10 büyükelçi “Osman Kavala serbest bırakılsın” çağrısı yaptıktan sonra Ankara, ülkemizin egemenlik haklarını canla başla savunurken, “Yargımız bağımsızdır, kimse müdahale edemez” nutukları attı.
Bu büyükelçileri “istenmeyen kişi” ilân eden Erdoğan’ın, nihai kararını açıklayacağı Cumhurbaşkanlığı Kabine toplantısından hemen önce ise iki yargı mercii sesini yükseltti.
Hakimler Savcılar Kurulu, “Son dönemde bazı basın yayın organlarında, Türk yargı sistemine yönelik eleştiri sınırlarını aşan bir takım açıklamalara yer verildiği ve bu kapsamda girişimlerde bulunulduğu gözlemlenmektedir.” tespitini yapıp bunun “Türk yargısının itibarına halel getirebilecek” bir durum olduğunu bildirdi. Ardından Anayasa’nın 138’inci maddesini hatırlatıp şunları kaydetti:
“Değinilen Anayasal ilke çerçevesinde, tüm resmi ve özel kurum ve kuruluşlar ile birey ve toplulukların yargı bağımsızlığına saygı göstererek, yargılama süreçlerine müdahale niteliği taşıyacak her türlü eylem ve söylemden kaçınması önem arz etmektedir. Kamuoyunun bilgisine saygı ile sunulur.”
Sözkonusu metinde, 10 büyükelçiye hiçbir atıf olmasa da medyamız bunu “HSK’dan 10 büyükelçi açıklaması” olarak yorumladı.
Aynı saatlerde bir kabulde konuşan Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca ise açıkça büyükelçileri hedef alıp, “Sayın büyükelçilerin sıradan bir şekilde değil de adeta örgütlü şekilde bir araya gelerek, toplu şekilde bildiri yayımlamış olmaları Türkiye’de bağımsız yargıyı, bağımsız yargı mensuplarını, tüm hakim ve Cumhuriyet savcılarını, yüksek yargı mensuplarını derinden yaralamış ve üzmüştür, infiale neden olmuştur.” dedi.
“Zararın neresinden dönülse kârdır” kabilinden, “HSK ve Yargıtay Başkanı’nın bu açıklamaları yargı bağımsızlığı konusunda bir milât olsun; artık hiçbir siyasi veya medya mensubu devam eden davalar hakkında konuşmasın, tavsiye ve telkinde bulunmasın” önerisinde bulunacaktım ki; büyükelçiler krizi aşıldıktan sonra dün şunlar oldu:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, mahallelerdeki metruk binaların yıkımı için, “Sen gece yık. Mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin… Çünkü o bina orada durdukça, o binada uyuşturucu kullanılıyor. O bina orada durdukça,o binada asayişsizlik yapılıyor… Gece yarısı dozer gelsin, yıksın. Kim yıktı; biz nereden bilelim.” şeklinde, “yargının üzerinden uzun atlama” anlamına gelen bir çözüm buldu.
Bahçeli De AYM’yi Kapattı
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin Lideri Bahçeli de, partisinin Meclis Grup toplantısında, 10 büyükelçiyi eleştirirken, “yürüyen bir yargısal sürece müdahil olmaya teşebbüs etmek gibi bir skandala imza attıklarını” vurguladı.
Ancak, hemen ardından, davası devam eden Osman Kavala için, “Soros’un kuryesidir. Gezi Parkı olaylarının finansörü, azmettiricisi, kışkırtıcısı; 15 Temmuz’da İstanbul Büyükada’da yuvalanan casusların irtibat ve ilişki ağı içinde yer alan şüpheli ve şaibeli bir kişidir.” hükmünü verdi.
Konuşmasının ilerleyen bölümlerinde de bir yandan yine Büyükelçilere Anayasa’mızın 138’inci maddesini hatırlattı, öte yandan Kavala için öneride bulunurken, henüz hakkında bir hüküm verilmemiş olduğunu şöyle itiraf etti:
“Bu Sorosçu’nun mahkemesi karara bağlanır ve hüküm verilirse, önce cezasını Türkiye’de çekmesi, sonra da vatandaşlıktan çıkarılarak 10 büyükelçiden birisinin ülkesine gönderilmesi artık milli bir zarurettir.”
Bahçeli’nin en dikkat çekici sözleri ise en yüksek yargı organı Anayasa Mahkemesi hakkında oldu. Hangi kararlarını beğenmediğini sıraladıktan sonra bir kez daha AYM’nin kapatılması çağrısında bulundu.
Ya AKP de, yıllık denetim raporlarıyla yolsuzlukları ortaya çıkaran Sayıştay’ın kapatılmasını isterse?!.. Veya CHP, “Şu şu kararlarını beğenmiyorum, Yargıtay kapatılsın” derse?!..
İşte cihana meydan okuyan “yargı bağımsızlığı” ve “hukukun üstünlüğü” nutukları, 24 saat içinde, böyle yerle yeksan edilmiş oldu. Artık kim inanır ki?!
Bahçeli Hukukçulara Şu Çağrıyı Yapmıştı
Bahçeli’nin, 10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, Erdoğan’ın hukuksuzluklarına dikkat çekerken yaptığı bir çağrıyı hatırladım.
“Hukuk adamları, hukuksuzluk karşısında suskun kalmamalıdır.” demişti.
Yakın zamanda Türk yargı sisteminde iki büyük olay yaşandı.
İlki; İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın önce Yargıtay üyesi yapılması, ardından 1 ay içinde -Yargıtay’da tek bir dosya açmamışken- AYM üyeliğine seçilmesiydi.
Büyükelçileri kınama yarışına giren HSK ve Yargıtay ile AYM’yi yerden yere vuran Bahçeli’den bu konuda tek bir cümle duyduk mu?
İkinci olay çok daha sıcak. İki dönemdir MHP kontenjanından HSK üyesi seçilen Hamit Kocabey 15 gün önce sürpriz bir şekilde istifa etti. Bunu da, “HSK üyeliği görevimden Genel Başkan’ımız Sayın Devlet Bahçeli ile yaptığımız istişare sonucu istifa etmiş bulunmaktayım. Hayatımız boyunca bulunduğumuz noktada hiçbir yanlışa göz yummadık. Gelinen aşamada verdiğimiz kararın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.” şeklindeki bir paylaşımla duyurdu.
Kocabey’in istifasıyla ilgili birçok iddia ortaya atıldı. Ancak HSK, Yargıtay ve Bahçeli’den yine hiç ses seda çıkmadığı gibi, istifanın işleme konması için Erdoğan-Bahçeli’nin önceki günkü görüşmesi beklendi.
HSK’nın büyükelçilere yönelik olduğu belirtilen açıklamasında, “Türk yargısının itibarına halel gelmesi” ifadesi vardı.
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca da geçen hafta, “Yargıyı yıpratmanın kimseye bir faydası olmadığını” söylemişti.
Şu olan bitenler; “Türk yargısının itibarına halel getiren” ve “yargıyı yıpratanların” gerçekte kimler olduğunu göstermiyor mu?
Müyesser YILDIZ
27 Ekim 2021