İçeriğe geç

Türkiye’nin AB’ye “Niyet Mektubunu” Hangi Büyükelçilik Yazmıştı?

Geçen hafta bugün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 6 muhalefet partisinin 28 Şubat’ta açıkladığı bildiriye ilişkin ilginç bir iddiada bulundu.

Doğrudan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alan Soylu, şunları söyledi:

İlk 6’lı masa toplantısından sonra sen, beraber oluşturduğunuz o hepinizin tutanak altına almaya çalıştığı bildiriyi hangi büyükelçiliğe düzelttirmeye gönderdin? Biraz edebin varsa bunu açıkla. Eğer kendilerine biraz saygıları varsa, o masadaki diğer 5 kişi de Kılıçdaroğlu’na, ‘Benden sonra, bizden sonra hangi temsilci ile bunu bir büyükelçiliğe gönderdin, bunu redakte ettirdin?’; kendilerine, kendilerinin sorumlu olduğu tabana ve bu aziz milleti en ufak bir saygıları varsa sorsunlar. Bu ülke öyle büyükelçilere beline kadar eğilip, onların efendilerine uşaklık yapanları çok görmüştür. Bu ülke Avrupa’nın, Amerika’nın tezgâhlarıyla, oyunlarıyla vesayet kuranları çok görmüştür. Bu ülke, bu ülkenin birliğini ve beraberliğini bozmak için elinden geleni yapanları çok görmüştür.”

Tabii CHP, Soylu’ya sert sözlerle tepki gösterdi.

Ancak ilginçtir; şu ana kadar ne Erdoğan ne de MHP Lideri Devlet Bahçeli, Soylu’nun bu iddiasını sahiplenip gündeme taşıdı.

Oysa, örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde teröristlerin işe alındığını öne sürdüğünde, hem Erdoğan hem de Bahçeli Soylu’yu desteklemiş, hatta Bahçeli, Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınıp yargılanmasını istemişti.

Erdoğan ve Bahçeli’nin sessizliğine karşılık Soylu, 6 partinin bildiri metninin bir büyükelçiliğe gönderildiği iddiasını iki gün sonra biraz daha ete-kemiğe büründürdü. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Kılıçdaroğlu’nun “bir büyükelçisinin” sözkonusu metni götürdüğünü belirtti ve “Bu iki büyükelçiden hangisi satış yaptı? Kime sattı?” sorularını yöneltti.

Ardından da sustu. O sustu, ama iktidar yazarları işin peşini bırakmadı. Metni götüren ismin CHP’li Ünal Çeviköz, metnin götürülenin ise ABD veya İngiltere Büyükelçisi olabileceğini öne sürüp muhalefete şu suçlamayı yönelttiler:

Açıklamazlarsa, aslında büyük bir skandala imza atılmış ve bu iddiayı kabul etmiş olurlar. Çünkü bu sessizlik, muhalefet partilerinin iradelerini ve yularlarını bir başka ülkeye teslim ettiklerinin tescili anlamını taşır.”

Oysa Erdoğan’ın da sık sık vurguladığı gibi, biliyoruz ki, “iddia sahibi, iddiasını ispatla mükelleftir”.

İddia sahibi kim? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı. Elinde her türlü imkân var. Bu bilgiyi illegal yöntemlerle edinmiş bile olsa gereğini yapmalı, çünkü sözkonusu olan vatan ve hepimizi ilgilendiriyor. Yani, henüz gereğini yapmadığı, Sedat Peker’den ayda 10 bin dolan alan siyasetçi işini çok çok aşan bir olay!..

Neyse ki, aynı iktidar yazarı önceki gün şu bilgiyi paylaştı:

Öğrendiğim kadarıyla Bakan Soylu günlerdir dillendirdiği bu konuyu netleştirip, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masa bildirisini gönderdiği AB ülkesi büyükelçisinin kim olduğunu açıklayacak. Tabii bilgi ve belgeleriyle. Sayın Soylu’nun bununla birlikte ‘suç duyurusunda’ bulunması da beklenebilir. Ama Soylu suç duyurusunda bulunmazsa, Cumhuriyet Başsavcıları ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı re’sen soruşturma başlatabilir, CHP Genel Başkanı’ndan bu konuda bilgi ve belge isteyebilir. Partiler bu bilgileri vermek zorunda. Çünkü yine Siyasi Partiler Kanunu’nun 102. Maddesi’nde, ‘İstenen bilgileri vermeyen siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması’ için dava açılabileceği belirtilmekte. Yani Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı böyle durumlarda o siyasî partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için Anayasa Mahkemesi’nde re’sen dava açabilir. Türk hukuku biraz karışıktır ama Soylu’nun peş peşe yaptığı açıklamalar ilginç bir noktaya doğru evrilmekte.”

Şems”in Suçu

Evet, “Bakalım Bakan Soylu, bilgi/belgeleriyle açıklayacak, suç duyurusunda bulunacak ya da savcılar soruşturma başlatacak mı – ve sözkonusu iddia nereye evrilecek?” diye sorup bir başka konuya geçelim.

Yine geçen hafta Erdoğan’a anasını-babasını, çocuklarını kurban edecek kadar bağlı olan ve ilişkilerini “Mevlana-Şems” aşkına benzeten işadamı Ethem Sancak, “Bu millet Tayyip Erdoğan’ı seçti. Tayyip Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıydı. Aslında Amerika’nın desteğiyle geldik iktidara.” iddiasında bulundu.

AKP, Sancak’ı hemen, kesin ihraç talebiyle disipline sevk etti, o da istifasını verdi.

Garip bir olay; çünkü Erdoğan BOP Eşbaşkanı olduğunu defalarca söylemiş, keza MHP Lideri Bahçeli de -Cumhur İttifakı’na katılana kadar- her fırsatta bunu dillendirmişti. Dahası, İşçi Partisi (şimdiki Vatan Partisi), AKP’nin kapatılması istemiyle dava açtığında, önceliği “BOP eşbaşkanlığına” vermişti.

AKP’yle ilgili iddialar bundan ibaret değildi. Yeniçağ’dan Arslan Bulut başta olmak üzere çok sayıda yazar, partinin tüzük ve programının ABD’den gönderilen memorandumla hazırlandığına, iktidar olunduktan sonra da bunların harfiyen yerine getirildiğine dikkat çekip, “Bütün bu faaliyetler, TCK’nın 302 maddesi kapsamına girmektedir. AKP, program ve tüzük itibarıyla CFR memorandumunu esas alarak kurulmuş, dış kaynaklı bir partidir, kapatılmalıdır.” demişti.

Ethem Sancak vakasından anlaşılan o ki, AKP’nin tarihinin hatırlatılması pek de istenmiyor!..

20 Yıl Önceki Skandal

Ancak bizim, özellikle İçişleri Bakanı Soylu’nun CHP-Büyükelçilik ilişkisine dair iddialarından sonra hatırladığımız, 20 yıl öncesine ait çok somut bir olay var.

Bilindiği gibi, AKP İktidara geldiğinde Erdoğan yasaklı olduğu için Başbakanlığa Abdullah Gül getirildi. Erdoğan, sadece Genel Başkan olduğu halde Beyaz Saray’da ağırlandı. Keza AB’den müzakere tarihi almak için hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde tura çıktığında Başbakan gibi karşılandı.

İşte Erdoğan o ziyaretler sırasında AB Dönem Başkanı Danimarka’ya da gider. Daha önce bu ülkeye giden bakanlarımıza uygulanmayan VIP protokolü Erdoğan’a uygulanır. Ancak Erdoğan – ilerleyen yıllarda Obama’nın isteği üzerine NATO Genel Sekreteri olmasını desteklediği– Başbakan Rasmussen’den beklediğini alamaz. Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesinden söz etmeyen Rasmussen, “Hükümete iletin, bu demokratik reform planlarınızı zirve öncesinde bize bir mektupla bildirsinler.” der.

Dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış da, Rasmussen’in istediği mektubun hazır olduğunu belirtip şunları söyler:

Sayın Rasmussen 9-10 Aralık’ta Brüksel’de toplanacak Genel İşler Konseyi toplantısı öncesinde bu mektubun yollanmasını istedi. Bu tarihten önce yollayacağız… Üzerine yalnızca bir kapak yazısı yazacağız. Takvimi, planı ve hangi süreçlerde uygulanacağı bellidir bunların. Mektubu ben ya da Başbakan yollayacak.”

Sonra ne mi olur?

O günlerde Ankara’ya gelen dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, bu mektubu önceden görmek ister. Ancak mektup metni Straw’a yetiştirilemez, o gittikten sonra İngiliz Büyükelçiliği’ne ulaştırılır.

Bu arada Başbakan Gül ve Dışişleri Bakanı Yakış imzalı mektup, diplomatik kanalla Rasmussen’e gönderilirken, aslı da aynı gün Kopenhag’a giden Erdoğan’a verilir.

Mektupta, 3-4 Aralık’ta Meclis’e iki uyum paketi gönderildiği vurgulanırken, ikinci pakette işkence davalarında zaman aşımını kaldıran hükümlerin yer aldığı” yazmaktadır. Oysa pakette böyle bir düzenleme yoktur.

Hatayı fark eden Danimarka, “Bu hata nereden kaynaklanıyor, hangisi doğru? Bu mektubu 15 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarına vereceğiz.” uyarısında bulunur.

Paniğe kapılan Dışişleri Bakanlığı, bir yandan hatanın nereden kaynaklandığını araştırırken, öte yandan İngiltere Büyükelçiliği’nden yardım ister – hem de elektronik posta yoluyla.

İngiliz Büyükelçiliği’nden gelen cevabi mesajda; işkence konusunda önceki paketlerle yapılanların anlatılması ve hükümetin kararlılığının vurgulanması” tavsiye edilmektedir.

Dışişleri Bakanlığı bu defa Danimarka Büyükelçiliği ile temasa geçip, “Söz konusu bölüm geçerli değildir, metinden çıkarılsın.” şeklinde bir not gönderirken, konunun gayrı resmi tutulmasını da rica eder.

Hasılı; o cümlenin metne İngiltere tarafından konduğu ortaya çıkar!..

Diyeceğimiz; İçişleri Bakanı Soylu, muhalefet partilerinin büyükelçiliklerle ilişkisini takip edip sorgularken, acaba AKP’nin defterlerinin de açılabileceğini bilmez mi? Yoksa bunu mu istiyor? Eğer öyleyse neden?

Müyesser YILDIZ
4 Nisan 2022

Kategori:Uncategorized