Erdoğan’ın, Tank Palet Fabrikası’nda düzenlenen AKP’nin değil devletin töreninde, ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştirmesi yani siyasi bir konuşma yapması, Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları’nın da o sözleri alkışlaması tartışılıyor. Ancak tartışılan, üniformalı askerlerin alkışından çok Kılıçdaroğlu’nun bu olaya gösterdiği tepki!..
Kılıçdaroğlu’na ilk cevap, Saray’dan veya MSB’den önce AKP Sözcüsü Ömer Çelik’ten geldi. Çelik, Kılıçdaroğlu’nun TSK’ya saldırıp komuta kademesine hakaret ettiğini ve Yunan siyasetçilerin dilini kullandığını savunup şiddetle kınanmasını istedi.
Dün ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da Kılıçdaroğlu’nun TSK komuta kademesine hakarette bulunduğunu belirtip şöyle konuştu:
“Bu hakaret milletimizi, bizleri incitmiştir ve şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri’mize yapılan bu hakaret, kabul edilemezdir. Ya kişisel bir ruh sağlığı problemi var ya da obüslerin ortaya koyduğu gelişmişlikten ve TSK envanterine girmesinden kaynaklanan birilerinin hazımsızlığının sözcülüğü vardır. Bu kadar açık ve net. Bizim ordumuz, şanlı bir ordu ve bugün dünyanın dört bir yanında hem ay yıldızlı bayrağımızı, tarihimizi, bütün geleneklerimizi; TSK’nın şanına, görev bilincine ve anlayışına hem Türk milletinin ahlâk ve karakterine göre yürütmektedir. Onun için bu değerlendirmeleri kabul etmiyoruz, yok sayıyoruz ve bu değerlendirmeleri yapanlara iade ediyoruz.”
Bu Yapılanlar Neydi?
Türk Ordusu sadece bugün değil, tarih boyunca şanlı oldu.
Ama bir dönem geldi ki, kâh “askeri vesayeti” ortadan kaldırma, kâh PKK ile “açılım-saçılım” sürecini hayata geçirme, kâh Türkiye’yi ayağındaki “prangalardan” kurtarma gerekçeleriyle Yunan ordusunun bile yapmayacağı aşağılamalara maruz kaldı.
O dönem hangi dönem; gayet iyi biliyoruz, değil mi?
Peki şimdilerde Kılıçdaroğlu’nun TSK’ya “hakeretlerinin” kendilerini “incittiğini” ifade eden Bakan Soylu, bunlar yaşanırken nerede durup neler söylüyordu?
Ana başlıklarıyla hatırlayalım.
Fetullah Gülen’in, hakkında “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım. Ben zannediyorum kalkarlar da.” dediği 2010’daki Anayasa değişikliğini, “Bütün Türkiye bu anaysa değişikliğine ‘hayır’ dese bile ben ‘evet’ diyeceğim.” sözleriyle sahiplenip 12 Eylül’de kullanacağı “evet”in, hayatının en onurlu oyu olacağını açıkladı.
Bu Anayasa değişikliğinin önemi şuydu: “Kenan Evren ve arkadaşlarını yargılayacağız.” vaadinin altından yargının A’dan Z’ye “FETÖ”ye teslim edilmesi çıkmış, bu sayede de Türk Ordusu’nun komutanlarına kumpaslar kurulmuş; askerler sanık, PKK’lılar tanık yapılmıştı!..
Geçen Ağustos’ta “FETÖ’nün prensi” olduğu belirtilen gazeteci Mehmet Gündem ve eşi Edirne’den yasadışı yollarla Yunanistan’a kaçmaya çalışırken yakalandı.
Yıl 2009; Ergenekon kumpasları başlamış. O vakitler Demokrat Parti Genel Başkanı olan Süleyman Soylu, işte bu Mehmet Gündem’e verdiği uzun röportajda özetle şunları anlattı:
“Ergenekon örgütü iktidarı milletten alma girişimidir, her yerde izi var. Devlet yıpranmıştır, bu haliyle adım atamaz. Bir numaraya ulaşılmazsa, bu davanın başlangıcıyla sonu arasında fark olmaz. Ergenekon davası darbeleri de içine alan tarihî hesaplaşmanın önünü açmalı, Türkiye’nin karanlık dönemleri aydınlatılmalı… Ergenekon davası, Türkiye’nin hukuk imtihanıdır; sulandırılmamalı, siyasallaştırılmamalı… TSK’yı Ergenekon konusunda beklenilenden daha net ve daha cesur buldum. Asker de her şey açığa çıkarılsın, suçlular gizlenmesin diyor.”
Yıl 2011; adeta Genelkurmay’ın kapısına dayanan, şimdi firari olan savcı görünümlü Zekeriya Öz’ü şöyle övdü:
“Burada, herkesin huzurunda, Savcı Zekeriya Öz’e; milletim adına, geleceğim adına, çocuklarım adına, ülkemin yarınları adına minnettarım ve müteşekkirim… Sadece kendisine değil, arkadaşlarına da. Bizim hayallerimizi altüst etti. Bizim geçmişte yaşadığımız meselelerdeki bütün kara tablolarımızı bertaraf etti.”
Yıl 2013; Silivri çadır mahkemelerindeki haksız-hukuksuz yargılamaları, “Ülkenin hakimine savcısına güvenmeyenler, bütün dünyaya Türkiye’yi Taksim’de şikayet ettikleri gibi, yarın Ergenekon davası üzerinden de şikâyet etmeye çalışacaklar.” ifadeleriyle savundu.
Jandarma’daki “Balyoz” Tasfiyeleri
Devran döndü, “FETÖ” ile ortaklık bozuldu… Askerler beraat etti, emekliye ayrılanlar görevlerine döndü.
Artık İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla bağlı olan Jandarma Genel Komutanlığı’nda işbaşı yapan askerlerin başına ne geldi? Kısa bir süre sonra kademe kademe tasfiye edildiler.
Burada biz susup sözü yeni AKP’li Mehmet Ali Çelebi’ye bırakalım. 2018’de Jandarma’daki bu tasfiyeler ve yeni tarikat yapılanmalarını gündeme getirince Soylu’dan şu cevabı aldı:
“Kahraman Jandarmamıza Meclis kürsüsünden iftira atan, terörle mücadelemizi etkilemeye çalışan Mehmet Ali Çelebi ihanet içerisindedir. Bir dönem şanlı ordumuzda maalesef görev yapan bu fersude, benzer görevleri yapıp Milletimizi katleden şerefsiz fetöcüler gibi davranmaktadır.”
Emekli Amiraller “Edepsiz” miydi?
Çok uzağa gitmeye gerek yok; aralarında Kuvvet Komutanlığı’da yapmış emekli amiraller Nisan 2022’de, “Montrö delinmesin, TSK’da yeni tarikat yapılanmalarına izin verilmesin.” dediğinde, Soylu’nun yanı sıra, kendisine bağlı Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Twitter hesaplarından yapılan şu paylaşım, şanlı Donanmamıza hakaretin daniskası değil miydi?
“Biz buradayız! Devletimize, Milletimize, demokrasiye ve hükümetimize sonuna kadar sadık ve bağlıyız. Sebepsiz bahane ve hezeyanlar üzerinden yapılan açıklama tam manasıyla; Geçmişte taşıdıkları sıfatların, devletin ve Milletin verdiği şerefin farkında olmayanların demokrasiye, hukuka, devletimize ve milletimize karşı yaptıkları edepsizliktir.”
Ha, bugün “şanlı ordumuzun” değerini anladılarsa ne âlâ… Yok, mesele “Kendi komutanlarımıza laf söyletmeyiz.” ise, sıkıntımız daha da artarak devam edecek demektir!..
Net Soru: Alkış Doğru mu Yanlış mı?
Bu konuda iktidar medyasının hâli de evlere şenlik.
Erdoğan’ın, hakkında “Ahmet Bey gereğini yapıyor.” dediği Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan dün, birkaç yıl önce Malatya’da Erdoğan’ı alkışlayan dönemin 2. Ordu Komutanı İsmail Metin Temel’e, “Apoletlerini sökeceğim.” şeklinde tepki gösteren dönemin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin, sonradan bunu “hata” olarak kabul ettiğini hatırlattıktan sonra sözü son olaya getirip şu çıkarımda bulundu:
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Bizim millet, üniformasıyla görev yapan generallere laf saydırılmasından hiç hazzetmiyor. Ağza ne geldiyse söylenmesini hoş karşılamıyor. Haklılığa, haksızlığa falan da bakmıyor. Türk Ordusu’nun generallerinin, komutanlarının siyaset arenasının söz düellolarına kurban edilmesinden memnun olmuyor. Bunu bir yiğitlik olarak görmüyor.”
Hakikaten öyle olsa Türk Ordusu öyle kolay Silivri’de kafese tıkılıp tasfiye edilebilir, AKP de her seçimden birinci parti çıkabilir miydi?!
İktidarın gazetesi Sabah’ın Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu ise Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın alkış sahnesine açıklık getirebileceğinin altını çizip şunları yazdı:
“Komutanların, CHP genel başkanını ilzam eden sözleri ne alkışlamaları mümkündür ne de siyasetin tartışma alanına girecek duruş sergilemeleri. Belli ki konuşmanın, yerli ve milli savunma sanayindeki gurur verici gelişmelere değinilen ve bu başarıdan duyulan memnuniyetle sınırlı bölümü alkışla dışa vurmuştur. Yoksa siyasi polemiğe müsait kısımlarda komutanlar, tasdik veya tepki makamı değildir! Bir başka bakış açısı ile ele alındığında ise ‘alkışlanabilecek bir başarıda’ duyarsız kalınması da komutanlar üzerinden direnç gelişmekte olduğu dedikodusunun türetilmesine ve abes yorumlara da yol açabilecektir”
Alkış onun da içine sinmemiş olmalı ki, bu izahla durumu kurtarmaya çalışmış. Erdoğan’ın konuşmasının en sonunda alkışlasalar, dediği belki doğru olurdu. Oysa hepimiz hangi cümlelerin ardından alkışladıklarını gördük!..
Müderrisoğlu, Bakan Akar’ın alkış sahnesine açıklık getirmesini isemişti ya; Akar bugün Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat’a o törenin kendi bakanlıklarının bir faaliyeti olduğunu, hatta Erdoğan’ı da kendilerinin davet ettiğini ve yoğun programına rağmen icabet ettiğini anlatıp şöyle konuştu:
“Töreni müteakip yakışıksız, temelsiz, tutarsız birtakım açıklamaları hayretle izledik. Bir ordu, komuta yapısı ve kuvvet yapısından oluşur. Bunlar birbirinden ayrılmaz bir bütündür… Anlamsız bir bahaneyle komuta kademesini hedef almak, haksız ve ölçüsüz açıklamalarla kendi siyasi polemiklerine konu etmek kabul edilebilir bir davranış değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her zamankinden daha fazla yüksek moral ve motivasyona ihtiyaç duyduğu bir dönemde yapılan bu tür açıklamalar, gerçekten ordumuza yapılabilecek en büyük kötülüktür. En azından şehitlerimizin ruhuna, gazilerimize ve Mehmetçiğin kahramanlık, fedakarlık ve emeğine saygısızlıktır. Kınıyoruz.”
Lafı dolandırmaya gerek yok; herkesin elini vicdanına koyup cevabını vermesi gereken yegâne net soru şudur:
Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının siyasi bir konuşmayı alkışlaması doğru mudur, değil midir?!
Müyesser YILDIZ
13 Ocak 2023