Erdoğan, AKP ve medyasının gündeminde tam bir haftadır “Büyükelçiler krizi” var. ABD öncülüğünde 10 ülkenin Ankara Büyükelçisinin, Osman Kavala’nın serbest bırakılması için yaptığı çağrıyla başlayan kriz, sözkonusu isimlerin “istenmeyen adam” ilân edilmesi noktasına geldi. Bu konuda Erdoğan’ın verdiği talimatın akıbeti bekleniyor.
Büyükelçilerin çağrısına gösterilen tepkileri hatırlatalım.
O sırada Afrika gezisinde olan Erdoğan, dönüş yolunda şunları söyledi:
“AİHM bir karar almış. Bu Kavala denilen Soros artığıyla ilgili olarak Türkiye’yi adeta burada mahkum etmek istiyorlar. 10 tane büyükelçi bu açıklamayı niye yapar? Bu Soros artığını savunanlar, ‘Bunu nasıl bıraktırırız?’ gayreti içindeler. Söyledim Dışişleri Bakanı’mıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz. Türkiye’ye böyle bir ders vermek haddinize mi sizin? Kimsiniz siz?… Sen kendi ülkendeki haydutları, katilleri, teröristleri bırakıyor musun? Amerika, Almanya; hangisi böyle bir şeyi şu ana kadar yaptı? Konuştuğu zaman sana verecekleri cevap şudur, ‘Yargı bağımsızdır.’ Sizde yargı bağımsız da bizdeki yargı bağımlı mı? Bizdeki yargı, bağımsızlığın en güzel örneklerini veriyor.”
Önceki gün ise şöyle konuştu:
“Kavala dediğin Soros’un Türkiye şubesi. 10 büyükelçi onun için Dışişleri Bakanlığı’na geliyor. Bu nasıl terbiyesizliktir, siz burayı neresi zannediyorsunuz ya? Burası Türkiye, Türkiye. Burası bir kabile devleti değil, anlı şanlı Türkiye. Burada Dışişleri’ne gelip de talimat veremezsiniz. Ben Dışişleri Bakanı’ma talimatı verdim, ne yapması gerektiğini söyledim. ‘Bunların bir an önce istenmeyen adam ilân edilmesini halledeceksiniz.’ dedim.”
Protokol sırasıyla diğer yetkililerin açıklamalarını da aktaralım.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Türkiye’de ‘devam eden dava’ hakkında TBMM’de soru sormak ve görüşme yapmak bile anayasa tarafından yasaklanmışken, mahkemenin nasıl karar vereceğini söylemek başka ülkelerin büyükelçilerinin hakkı değildir; büyük bir haddini bilmezliktir. İşinize bakın.” dedi.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Anayasamıza göre, mahkemelerimize tavsiye ve telkinde bulunmak hiçbir büyükelçinin haddi değildir. Hukukun üstünlüğüne gölge düşüren şey de bu had ve hudut bilmezliktir.” yorumunu yaptı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, hukuk devleti” olduğunu, Büyükelçilerin yürüyen bir davada yargıya tavsiye ve telkinde bulunmasının kabul edilemez olduğunu vurguladı.
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin hiç kimsenin parmak sallayarak konuşmasına izin vermeyeceğini belirtip, “Yargıyı ilgilendiren bir konu… dış siyasetçilerin görevi olmadığı gibi içeride siyaset yapanların da görevi değil. Biz ağzımızı açıp Türkiye’deki yargı konusunda bir şey söylemiyoruz.” iddiasında bulundu.
AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan da bu ülke hukukuna herkesin saygı duyması gerektiğini kaydetti.
28 Şubat Örneği
Ülkemizde “yargı bağımsızlığı”, “hukukun üstünlüğü” diye diye yargının nasıl tepelendiğine dair pek çok örnek var; ama biz bir tanesine, 28 Şubat davasına bakalım.
Yargılama sürecinde AKP milletvekillerinin duruşmaları izleyip, açıklama yapmasını bir yana bırakıp, Yargıtay’ın Haziran sonunda jet hızıyla bu dosyayı karara bağlamasından sonra yaşananları hatırlatalım.
Yargıtay, 14 sanığa verilen müebbet hapis cezasını onarken, 16 isim hakkında kararı bozdu. 22 Kasım’da bu 16 ismin yeniden yargılanmasına başlanacak. Tabii, 14 isim için de henüz süreç bitmiş değil. Daha AYM ve AİHM aşamaları var.
Yani 28 Şubat da -Osman Kavala veya Selahattin Demirtaş davaları gibi- henüz bitmemiş, devam eden bir dava.
Peki durum bu iken, yukarıda büyükelçilere gösterdikleri tepkileri aktardığımız isimler, 28 Şubat hakkında neler mi söylediler?
Erdoğan, 4. Uluslararası Necmettin Erbakan ve Milli Görüş Sempozyumu’na gönderdiği mesajda, “28 Şubat döneminin evlatlarımızı maruz bıraktığı adaletsizlikleri ortadan kaldırarak, kılık-kıyafet üzerindeki yasaklara son verdik. İmam Hatip okullarının kapısına vurulan prangaları parçalayıp attık. Milletin üniversitelerini hiçbir ayrım yapmadan milletimizin evlatlarının tamamına açtık.” dedi.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 12 Eylül’ün yıldönümünde, “12 Eylül darbesinin ve onun ardılları olan 28 Şubat ve diğer darbe girişimlerinin ülkemize, demokrasimize ve insanımıza verdikleri sosyo-ekonomik hasarlar ve belki daha önemlisi demokratik ve siyasal tarihimize verdikleri zarar ölçülemez. Aradan geçen zaman içinde 12 Eylül darbecilerini yargıladık, 28 Şubat darbecilerini yargıladık, 15 Temmuz hainlerini yargıladık ve 1960 darbecilerinin astığı siyaset ve devlet adamlarımızın iade-i itibarını temin ettik.” mesajı yayımladı.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Eylül başında İmam Hatipler Kurultayı’nda, “28 Şubat döneminde, bu darbe girişiminde, bu cuntacı, vesayetçi anlayış döneminde evlatlarımıza yapılanları hâlâ zihnimiz unutmamıştır. Milletin seçtiği hükümeti vesayetle, zorbalıkla düşürdüler; imam hatip ortaokullarını kapattılar, katsayı zulmüyle milli gençliğin önünü kesmeye çalıştılar, Kur’an kurslarını işlevsiz hale getirmek istediler.” diye konuştu. Necmettin Erbakan Sempozyumu’nda da, “28 Şubat ve diğer haksızlık yapanların daima olumsuz şekilde hatırlanacağını” kaydetti.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “2023’te 28 Şubat’ı, darbeleri, vesayeti; Amerika’dan, Avrupa’dan Türkiye’ye parmak sallayanları, faiz lobileriyle bu ülkeye diz çökertmeye, bu ülkenin alnını mağlup etmeye çalışanları hep beraber yeniden yeneceklerini” bildirdi.
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nu eleştirirken, “28 Şubat zihniyeti” benzetmesini yaptı.
Yerel mahkemenin kararı açıklaması öncesinde, “28 Şubat davasında vicdanları rahatlatacak bir karar beklediklerini” duyurmuş olan AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan, Yargıtay sürecinden evvel de “dönemin Haçlı saldırısı olan 28 Şubat sürecinin demokrasiye, özgürlüğe, temel haklara, toplumun öz değerlerine karşı girişilen zorbalıklarla dolu bir utanç tarihi olduğunu” ve “28 Şubat faillerinin yargı önünde hesabının sorulduğunu” anlattı.
Görüldüğü üzere; büyükelçilere tepkide savunulduğu gibi, Erdoğan ve AKP’lilerin üzerine titrediği hiç de “yargı bağımsızlığı” değilmiş.
Öfkenin Sebebi Ne?
Öyleyse, özellikle Erdoğan’ın bu şiddetli tepkilerinin sebebi ne ola ki?
10 büyükelçinin, ülkelerinin yönetiminden habersiz ve kendi başına hareket etmediği ortada.
New York Times, bir adım öte gidip, “çağrının ardında ABD Başkanı Joe Biden hükümetinin olduğunu” öne sürdü.
AKP’de görevli, aynı zamanda iktidar medyasında yazan bir isim de açıkça, “Biden’ın 10 elçisi” ifadesini kullandı.
İçişleri Bakanı Soylu, daha iki gün önce teröristlerle mücadeleden söz ederken, “Biz onları ne görüyoruz biliyor musunuz? ABD’nin, Fransa’nın, Avrupa’nın, Batı’nın bu ülkeyi ilerlemeden yoksun bırakmak için, bu ülkenin birliğini ortadan kaldırabilmek için tuttukları hainler olarak nitelendiriyoruz. Ve biz onları tepelediğimiz zaman ABD’yi de tepeliyoruz, Batı’yı da tepeliyoruz.” dedi.
Yani, büyükelçiler bildirisini yazdıran Biden… Yani teröristlerin arkasında ABD başta olmak üzere bu ülkeler var… Ama Erdoğan, hâlâ 30-31 Ekim’de Roma’daki G-20 Zirvesi’nde Biden’la görüşmek için çabalıyor!..
Gelinen noktada; iktidara çok yakın, üstelik ABD’den yazan bir isim bile, “Erdoğan-Biden görüşmesinin olamayabileceğini” duyurmuşken, New York’tan sonra Roma’da da yeni bir hayal kırıklığı yaşamamak için Erdoğan’ın, büyükelçileri “istenmeyen adam” ilân etmeden önce Biden’ı “görüşülmeyecek adam” ilân etmesi gerekmez mi?
Değilse, hem büyükelçilere gösterilen “semeri dövmek” kabilinden tepkilerin hem de Biden’la görüşmek için sergilenen bu istek ve ısrarın gerçek sebebi, tam da bu günlerde ABD Temyiz Mahkemesi’nin verdiği ret kararından sonra yeniden görülecek Halkbank davası olmasın?!
Müyesser YILDIZ
25 Ekim 2021