İçeriğe geç

Biden “Ankara’yı Ziyaret Etmek İçin Sabırsızlanıyorum” Der mi?

ABD/NATO ile Rusya’nın şimdilik Ukrayna üzerinden yürüttüğü kanlı savaşın 15’inci günündeyiz. ABD Başkanı Biden, hem öncesinde hem savaş sürecinde önde gelen dünya liderlerinin hemen hemen tümüyle görüştü. Ancak Türkiye gerek NATO müttefiki gerekse Karadeniz’in “kilit ülkesi” olduğu halde nedense Erdoğan’ı hiç aramadı. Neyse ki, bugün telefonla görüşecekleri açıklandı.

Krizin başından beri Biden, Türkiye ile en fazla Savunma ve Dışişleri Bakanlarını muhatap kıldı. Son olarak ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman geldi; İstanbul’da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Ankara’da da Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal’la görüşüp gitti.

Sherman, ülkemizden ayrılmadan önce bir televizyona verdiği röportajda ise “Türkiye’nin sergilediği liderlik ve NATO müttefiklerine sunduğu yoğun destek için minnettar” olduklarını belirtti, savaşla birlikte gündeme gelen Montrö Antlaşması konusunda şunları söyledi:

Türkiye Montrö’yü uygun şekilde uygulayacaktır. Karar alma süreçlerinde Türkiye oldukça şeffaf davrandı. Hiç kimse Boğazlar’ın böylesi bir savaşın parçası haline geldiğini görmek istemez. Bizim Türkiye’ye güvenimiz tam.”

Balyoz Kumpasında Denizciler Niye Hedefti?

Ya Türk Milleti’nin ABD’ye güveni tam mı?” diye sormamıza herhalde gerek yok!..

Pek çok örneği var da, yardım/yataklık yaptıkları Balyoz kumpasını hatırlasak yeter. CIA’cı Henry Barkey’in, “Türk Ordusu’nu kafesledik” dediği bu kumpası kurbanlarının büyük bölümü Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personeliydi.

Neden? Çünkü ABD öncülüğündeki emperyalistler denizcilerimizin Akdeniz’de Kıbrıs’a, Ege’de adalarımıza, Karadeniz’de de Montrö’ye sahip çıkmalarından alenen rahatsızdı.

Peki bu denizleri kendi “gölleri” yapmaktan vazgeçtiler mi? Asla!..

Akdeniz ve Ege’de epey mesafe aldılar. Sıra şimdi Karadeniz’de.

Ankara’nın Montrö Duruşu

Ve bilindiği gibi, Karadeniz’in kilidi de Montrö Antlaşması.

Şimdi Ukrayna savaşından sonra Ankara’nın bu konudaki duruşuna bakalım.

Erdoğan, savaşın dördüncü gününde, “Montrö Sözleşmesi’nin boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi, krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız.” açıklamasını yaptı.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Montrö Antlaşması önemli. Bu konuda Ukrayna Büyükelçisinin de bir talebi olmuştu, ama anlaşmadaki hükümler çok açık ve çok net. Türkiye bu anlaşma hükümlerini net bir şekilde kararlılıkla takip etmektedir. Bugüne kadar da böyle oldu. Bundan sonra da bu anlaşma hükümlerine Türkiye harfiyen riayet ediyor, edecek.” dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Montrö Sözleşmesi’nin tüm taraflar için şeffaf bir şekilde uygulanacağını” söyledi.

AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, Türkiye’nin “Montrö’de durması gereken yerde durduğunu” bildirdi.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik de, Bütün dünyanın en çok tartıştığı konu, Montrö Sözleşmesi’nin nasıl uygulanacağıdır. Türkiye bunu savaş olarak tanımladı. Birincisi Montrö’nün objektif hükümleri ne içeriyorsa uygulanacaktır. Türkiye’nin takdirine bağlı hükümler varsa, Türkiye hiçbir şekilde savaşı derinleştirecek bir tutum içine girmeyecektir. bilgisini verdi.

Özetle; Ankara şu ana kadar cümleten Montrö’ye sahip çıktı.

Ancak beraberinde şu garabete tanık olduk.

Geçen yıl 4 Nisan’da, “Montrö’ye sahip çıkılsın” açıklaması yapan, aralarında eski Deniz Kuvvetleri Komutanlarının da bulunduğu emekli amirallerin Adliye’ye çağrılarak ifadelerinin alınmasına başlandı.

Dava ne, niye ifadeleri alınıyor – biliyorsunuz: AKP ve medyası, o açıklamayı “muhtıra” saydı da ondan.

Oysa, bırakın Anayasal bir hakkın kullanılmasını, en basitinden durup dururken yapılmış bir açıklama değildi.

Taa Erdoğan’ın Aralık 2019’da Kanal İstanbul’a sahip çıkarken, “Bir İstanbul Boğazımız var. Siz Independenta olayını unutuyor musunuz? Hepsinden öte Montrö Anlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır ne kaybettirmiştir? Bunu hiç düşündünüz mü? demesiyle başlayan bir süreçti.

Emekli amirallerin o açıklamayı yapmasından sadece 10 gün önce de TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi savunurken, bir soru üzerine, Erdoğan’ın “İstanbul Sözleşmesi’nden kararname ile çekildiği gibi, Montrö’den ve diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebileceği” görüşünü savunmuştu.

Şuraya geleceğiz; Çelik’in ifadesiyle, Montrö bütün dünyanın en çok tartıştığı konu” haline gelmiş ve Ankara da eğer samimiyetle bu antlaşmanın önemini anladı ise, en azından Karadeniz’de gözü olan ele güne karşı, emekli amiraller hakkındaki o davanın geri çekilmesi gerekmez miydi?

Çekmek ne kelime; AKP Sözcüsü Ömer Çelik davayı şu sözlerle sahiplendi:

Hükümete posta koyar gibi bir şey yayınladılar. ‘Montrö ile ilgili hassasiyet göstermiştik, işte çıktı’ diyorlar. Montrö ile ilgisi ne? Bir gece yarısı mantığıyla geçmişteki o muhtıraları hatırlatır şekilde planlanmış şekilde plan ortaya koyacaksınız, Montrö ile ne ilgisi var? Birileri çıkıyor, TSK adına emekli olduğu halde hak ve yetkileri gasp etmeye çalışıyor. Kriz zamanlarında en önemli şey, eleştiri yapacaksınız tabi ki, ama Türkiye’nin pozisyonunu desteklemektir. Sürekli siyasi sabotaj içinde davranmanın alemi yok.”

Bu durumda Ankara’nın Montrö hassasiyeti konusunda soru işaretleri doğmaz mı?!

O Öneriyi Hatırlıyor musunuz?

Hatırlatmamız gereken başka detaylar da var.

Urayna krizinin hızlandığı Şubat ayının başında, bu konuda ABD adına strateji geliştiren ABD’nin eski Avrupa Kuvvetleri Komutanı Ben Hodges’in, “Biden’a tavsiyelerini” paylaştık. Örneğin şunları söylemişti:

Ukrayna bir ada değil, Karadeniz’de. Tüm Karadeniz bölgesi için bir stratejinin olmayışı, Karadeniz’in anahtarını elinde tutan Türkiye ile ilişkilerimizin iyi olmayışının nedenlerinden biri. Ve eğer Türkiye onları sürüncemede bırakmayacağımıza dair bize daha çok güvenseydi, Montrö’yü uygulamak konusunda daha sıkı davranırlardı, Ruslara problem yaratmak konusunda da…

Bence korkunç bir hata olan bir şey yaptık, o da IŞİD’le savaşması için YPG’yi silahlandırmaktı. Kısa bir süre için mantıklıydı, ama teknik bir çıkar uğruna stratejik bir müttefikle ciddi bir probleme neden oldu. IŞİD, Birleşik Devletler için varoluşsal bir tehdit değil, ama Rusya öyle… Erdoğan rejimi medya konusunda ve çeşitli başka şeylerde berbat, ama stratejik olarak, haritayı ve stratejik çıkarları düşünürsün, kimin Başkan veya Başbakan olduğunu değil. Eğer Karadeniz’i haritanın ortasına koyarsanız, Türkiye’ye bambaşka bir şekilde bakmaya başlarsınız. İran’a karşı bir tampon ve İslami aşırıcılığa karşı bir tampon, Çin’le rekabet etmemize yardım ediyor, Avrupa ve Avrasya arasındaki Doğu-Batı ekonomik koridoru tam olarak Karadeniz’den geçmeli… Türkiye tabii burada anahtar… Ve Rus turizmine ve ticaretine o kadar bağımlılar ki, Rusya’ya Boğazlar veya Karadeniz’deki başka şeylerde daha çok kafa tutmaları durumunda şu an bizim onlara yardım edeceğimize güvenmiyorlar…”

Yarın Başkan’ın bir mikrofonun önüne çıkıp yapması gereken… üçüncü şey; ‘Başkan Erdoğan’ı Ankara’da ve önümüzdeki 3 ay içinde ziyaret etmek için sabırsızlanıyorum.’ demesi.”

Aynı generalin 2019’da da, S-400 kriziyle ilgili olarak, “Bu konu çözümlenecek… Günün sonunda Türkiye ekonomik geleceğinin Batı’ya bağlı olduğunun, Türk ekonomi modelinin Batı ekonomi modeli olduğunun bilincinde… Sonunda aklı selim galip gelecektir.” iddiasında bulunduğunu kaydedelim.

Evet, Ukrayna kriziyle birlikte ABD/AB, bir iktidar yazarının ifadesiyle, “‘Otokrat’ Erdoğan iddiasından ‘Sözünün eri’ Erdoğan övgüsüne” geçti!.. Bugün de Biden arayacak…

Biden, Amerikalı emekli General Hodges’ın tavsiyesine uyup, “Sizi ziyaret etmek için sabırsızlanıyorum.” der veya Erdoğan’ı Beyaz Saray’a davet ederse hiç şaşırmayalım!..

Müyesser YILDIZ
10 Mart 2022

Kategori:Uncategorized