Erdoğan, Haziran sonundaki Madrid Zirvesi’nden bu yana “YPG/PYD ve FETÖ”nün NATO kayıtlarına “terör örgütü” olarak girmesini sağladıklarını anlatıyor.
Örneğin 15 Temmuz’daki İstanbul mitinginde, şöyle konuştu:
“FETÖ, terör örgütü olarak uluslararası kayıtlarda var mıydı? Yoktu. Sadece PKK, Avrupa Birliği kayıtlarında vardı. Bu son NATO zirvesinde, YPG’yi, PYD’yi, FETÖ’yü NATO’nun kayıtlarına girdik. Dedik ki ‘Bu bizim kırmızı çizgimizdir. FETÖ’yü buraya terör örgütü olarak gireceksiniz. PYD’yi gireceksiniz, YPG’yi gireceksiniz. Aksi takdirde bizden ‘olur’ alamazsınız.’ Ve girdiler. Olay bu.”
MİT Formülü
Tabii ki gerçek bu değil, ama yine de kanıtlarını sunalım.
11 Temmuz’da Hürriyet’tin eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Madrid’de Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO Genel Sekreteri Stoltensberg hakemliğinde yaptığı görüşmeler sırasında ipler kopmak üzereyken, MİT Başkanı Hakan Fidan’ın bulduğu, “İsveç ve Norveç[herhalde Finlandiya’yı kastediyor]adı geçen bu örgütlere ‘Terör örgütü’ demesin, ama bunlara hiçbir yardım sağlamayacağı konusunda güvence versin ve bu anlaşma metnine girsin.” şeklindeki “formül” sayesinde “Türkiye’nin Batı dünyasında kalmasının sağlandığını” öne sürdü.
Demek ki, neymiş? Bırakın NATO’yu, zaten üç ülke arasında imzalanan muhtırada da görüldüğü üzere İsveç ve Finlandiya bile “YPG/PYD ve FETÖ”ye terör örgütü saymamış. Dahası bunu MİT Başkanı önermiş.
NATO Daha Ne Desin?
Bugüne kadar yalanlanmayan o iddiaya itibar edilmezse; NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in 14 Temmuz’da Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı şu açıklamaya bakalım.
“Üçlü muhtıra halka açık. Herkes okuyabilir. Her ne konuda anlaştılarsa orada yazıyor. Ne eksik ne fazla. PKK, AB’ye göre terörist bir örgüttür. PKK İsveç, Finlandiya ve tüm AB üyelerince terörist kabul ediliyor.”
Stoltenberg’in söylediklerinin açılımı şuydu: “Bu muhtıra üç ülke arasında imzalandı, NATO’yu ilgilendirmiyor… İsveç, Finlandiya ve tüm AB üyeleri PKK’yı terörist örgüt kabul ediyor.”
Hani nerede PYD/YPG ve FETÖ?!
Stoltenberg, bir kaç gün sonra ise açık açık, “Üçlü mutabakat zaptı bir NATO belgesi değil, kolaylaştırılmasına yardımcı olduğumuz bir belgedir.” dedi.
NATO’nun Patronuna Bak
Haydi Ankara’nın çok değer verip güvendiği Stoltenberg’i de geçelim, Madrid Zirvesi’nden sonra NATO’nun patronu ABD’nin tavrından örnekler verelim.
Mâlum; gündemde YPG/PYD terör örgütlerine yönelik Suriye operasyonu var. Eğer bunların terör örgütü olduğu NATO belgelerine girdiyse, ABD’nin operasyonu desteklemesi gerekir, değil mi?
Ama desteklemiyor; “Türkiye’nin kuzey Suriye’ye düzenleyeceği bir operasyondan ötürü derinden endişeliyiz. Böyle bir operasyonun istikrarı zedeleyeceğine, sivil halkın hayatını tehlikeye sokacağına inanıyoruz. Uluslararası Koalisyon’un IŞİD’e karşı savaşını tehlikeye düşüreceğini açıkça beyan etmek isteriz.” diyor.
Ya, geçtiğimiz günlerde MİT’in Suriye’de düzenlediği SİHA operasyonu ile etksiz hale getirilen bazı teröristler için ABD Merkez Komutanlığı’nın (CENTCOM) önce İngilizce, bir gün sonra da Türkçe taziye mesajı yayımlayıp, bu teröristleri “kritik savaşçılar” olarak nitelendirmesini nereye koyacağız?
Ki, bu rezaletten birkaç gün evvel de Suriye Haseke’deki CENTCOM Komutanı Michael Corella, teröristbaşı Ferhat Abdi Şahin (Mazlum Kobani) ile toplantı yapıp, “uluslararası koalisyon güçleri ve ABD ordusunun, Kamışlı’nın doğusundan Irak sınırına kadar olan bölgeyi Türkiye’nin operasyonundan koruyacağını” taahhüt etmişti.
Kendilerini Yalanlıyorlar
Peki tüm bu gerçekler ortada olduğu halde, Erdoğan iki gün önce TRT ortak yayınında neler anlattı?
Yine sözkonusu terör örgütlerinin NATO kayıtlarına girdiğini öne sürüp bunun Madrid Zirvesi’nin “en önemli sonucu” olduğunu vurguladı.
Ardından İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin kesinleşmediğini, Madrid’dekinin onama değil bir davet olduğunu, iki ülkenin sözkonusu terör örgütlerine yönelik tavrının izleneceğini hatırlatıp, “Tabii sadece olay İsveç, Finlandiya değil. İsim vererek söyleyeceğim, maalesef Almanya da böyle, Fransa böyle, İngiltere böyle, İtalyaböyle. İskandinav ülkelerinin hemen hemen tamamı böyle.” tespitini yaptı. Madrid Zirvesi’nde bu durumu liderlere söylediğinde de “güldüklerini” belirtip, “Bu eğer böyle gitmezse kusura bakmayın, önümüze bu geldiği anda bizim bir parlamentomuz var, parlamentomuz bu işe olumlu bakmaz” dediğini kaydetti.
ABD’nin YPG/PYD’ye desteği konusunda da, “Buradan çekilmesi lazım… Binlerce TIR silah, mühimmat, araç gereç Amerika buraya yığdı, hâlâ yığmaya devam ediyor. Biz bunu Trump’a da söylemiştik, şimdi aynı şekilde Biden’a da söyledik. Ama bu konuda maalesef hâlâ olumlu bir adım atılmış değil. Temenni ederiz ki, bu ısrarlarımız karşısında olumlu adımları atarlar.” şeklindeki temennilerini tekrarladı. CENTCOM’un taziye mesajı için, “Tabii bu ilk değil. Amerika bunları birçok kez yaptı. Zaten Amerika’nın kendi yetiştirmeleri… Hâlen bu eğitim verme çalışmaları maalesef devam ediyor.” dedi.
Bugün ise Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “CENTCOM’un yaptığı kabul edilemez. Bu da ABD’nin terörle mücadeledeki samimiyetsizliğine güzel bir örnektir.” açıklamasını yaptı.
Şu tablo ve sözler; yetkililerimizin “Madrid’deYPG/PYD ve FETÖ”nün NATO kayıtlarına terör örgütü olarak girmesini sağladıkları” iddiasının bizatihi kendileri tarafından yalanlanması, milletimizin yine aldatılması değil de nedir?
Bay Kemal’e Düşen Görev
Şuraya geleceğiz:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı bir paylaşımda; “Daha NATO’daki imzanın mürekkebi kurumadan Finlandiya ve İsveç’ten gelen skandal açıklamalar, Erdoğan’ın yine hiçbir şey alamadan imza attığını gösterdi.” dedikten sonra Erdoğan’a şu çağrıda bulundu:
“Çık ve de ki, ‘Ben imza attım, ama muhalefet bunun onaylanmasını parlamentoda engelleyecek, kendi grubumda da bu konuda kontrolüm tam değil.’”
Gidişat ve Erdoğan’ın tavrı ortada olduğuna göre; Kılıçdaroğlu’nun bir video yayını veya 6’lı masanın bir bildirisi ile evvel emirde TBMM’de İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini kesinlikle engelleyecekleri sözünü vermeleri gerekmiyor mu?
Müyesser YILDIZ
27 Temmuz 2022