İçeriğe geç

Mesele “Muhtıra” Mı Montrö Mü?

4 Nisan’da aralarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmış isimlerin de bulunduğu 104 emekli amiral, “Montrö Sözleşmesi’ne sahip çıkılsın”, “TSK’da yeni tarikat yapılanmalarına izin verilmesin” diye açıklama yaptığında Ankara’daki havayı hatırlayalım.

Neye göre, nasıl belirlendiği anlaşılamadan bu açıklamada ismi olan 10 emekli amiral apar topar gözaltına alındı.

Aynı gün Erdoğan şöyle tepki gösterdi:

Biz bu amirallerin, diplomatların ve diğerlerinin son dönemde Suriye’den Libya’ya, Doğu Akdeniz’den Ege’ye, Kıbrıs’tan Karabağ’a kadar verdiğimiz mücadelelerin hiçbirinde bir araya gelerek ülkeleri için destek bildirisi yayımladıklarını görmedik. Yine bunları FETÖ’cü hainlerin başlattıkları 15 Temmuz darbe girişimine karşı milletimizin yanında yer alırken de görmedik… Geçmişi darbeler ve bildirilerle dolu bir ülkede bir gece yarısı 104 emekli amiralin böyle bir girişimde bulunması asla kabul edilemez. Bunun adına ifade özgürlüğü diyemeyiz. İfade özgürlüğü, ‘aksi hâlde’ diyerek başlayan ve ülkenin seçilmiş yönetimini darbeyle tehdit eden cümleleri de kesinlikle kapsamaz. Emekli amiral sıfatıyla da olsa böyle bir girişim kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik bir bühtandır. Bu yöntem ve bu tarz ifadeler dünyanın her yerinde demokrasiye, hukuk devletine, millî iradenin üstünlüğüne saldırı olarak kabul edilir ve aynı şekilde muameleye maruz kalır… Milleti ve milletin seçtiği yönetimi tehdit etme cüretini gösterenlere hadlerini yine milletimizle birlikte göstereceğiz.”

Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Bunlar okumuş, yazmış insanlar. Yaptıkları işin nereye varacağını bilmek zorundalar. Dolayısıyla bunun bedeli neyse ödeyecekler… Haddini aşan bir bildiri. Mekanizma nasıl oluştu, onu anlamaya çalışıyoruz. Bunun arkasında ne var? Başka şeyler olabilir, başkaları bundan örnek alabilir.” deyip, “bildirinin, TSK’nın moral ve motivasyonunu bozmak anlamına geldiğini, düşmanı sevindirmekten başka işe yaramadığını” vurguladı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, soruşturmanın devam ettiğini, bildiriyi yayımlayanların tüm irtibatlarını ortaya çıkardıklarını belirtip, “Eleştirebilirsiniz, ama gece yarısı dönüp bize ültimatom veremezsiniz, verdirtmeyiz. Zihinlerinde en ufak böyle bir şey varsa darmadağın ederiz.” ifadelerini kullandı. Soylu, “açıklamanın uluslararası bağlantısıyla” ilgili “birtakım tespitleri olduğunu” da ekledi.

İktidar medyasının attığı manşetlere ise hiç girmeyelim.

Bunların hepsi bir yana; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde belki de ilk kez, devam eden bir soruşturmayla ilgili olarak Yargıtay ve Danıştay Başkanlıkları basın açıklaması yapıp, “bu tür girişimlere karşı yargı kurumlarının gereğini yerine getirmeye devam edeceğini” bildirdi.

O Gün Ne Oldu?

Ülkemizde artık sıradanlaştığı üzere böylesi siyasi, medyatik, hatta en yüksek yargı nezdindeki “hüküm”den sonra gözaltındaki isimlerden en azından birkaçının tutuklanması gerekirdi, değil mi?

Hayır, bir “sürpriz” yaşandı ve 4 günlük gözaltı süresi bir 4 gün daha uzatıldı… Bu arada medya “bilgilendirilmelerinde” frene basıldığı görüldü… Sonrasında da gözaltındaki 10 emekli amiral adli kontrol tedbiriyle serbest bırakıldı

Emekli amirallerin gözaltı süresinin uzatıldığı gün önemli bir telefon görüşmesi gerçekleşmişti.

Görüşenler Erdoğan ve Putin’di. Cumhurbaşkanlığı Twitter hesabından yapılan paylaşımda görüşmenin içeriğine dair ayrıntılı bilgi verilmezken Kremlin, iki liderin Ukrayna’nın güneydoğusundaki Donbass bölgesindeki durumu konuştuğunu, ayrıca Kanal İstanbul projesiyle ilgili planların ele alındığı bölümde Putin’in, “bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması için 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin hükümleri uyarınca belirlenen Boğazlar rejiminin korunmasının önemini vurguladığını” duyurdu.

Putin’in Montrö mesajının, emekli amirallerle ilgili süreç üzerinde bir etkisi olmuş mudur olmamış mıdır, bilinmez; ama o dönemde Erdoğan ve Putin’in muhabbeti tartışılmaz noktadaydı.

Bugün Ne Oluyor?

Ya bugün?

ABD-NATO-AB’nin Ukrayna gerekçesiyle Rusya’yı çevreleme faaliyetleri alabildiğine hızlanmış, Ankara da bu konuda net olarak Batı Bloku’nun yanında yer almış durumda.

Olası sıcak bir gelişmeden ilk etkilenecek ise biziz; Karadeniz, dolayısıyla Montrö.

İşte tam bu süreçte; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, tam 8 ay sonra emekli amiraller iddianamesinin” tamamlandığını ve haklarında 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası istendiğini açıkladı.

Asıl dikkat çeken ise, dün vurguladığımız gibi, henüz Mahkeme tarafından kabul edilmediği halde, bu “iddianame”nin sızdırılmak suretiyle kamuoyunun bilgi ve tartışmasına açılması oldu!..

Tesadüf bile olsa manidar bir zamanlama, değil mi?

Şimdi bir de Erdoğan’ın Montrö ile ilgili sözlerini hatırlayalım.

2019’da, “Montrö Antlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir? Acaba bunu hiç düşündünüz mü?” sorusunu yöneltti.

2020’de, “Montrö’yü hiç kafaya takmayın ya. Montrö sadece Boğaz’ı bağlar. Kanal İstanbul, Montrö kapsamında değildir.” dedi.

Emekli amirallerin Montrö açıklamasının ardından da özetle şunları söyledi:

Hiç şüphesiz boğazların kontrolünü uluslararası bir komisyon yerine pek çok sınırlamayla da olsa Türkiye’ye bırakan bu sözleşme, dönemin şartlarında önemli bir kazanımdır… Her şeye rağmen Montrö’nün ülkemize sağladığı kazanımları önemli görüyor ve daha iyisi için imkân bulana kadar bu sözleşmeye bağlılığımızı sürdürüyoruz… Montrö Sözleşmesi’nden çıkmayla ilgili hâli hazırda ne bir çalışmamız ne de böyle bir niyetimiz vardır. Ama gelecekte bu ihtiyaç ortaya çıkarsa, ülkemizi dahi iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekinmeyiz. Bunları da uluslararası anlaşmaya veyahut da tartışmaya açarız.”

Öyle veya böyle, Montrö’nün tartışılacağı günlere girdiğimize göre; Türkiye’nin tapu senedi Lozan’ın devamı olan bu sözleşmeye sahip çıkan emekli amirallerin yargılanması, kimleri sevindirip kimlerin elini güçlendirir?!

Müyesser YILDIZ
9 Aralık 2021

Kategori:Uncategorized