İktidar, 6 Şubat’ta yaşanan depreme kadar “dış güçler”den fena halde rahatsızdı. Depremle birlikte o “dış güçler” yardıma gelince, iktidarın gözünde yine adeta “melek” oluverdiler. Oysa her birinin ajandası yerinde duruyordu; bunları gizleme ihtiyacı bile duymadılar.
Hatırlayın; depremden hemen önce bu dış güçlerle bir “konsolosluk kapatma” krizimiz vardı. Müttefiklerimiz NATO ve ABD ile şimdilerde Türkiye için bağış toplayan AB’nin 9 ülkesi, İstanbul’da terör saldırısı olacağı uyarısında bulunup konsolosluklarını kapattılar. Yine tam o günlerde ABD Donanması’na ait savaş gemisi Dolmabahçe açıklarına demirleyip dev bir bayrak çekti. Geminin “NATO faaliyetleri kapsamında geldiği ve rutin liman ziyareti yaptığı” anlatıldı.
Şayet Pazartesi günü deprem faciasına uyanmasak, o gün yapılacak Cumhurbaşkanlığı Kabine toplantısında konsolosluk kapatma işi için gerekli kararlar alınacak ve Erdoğan’ın ifadesiyle, “Bunun hesabı ağır ödettirilecekti”.
Depremden Önceki Son Söylemler
Depremden hemen önce yetkililerimizin “dış güçler” konusundaki söylemlerine bakalım.
Örneğin; 4 Şubat’ta Aydın’da gençlerle bir araya gelen Erdoğan, “Karşımda Batılı efendilerinden aferin alabilmek için kırk takla atan mandacılara özgüven dersi verecek, cesaret abidesi bir gençlik görüyorum.” deyip şunları ekliyordu:
“Avrupa’sından Amerika’sına küresel güçler 14 Mayıs seçimlerini etkilemek için yoğun çaba harcıyor. Şahsım aleyhine yürütülen alçakça kampanyalar bunun için.”
Savunma Bakanı Hulusi Akar da şöyle yakınıyordu:
“İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik süreci. Madrid’de memorandum metnine imza atmadılar mı? Kelime kelime konuşuldu, imzayı attılar. Biz sadece bu imzanın gereğinin yapılmasını istiyoruz. Memorandumun gereğini yapmadıkları gibi Türkiye’ye, 71 yıllık NATO üyesi Türkiye’nin Sayın Cumhurbaşkanı’na ve milyarlarca insanın inancının sembolü Kur’an-ı Kerim’e karşı iğrenç saldırılar yapılıyor… Bizim sinir uçlarımıza dokunuyorlar. Avrupa’nın bize yaptığı bu: masanın altından bize tekme atmaya çalışıyorlar… Suriye ile temasa geçiyoruz, bazıları ayağa kalkıyor, ‘Vay nasıl olur konuşursunuz.’ Sen ise terör örgütü olarak tanıdığın bir yapının uzantısıyla görüşüyorsun. 40 bin vatandaşımızı öldüren teröristlerle berabersin… [Yunanistan] Hala kendine göre bir silahlanma sevdasında, İttifaklar peşinde. Sen NATO üyesi ülkesin. Niye başka ittifaklar peşinde koşuyorsun? Yunanistan ahlaksız şekilde bizi ‘yeni Osmanlıcılık, revizyonistlik ve yayılmacı politikalar’ yürütmekle suçluyor. Yunanistan bunu yaparak neyin üstünü örtmeye çalışıyor? Megali İdea’nın.”
Depremden Sonraki Ankara
Depremden sonra ise Ankara bunların tümünü unutup ABD’den AB’ye, Yunanistan’dan Ermenistan’a, yardıma gelen tüm “dış güçlerle” yepyeni sayfalar açtı.
Ya muhataplarımız? Birkaç örnek verelim.
İspanya Savunma Bakanlığı, İskenderun’a gelen askerleriyle ilgili, “Devriye görevindeler.” şeklinde bir video paylaşımı yaptı. Tepkiler üzerine İspanya önce bu paylaşımı sildi. Ardından o ifadeler düzeltilerek video yeniden yayınlandı. Buna karşılık Savunma Bakanlığı’mız, “bu bilgilerin gerçek dışı olduğunu”, “İspanyol askerlerin sadece arama-kurtarma, yardım dağıtımı ve sahra hastanesi kurulumu için destek olduklarını” bildirdi.
Başka?
ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PKK/YPG’nin işgâli altında olan bölgelere gitti. Milley’in ardından da ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Michael Erik Kurilla, “ABD’nin ortağı, IŞİD’e karşı operasyonlar düzenleyen Suriye Demokratik Güçleri’ni” ziyaret etti.
Başka?
Geçtiğimiz günlerde Irak’ın kuzeyinde düşen iki helikopterin Suriye’deki teröristleri taşıdığı ve onlara ait olduğu ortaya çıktı.
Bu vahim tablo karşısında Savunma Bakanı Akar, “PKK/YPG destekçileri, teröristlere helikopter vererek bir kez daha suçüstü yakalanmışlardır. Bunların beyhude çabalar olduğunu artık anlamaları lazım. Terörle mücadelemiz en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar aralıksız devam edecektir.” demekle yetinirken, başını ABD-NATO’nun çektiği ve Türkiye’nin de dahil olduğu IŞİD’le Mücadele Uluslararası Koalisyonu, helikopterin düşmesi sonucu ölen 9 terörist için, “Suriye’de güvenlik ve istikrarı korumaya devam ederken, ülkeleri için hizmete olan fedakarlıkları ve bağlılıkları unutulmayacak” ifadeleriyle başsağlığı diledi!..
NATO Çadır Kenti
Asıl konumuz olan NATO’nun deprem faaliyetleri ve ajandasına gelelim.
Madrid Zirvesi’nde Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik sürecinin başlatılmasına, “PKK/YPG/PYD ve FETÖ’nün terör örgütü olarak NATO kayıtlarına girdiği” iddiasıyla onay verdiğini açıklamıştı. Öyle olmadığı anlaşıldı.
Türkiye deprem faciasının acılarını yaşarken NATO hâlâ o iki ülkenin üyeliğinin derdindeydi. Genel Sekreter Stoltenberg, güya “dayanışma” için ülkemize geldi; ama asıl gündeminin bu olduğunu gizlemedi. Nitekim önce Ankara’da Erdoğan’la ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’yla görüştü, ardından Hatay’a gitti. Stoltenberg’e deprem bölgesini gezdiren Savunma Bakanı Akar, gösterilen dayanışma ve ziyaret için teşekkür ederken şunları söyledi:
“Bu zor günlerden sonra İttifakın Avrupa-Atlantik Afet Müdahale Koordinasyon Merkezi’ni (EADRCC) aktive etmesini ve İskenderun’da iki bin kişilik çadır kent kurma kararını memnuniyetle karşılıyoruz.”
İlerleyen günlerde AFAD koordinasyonu, MSB ve NATO işbirliği ile 2 bin 400 kişilik çadır kent kurulduğu bildirildi. Burayı ziyaret eden Bakan Akar, NATO’nun Hatay’da toplam 4 bin kişilik çadır kentler kurulumunun devam ettiğini, bunlara ilave olarak 4 bin kişilik çadır kent için de NATO ile gerekli görüşmelerin yapılıp mutabakat sağlandığını müjdeledi!..
Yine Bakan Akar, “Bu tür depremlere karşı tedbir alma konusunda NATO’nun hazırlığı var. NATO Sekreteri buraya ziyarette bulundu. NATO 4 bin çadırın Türkiye’ye sevki konusunda karar aldı. Antakya’ya 1600 çadır kuruldu. Diğerleri kuruluyor. 4 bin daha çadır gönderilecek. Çadırlarla 8 binlik bir barınma kapasitesi sağlanacak.” açıklamasını yaptı.
Bu arada NATO Destek Ajansı’nın (NSPA) Genel Müdürü Stacy A. Cummings, Hatay’daki çadır kentte incelemelerde bulunduktan sonra Akar tarafından kabul edildi. Görüşmede, “NATO tarafından Türkiye’ye gönderilen 4 bin kişilik çadırların yanı sıra ilave gönderilecek 4 bin kişilik çadırların kurulumu ve oluşturulacak çadır kentlere ilişkin görüş alışverişinde bulunulduğu” bildirildi.
Emekli Bir Generalin Uyarıları
Depremde yerle bir olan Hatay’ın anlam ve önemi malûm. O yüzden de herkes “Hatay’a dikkat” çağrısı yaparken ABD’nin güdümündeki NATO’nun buraya gelişine “Aman da ne güzel çadırkentler kuruyorlar.” diye sevinip geçebilir miyiz?
İşte bunu yıllarca NATO’da görev yapmış, emekli bir generalimize sorduk. Emekli bile olsa konuşanın başına ne geldiğini bildiğimiz için ismini vermeyeceğimiz Komutan, sorularımızı şöyle cevaplandırdı:
Soru: NATO’nun Hatay’da bulunmasından endişe duyulmalı mıdır?
Cevap: Soğuk Savaş döneminde yalnızca “Ortak Savunma” görevi olan NATO’nun, soğuk savaş sonrası stratejk konseptlerinde üç temel görev tanımlanmıştır. Bu görevler Ortak Savunma, Kriz Yönetimi ve Güvenlik İşbirliğidir. NATO’nun Hatay’da icra edeceği görev NATO Kriz Yönetimi temel görevi kapsamında yer alan “NATO Sivil Acil Durum Planlaması” adı altındaki düzenlemeler çerçevesinde bir “Afet Mukabele Operasyonu”, bizim anlayacağımız dille bir “Afet Yardım Operasyonudur”. NATO Sivil Acil Durum Planlaması düzenlemeleri kapsamındaki operasyonlar NATO üyesi ülkelerde, NATO Ortaklık ülkelerinde ve talep olduğu takdirde diğer ülkelerde de icra edilebilmektedir. Bilindiği gibi, NATO tüm üye ülkelerin oybirliği ile karar alan bir örgüttür. Dolayısıyla Türkiye’de icra edilen operasyon Türkiye’nin onayı ile yapılmaktadır.
Soru: Peki, NATO’nun bir afet yardım operasyonu ile Hatay’da Türkiye açısından risk veya tehdit yaratması mümkün olur mu?
Cevap: Teorik olarak mümkün değildir. Çünkü Türkiye veto hakkına ve NATO’nun tüm operasyonları üzerinde kontrol sağlama yetkisine sahiptir. Ancak sahadaki gerçeklerin farklı stratejik sonuçlar yaratabilme potansiyeli olduğu asla akıldan çıkarılmamalıdır. NATO’nun Hatay’daki afet yardım operasyonu kapsamında Türkiye’nin dikkatli olmasını gerektiren önemli sebepler vardır. ABD başta olmak üzere NATO üyelerinin birçoğu, yıllarca Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan PKK’yı ve ayrıca FETÖ dâhil diğer birçok terör örgütünü desteklemişlerdir ve desteklemeye de devam etmektedirler. Bu ülkeler Suriye’de PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG’yi konvansiyonel bir askeri kuvvete dönüştürmüşlerdir ve PKK/PYD/YPG’yi Türkiye’nin direncine rağmen NATO’da meşrulaştırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Maalesef bu ülkelerin NATO içerisinde önemli bir ağırlığı vardır ve ulusal çıkarları doğrultusunda NATO’yu NATO üyelerine rağmen kullanabilmektedirler. NATO üyeleri her ne kadar NATO’nun tüm faaliyetleri üzerinde kontrol sağlama yetkisine sahip olsalar da NATO’nun kararlarına direnebilmek ve sahada görev yapan bazı NATO birimlerini tam olarak kontrol edebilmek pek kolay değildir. Hatay ve İskenderun’un Türkiye’nin güvenliği açısından ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım.
“ABD Suriye’de Kürt Devletini İlân Edebilir”
Soru: NATO’nun afet yardım birimleri Hatay’da Türkiye aleyhine ne yapabilir?
Cevap: NATO’nun afet yardım birimi doğrudan Türkiye aleyhine bir şey yapamaz elbette. Fakat Türkiye’yi bölmeyi amaçlayan NATO müttefikleri Suriye ve Doğu Akdeniz politikaları çerçevesinde NATO’nun afet yardım operasyonunun orta ve uzun vadede niteliğinin değişmesinin ve kalıcı bir hale gelmesinin koşullarını sağlamaya çalışabilirler. Bu koşullar şu şekilde oluşturulabilir: Bilindiği üzere Batı, Kürdistan projesinden ve bu kapsamda Türkiye’yi bölme planlarından asla vazgeçmemektedir. Deprem sonrasında ABD Genelkurmay Başkanı’nın Suriye’ye gitmesine bakın. Rusya’nın Ukrayna ile savaşta olması, İran’da yaşanan iç karışıklıklar ve Türkiye’nin deprem ile sarsılması nedeniyle ABD, Suriye’de Kürt devletini ilân etmek isteyebilir. Suriye’deki bu durumu desteklemek ve Türkiye’nin bölgedeki kontrolünü zayıflatmak amacıyla, Suriye bahanesiyle veya Türkiye içerisinde yaratılacak karışıklıklar bahanesiyle NATO’ya yeni bir misyon yükleyerek Hatay’daki NATO ayak izinin genişlemesini isteyebilir. Hatay ve çevresinde bulunan sivil toplum kuruluşları içerisindeki istihbarat unsurları ortamı bulandırmada ve karışıklık yaratmada kullanılabilirler. Nitekim yaşanan deprem sonrasında birçok Batılı sivil toplum kuruluşu Türkiye’ye yönelmiştir ve personel temin ilanlarında misyonlarını Türkiye-Suriye misyonu olarak birleştirilmiş şekilde ifade etmektedirler. NATO unsurlarına yönelik tehdidin arttığı öne sürülerek önce NATO unsurlarının güvenliği için bu birimlere istihbarat ve özel kuvvet unsurlarının eklemlenmesi istenebilir. Bu unsurların sahada kontrol edilebilmesi kolay değildir. Daha sonra başta IŞİD ve diğer terör örgütleri ile Hatay ve çevresinde bir silahlı çatışma yaratılabilir ve sonra da IŞİD ve diğer terör örgütlerine karşı Türkiye’yi savunma adı altında afet yardımıyla başlayan NATO misyonu farklı bir operasyona dönüştürülüp genişletilebilir. Böyle bir operasyon Türkiye’nin kendi toprakları üzerindeki, Doğu Akdeniz’deki ve Suriye’deki kontrolünü zayıflatır ve zamanla Türkiye’nin bölünmesinin de yolunu açabilir.
Soru: Bu olası riskler nasıl önlenebilir?
Cevap: Genellikle NATO operasyonlarının sona erme zamanı bir tarih belirlemek yerine tanımlanan koşullara bağlıdır ve ucu açıktır. Bu konuda nasıl karar alındığını bilemiyoruz. Bu dakikadan sonra Türkiye şunları yapmalıdır: NATO unsurlarının çadırkentleri kurması sonrasında, bu görev süratle TSK tarafından devralınmalı ve NATO üyesi ülkelerin askerleri geri gönderilmelidir. Batılı STK’ların faaliyetlerine izin verilmemelidir. Yaraları sarmak için Türkiye kendi milli kapasitesini kullanmalıdır. NATO dâhil tüm yabancı kuruluşların istihbarat unsurlarının faaliyetleri engellenmelidir. Atatürk’ün büyük çabalar sonrasında sınırlarımıza katılmasını sağladığı Hatay, yabancılardan tamamen arındırılıp TSK, Jandarma, Emniyet ve MİT tarafından her ne pahasına olursa olsun korumalıdır. Suriyeliler, öncelikle Hatay’dan başlayarak süratle ülkelerine gönderilmelidirler.
Soru: “Türkiye’de uzun yıllardır NATO karargâhları var. Böyle bakılırsa, bunlar da tehdit olurdu.” diyenler çıkabilir. Buna ne dersiniz?
Cevap: Burada iki önemli farklılık var. Birincisi, Hatay’ın konumu nedeniyle İzmir veya İstanbul’la kıyaslanamayacağı ve Suriye’deki istikrarsızlığın Türkiye’ye de sıçramış olması gerçeğidir. İkincisi, karargâh görevleri ile sahadaki operasyon görevleri farklıdırlar. Sahadakiler işleri gereği birçok uluslararası kuruluş, STK ve istihbarat örgütleri ile iç içedirler. Batı’nın çalışma yönteminde birbirinden kopukmuş gibi görünen farklı kuruluşların en üstten planlanan aynı amaç doğrultusunda hareket etmeleri vardır. NATO Afet Yardım Operasyonu elbette insani amaçlı ve NATO üyeleri arasında bir dayanışma sembolü olarak görülebilir. Fakat Batı’nın Türkiye politikaları düşünüldüğünde, bu masum görüntülü operasyonun sonradan yaratılacak koşullarla farklı bir niteliğe evirilebileceği ve Türkiye’nin kendi toprakları üzerindeki kontrolünün azalmasına yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır.
Evet, son derece doğru bu uyarıları yol yakınken ve testi kırılmadan sizlerle paylaşmış olalım!..
Müyesser YILDIZ
22 Mart 2023