İçeriğe geç

Bir Zamanlar Uçakla 100 Kilo Dolar Götürülüyordu… Şimdi 100 Bin Doz Aşı!..

AKP’de Erdoğan’dan sonra ikinci isim olan Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, hafta sonu Kilis’te ekonomiye ilişkin dikkat çekici değerlendirmeler yaptı.

Türkiye’nin üreterek büyümesini sürdüreceğini ve ekonomide asla dışa bağımlı olmayacağını söyleyen Kurtulmuş, “Türkiye ihracat yapacak, istihdamını attıracak, alın teriyle kazandığı dolarlar üzerinden de Türkiye’nin döviz ihtiyacını karşılayacak. Ele güne avuç açarak, Türkiye dışarıda dolar dilenen ülke asla bir daha olmayacaktır. Bir daha IMF gibi kuruluşlarının kapısına giderek, Türkiye kendi bağımsızlığını riske eden birtakım ekonomik reçeteler peşinde asla koşmayacaktır.” dedi.

20 yıldır iktidardalar. Ne var ne yok satılmış, tarım-hayvancılık bitirilmiş, ülke ithalat cenneti olmuş, gençler gözünü yurt dışına dikmiş, binlerce doktorumuz gitmiş, Devletin kefen parası uçmuş, sıra vatandaşın yastık altındaki kefen parasına gelmiş; bize anlatılan Nasreddin Hoca’nın borcunu ödemek için bulduğu formül:

Diken alacağım, onları koyunların geçtiği yerlere dikeceğim. Yünleri dikenlere takılacak, ben yünleri toplayacağım sonra onları ip yapıp pazarda satacağım ve borcumu ödeyeceğim.”

Bilmem, Kurtulmuş ecek-acak” ile o kurtuluş tablosunu çizerken gülen oldu, Kurtulmuş da, “Hazır parayı gördün gülüyorsun.” dedi mi?!

Dolar Dilenilmiyorsa Bunlar Ne?

AKP Genel Başkanvekili Kurtulmuş’un, “Türkiye dışarda dolar dilenen ülke asla bir daha olmayacaktır.” sözlerine geçelim.

Doğru, IMF kapısına gidilmiyor; ama artık ekonomilere doğrudan sadece IMF eliyle müdahale edilmiyor ki!.. Emperyalistler aynen vekalet savaşlarında olduğu gibi, ekonomide de keklik” veya “truva atı” gibi vekil ülkeler kullanıyor.

Ankara’nın düne kadar “düşman” saydığı ülkelerle birdenbire muhabetti üzerine yapılan yorumlara bakın.

İsrail basını, “Türkiye şu anda ekonomik krizin içinde… Politika değişimi, ekonomik gerilemeden kaynaklanıyor.” diye yazmadı mı?

İran medyası; Erdoğan’ın “ekonomik krizden çıkmak ve İsrail yanlısı lobiler aracılığıyla gelecek seçimlerde görevde kalmak istediğini” öne sürmedi mi?

Erdoğan’ın “özbeöz kardeşi” Katar’ın Dışişleri Bakanı bile, “Türkiye’nin yaşadığı ekonomik zorluklardan ortaya çıkacak fırsatları değerlendirmek istediklerini” söylemedi mi?

Keza yeni kardeş” Birleşik Arap Emirlikleri yetkilileri, Türkiye Varlık Fonu’yla birkaç fırsat” hakkında görüştüklerini belirtirken, “Yatırım için harika zaman. Zayıf lira büyük fırsat.” demedi mi?

Ve sadece üç gün önce ABD merkezli CNN, “Türkiye’deki ekonominin giderek güç kaybettiğini”, “Erdoğan’ın ekonomik kriz sonucu koltuğunu kaybetmek istemediğini” ve “Arap ülkelerinden gelebilecek milyarlara güvendiğini” iddia etmedi mi?

Hepsi bir yana; Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin ay başındaki Londra çıkarmasının sebeb-i hikmeti turistik gezi miydi?

70 Cente Muhtaç Olmak veya Gökten Ne Yağar

Bilmeyenler veya unutanlar için bir hatırlatma: 1980 darbesinden önce dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Türkiye’nin 70 cente muhtaç olduğunu söylemişti.

Bu söz, merhum Demirel ve Ecevit arasındaki siyasi tartışmalarda hep gündeme geldi. Bir defasında Ecevit, Demirel’i “ülkeyi 70 cente muhtaç etmekle” suçlayınca da Demirel şu karşılığı verdi:

Şu anda 70 cente değil, bir cente muhtaç durumdayız. 100 cent olsa ne olacak, kullanamadıktan sonra.

Bu nottan sonra Erdoğan’ın son 4 aydaki bazı temas ve açıklamalarına bakalım.

Macaristan Başbakanı Orban’la yaptığı toplantıda, “Mevcut rakamlar ticaret hacmimizin yılsonu itibarıyla, gerçi bizde 3 milyar dolar gibi gözükse de değerli dostum 4 milyar diyor, biz de gökten ne yağar ki, yer kabul etmez diyoruz ve bununla beraber yola devam edip ilk etapta ikili ticaretimizde inşallah 6 milyar doları yakalamayı hedefliyoruz.” dedi.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’le görüşmesinde, ikili ticaret hacminde hedefin, “20 milyar doları yakalamak olduğunu” söyledi.

Türkmenistan’la ticaret hacmimizi ilk planda 5 milyar dolara çıkarmak için gerekli adımların atılacağını açıkladı.

Arnavutluk’la ticaret hacmimizin geçen sene 853 milyon dolar seviyesine ulaştığını, şimdi 1 milyar doları yakalamayı hedeflediklerini bildirdi.

Sırbistan’la ticaret hacmimizi 2 milyar dolar seviyesine taşıdıklarını, hedefin 5 milyar dolar olduğunu kaydetti.

El Salvador’la, ticaret hacminin 2020’de 27 milyon doları aştığını, 2021’de ise 50 milyon dolara yaklaştığını belirtip şu hedefi koydu: “Bu rakamı ilk etapta 100 milyon dolara, önümüzdeki beş yıllık sürede de inşallah 500 milyon dolara çıkaralım istiyoruz.”

Ukrayna’yla 7.5 milyar dolara ulaşan ticaret hacmimizi 10 milyar dolara yükseltmeyi değerlendirdiklerini ifade etti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nden 10 milyar dolarlık yatırım sözüyle döndü.

Ve son olarak dün gittiği Kongo’da şöyle konuştu:

Salgın öncesinde, 2018 yılında 36,5 milyon dolar olan ticaret hacmimizi neredeyse ikiye katladık. 250 milyon dolar olan hedefimize doğru yürüyoruz. İnşallah bu rakama en kısa zamanda ulaşacağımıza inanıyorum.”

Damlaya damlaya göl olur misali, değil mi?

Durum bu iken; Erdoğan’ın sık sık “Milli gelire göre, dünyanın en fazla insani ve kalkınma yardımı yapan ülkelerden biri” olmakla övündüğünü kaydedelim.

Türk Modeli Yardım

Yardım” demişken, Erdoğan’ın dün Kongo’ya nasıl bir yardımda bulunduğunu duymuşsunuzdur; “Koronavirüs aşısı hibesi için gerekli çalışmaları yaptık. 100 bin doz aşıyı beraberimde getirdim. Ayrıca ilave olarak Sağlık Bakanlığı’mız bu gece veya yarın 1 milyon doz Sinovac ve 100 bin doz TURKOVAC aşısını yine gönderecekler.” dedi.

İşte bu da bana bambaşka bir yardım olayını hatırlattı. Neyi mi?

2011’de Libya’da iç savaş başlatıldığında, Türkiye’nin taahhüdünde bulunduğu 300 milyon dolarlık yardımın bir bölümünün dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere yetkililerimiz tarafından uçakla götürülüp elden verilmesini…

Dönemin Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil bu durumu “Türk modeli” olarak nitelendirirken, yine dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da şunları anlattı:

Libya’daki Ulusal Geçiş Konseyi’ne üç ayrı 100 milyon dolar sözü verdik. Biri TİKA bütçesinden proje finansmanı şeklinde. İkinci 100 milyonluk dilim kredi olarak nakit. Maaş dağıtımı gibi öncelikli konularda kullanıldı. Üçüncü 100 milyonluk dilim ise yine kredi ve gıda, ilaç, yakıt gibi ihtiyaçlar için verildi. Karşılığında Libya’nın Türkiye’deki hesaplarını teminat olarak aldık. Bu rakamdan çok yüksek hesapları var. Sayın Davutoğlu gittiğinde paranın çoğu dağıtılmıştı. Aslında hepsini birden istediler, ama ben, ‘uçak düşer müşer’ diye vermedim. Çünkü yüz milyon dolar nakit yaklaşık bin 100 kg. Önce on milyon dolar gönderdik, 100 kg. tutuyordu. Sonra üç kez 30’ar milyon dolarlık dilimleri burada teslim ettik.”

Bu olaya ilişkin bir başka not; birkaç yıl sonra CHP’li Sezgin Tanrıkulu, verdiği bir önergeyle Davutoğlu’na şu soruları yöneltti:

– 30’ar milyon dolarlık üç ayrı dilimde Türkiye’de teslim edildiği açıklanan paralar Libya’daki Ulusal Geçiş Konseyi’nin hangi yetkilisine veya yetkililerine teslim edilmiştir?

– Gerek Türkiye de gerekse Libya da muhaliflere teslim edilen paraların teslimleri karşılığı düzenlenen resmi tutanakların nüshaları devlet arşivlerinde midir? Tutanakların arşiv belge/ sayı numaraları nelerdir?

– Önce Libya’ya uçakla gönderilen 10 Milyon dolar tutarındaki para ile Türkiye’de muhaliflere sonradan 3 partide teslim edildiği açıklanan 90 Milyon dolar tutarındaki paraların teslimatlarının gerçekleştirilmediği ancak teslim edilmişler gibi kamuoyuna gösterildiği iddiası doğru mudur?

– İddia doğruysa, 100 Milyon dolar tutarındaki nakit para nerededir? Kimin veya kimlerin veya hangi kurumun hangi banka/bankalardaki hesap/hesaplarına yatırılmıştır?

– 2011, 2012 ve 2013 yıllarında Libya’ya uçaklarla muhaliflere teslim edilmek üzere gönderilen para miktarları ne kadardır?

– Tüm para gönderimleri ile ilişkili resmi tutanaklar devlet arşivlerinde kayıt altına alınmışlar mıdır?

Sahi, ne oldu o paralar?

Ve, gerçekte, şimdi yaşadığımız sıkıntıların sebeplerinden birisi de bu har vurup harman savurmalar değil midir?!

Müyesser YILDIZ
21 Şubat 2022

Kategori:Uncategorized