10 Büyükelçinin “Osman Kavala serbest bırakılsın” çağrısından sonra yaşanan kriz sonuçlandığında, iktidar medyası zafer ilân ederken Amerikan medyası, “Erdoğan krizden kaçtı, geri adım attı” iddiasında bulundu.
Erdoğan, ABD medyasının bu manşetlerine, “Ben nasıl geri adım attım? Ben taarruzdayım. Benim kitabımda geri adım atmak yok.” sözleriyle tepki gösterdi.
Yok, konumuz büyükelçiler krizi değil; Erdoğan-Biden görüşmesi “Godot’yu bekler” gibi beklenirken, Biden’ın bu arada yaptığı bir başka görüşme.
1 aydır Erdoğan ve Biden’ın yarın Roma’da başlayacak olan G-20 Zirvesi’nde bir araya geleceği anlatılıyordu.
Üç gün önce Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, “İlave ikili görüşmelere son halini vermek için üzerinde çalıştığımız programla ilgili aldığım notlara göre yerimiz var.” diyerek Erdoğan’la görüşmeyi araya sıkıştırmaya çalıştıkları mesajını verdi.
Dün itibariyle de olası görüşmenin Roma’da değil, Pazar günü Glasgow’da başlayacak bir başka zirveye bırakıldığı anlaşıldı.
Biden’ın Avrupa ziyaretine eşlik edecek olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, “Biden ile Erdoğan’ın Glasgow’da görüşmesini bekliyorum. Şu anda bunu teyit edemem, ancak şu anki beklenti bu.” açıklamasını yaptı.
Yani görüşme kesin değil, beklenti var!..
Ankara’nın sözde “dost ve müttefiki”, Erdoğan’a randevu vermek için böyle ipe un sererken bu süreçte gerçekleşen bir görüşmeye; Biden’ın, “resmi davetli” olarak 12 günlüğüne ABD’ye giden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Fener Rum Patriği Bartholomeos’u ayağının tozuyla kabul etmesine gelelim.
Sözkonusu ziyaretin anlam, önem ve içeriğini üç gün önce “Lozan çatır çatır çiğnenirken” başlığıyla yazdık.
Bizim dışımızda olayı, iki gün önce Aydınlık Gazetesi, “Bir içişlerimize karışma hamlesi daha… Kahvaltı masasında Lozan’ı çiğnediler”, Yeni Mesaj ise “Patrik devlet peşinde” başlıklarıyla aktardı.
Dün de Cumhuriyet Gazetesi’nde Birol Güger, Biden’ın Patrikhane politikasını özetleyip, “Biden, Lozan’a aykırı şekilde ‘ekümenik’ olarak nitelemekte ısrar ettiği Patrik Bartholomeo’yu Beyaz Saray’da ağırladı. Bugünlerde pek de önemsenmeyen bu ziyaret, yaklaşmakta olan yeni bir krizin işaret fişeği olabilir.” uyarısında bulundu.
Bunlar dışında, ne “yerlilik ve millilikte” mangalda kül bırakmayan yöneticilerden ne de medyadan ses çıktı.
Erdoğan’ın Kitabında Geri Adım Atmak Yok Mu?
“Benim kitabımda geri adım atmak yok.” sözünden hareketle; Erdoğan’ın, Patrikhane ve “ekümeniklik” konularındaki politikalarını hatırlayalım mı?
ABD Ankara Büyükelçiliği’nin Aralık 2004’teki resepsiyonuna Fener Rum Patriği Bartholomeos “Ekümenik” unvanıyla davet edilirken, yaklaşan AB Zirvesi öncesi Türkiye’nin “ekümenliği” tanıması talepleri yoğunlaşmıştır.
İşte o günlerde Erdoğan’ın bu konudaki düşüncelerini, o vakitler Başbakanlık Başmüşaviri olan Yalçın Akdoğan’ın “Tarihe Düşülen Notlar-17 Aralık AB Zirvesinin Perde Arkası” adlı kitabından aktaralım.
Akdoğan, “Sorun içerde ve dışarıda farklı algılanıyordu. İçerdeki milliyetçi dalga, bu konuyu ‘kesinlikle kabul edilemez’ bulurken, dışarıda çok masum ve engellenmesi anlamsız bir konu olarak görülüyordu. Erdoğan, meseleye hukuki bağlamda bakmaktan yanaydı. Erdoğan’a göre, her ülkenin kendine özgü hassasiyetleri vardı ve hükümetler bu hassasiyetleri gözardı edemezdi.” tespitlerini yaptıktan sonra Erdoğan’ın iki televizyon programında yaptığı şu açıklamaları paylaştı:
“Bizim şu anda vatandaşımız durumunda olan bir insanın böyle bir sıfatı olmadığı halde böyle bir sıfatın dışarıdan verilmesi suretiyle davetler çıkarılmasını yanlış buluyoruz. Bunu yanlış bulduğumuzu da çıkardığımız bir genelge ile bütün kamudaki temsilcilerimize bildirdik. Bu Lozan’da belirlenmiş bir statüdür. Lozan’da belirlenen statü, bize buna uymayı gerektiriyor. Dolayısıyla karşımızdakiler de buna uymak zorundadır. Buna uymadıkları zaman anlaşmayı onlar ihlâl etmiş duruma düşerler. Bunu şimdi uygulamaya kalkanlar, ülkemde bunu tartışma konusu haline getirme durumunda kalanlar samimiyetle değil, art niyetli davranıyorlar.”
“Bizim anayasamızda böyle bir unvan belirtilmemiştir, buna siyaset gömleği giydirdiğimiz zaman tamamen siyasallaştırılıyor. Bunun daha ilerki bir süreçte gündeme gelmesi, ‘Kaparım götürürüm’ demeye geliyor. Ülkemde her inanç sahibine aynı mesafedeyim. Hangi düşüncede olursa olsun herkese karşı biz, devlet olarak sorumluluğumuzun, mesuliyetimizin bilinci içinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu tür tartışmaların açılmasını, ülkemizdeki huzuru sarsacak bir adım olarak görüyoruz ve inanıyorum ki, zaman içinde bütün bunlar yerli yerine oturacaktır.”
Nasıl “Yerli Yerine Oturdu”?
Peki Erdoğan, “Böyle bir sıfatı yok. Lozan’da statü belli. Bu tür tartışmalar ülkemizdeki huzuru sarsar.” dedikten sonra bu önemli konu, geçen süreçte nasıl “yerli yerine oturtuldu” veya -bir başka ifadeyle- kim geri adım attı?!
Tek bir örnek:
Erdoğan’ın Mayıs 2010’daki Atina ziyaretinde, dönemin Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, Fener Rum Patriği Bartholomeos’u “ekümenik” olarak tanımladı. Bu ifadenin kendisini rahatsız edip etmediği sorulan Erdoğan da, “Hayır. Ecdadımızı rahatsız etmemiş, beni de rahatsız etmiyor.” karşılığını verdi.
Durum bu olunca, şimdilerde Bartholomeos’un ABD’de “ekümenik” olarak ağırlanmasını, Erdoğan ve AKP’nin görmezden gelmesine şaşılır mı?
Ya -en azından bu konuda görüşünü halen değiştirmediği bilinen- AKP’nin ortağı MHP’ye ne demeli? Şunları söylemediler mi?
“Zaaflar ortaya koyduğunuz takdirde küçük ülkeler dahi Türkiye üzerinde büyük cesaretlerle büyük sözler söyleyebilirler.”
Devlet Bahçeli, 9 Aralık 2004
“Ekümeniklik denilen bu konumu elde etme sevdasıyla yanıp tutuşan Patrikhanenin siyasi amacı şudur: İstanbul Ortodoks dünyasının merkezi olacak, Bizans rüyası gerçekleşecektir.”
Semih Yalçın, 11 Temmuz 2012
“Erdoğan, aradan geçen süre içinde ABD’ye taahhüt ettiği gibi; Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, Patrikliğin ekümenik olması için mesai harcamıştır.”
Devlet Bahçeli, 21 Mayıs 2013
“Bilinmelidir ki, Fener Rum Patriğinin sözde Ekümenik unvanı devletimizin kurucu anlaşması Lozan’a tamamen aykırıdır… Biz; Ekümenik’i bilmeyiz, Papaz okulundan anlamayız; son yurdumuzda meydanı boş bulan misyonerlerin, diyalogcuların, görünmez kilise havarilerinin tezgâhına katiyen düşmeyiz.”
Devlet Bahçeli, 2 Aralık 2014
Öyleyse, şimdi MHP’nin bu suskunluğunun sebebi nedir?
ABD’nin “ekümenikliği”; Erdoğan’ın ifadesiyle, resmen ve alenen “kapıp götürdüğünü” görmüyorlar mı?!
Müyesser YILDIZ
29 Ekim 2021