının diplomatik ve siyasi yönüne gelelim.
BM Zirvesi’nde Biden’la görüşemeyince büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Erdoğan, tam da Rusya’dayken, TRT Haber iki liderin ay sonunda Roma’da yapılacak G-20 Zirvesi’nde görüşeceğini duyurdu. ABD tarafı, bunu henüz resmen teyid etmemiş olsa da Erdoğan, umutla o görüşmeyi bekliyor.
İşte bunun öncesinde, o çağrının ABD Büyükelçiliği öncülüğünde yapılmış olmasının bir anlamı olsa gerek!..
Merhum Zeki Alasya ile Metin Akpınar’ın oynadığı “Aşk Olsun” diye bir oyun vardı. Hafızam yanıltmıyorsa, karı-koca arasındaki sorunlar konuşulurken, “İlişkimizi maslahatgüzer seviyesine indirdik.” şeklinde bir replik vardı.
Düşünün, bizzat Trump “Rahibi ver” diyordu; şimdi ise muhatap Büyükelçi!..
Bu durum, Biden’ın da Erdoğan’la ilişkisini “Maslahatgüzar seviyesine indirmesine” benzemiyor mu? Ve dahi, “Önce Kavala, sonra görüşme” mesajı içermiyor mu?
Meselenin bir başka boyutu; olası görüşme Roma’da gerçekleşecek. Kavala çağrısında ev sahibi İtalya’nın Büyükelçisi’nin de imzası olması dikkat çekici değil mi? Sadece o mu? İmzacılardan Almanya, Fransa, Kanada da G-20 üyesi. Kanada ve Yeni Zelanda dışındaki diğer ülkeler de G-20’de AB şemsiyesi altında temsil ediliyor.
Keşke ülkemizde hukukun üstünlüğü tesis edilse,
Keşke bağımsız ve tarafsız yargı lafta kalmasa,
Keşke yargı, uluslararası ilişkilerde pazarlık konusu yapılmasa,
Keşke yargı fethedilecek bir yer olarak görülmeseydi de bu sömürgeci ağızlara böylesi fırsatlar verilmeseydi!..
Müyesser YILDIZ
19 Ekim 2021