Haberi dün Yunanistan’ın en yüksek tirajlı gazetelerinden olan Kathimerini’den aldık.
Medyamızın, “alçak”, “küstah”, “skandal ve Beyaz Saray’ın oyunu” ifadeleriyle duyurduğu habere göre, İsveç’in NATO üyeliğinin görüşüleceği 11-12 Temmuz’daki Vilnius Zirvesi’nden önce, geçtiğimiz günlerde Brüksel’de düzenlenen AB Liderleri Toplantısı’na giden ABD heyeti, “NATO’nun bölgesel planlarındaki karışıklığı gidermek amacıyla” iki öneride bulunmuş.
Önerilerden ilki, Boğazların isimleriyle ilgiliymiş. Türkiye’nin “Türk Boğazları” demesine karşılık diğer NATO üyesi ülkelerin de Montrö Sözleşmesi’nde yer aldığı şekilde İstanbul Boğazı için Yunanca Bosphorus, Çanakkale için Dardanelles isimlerini kullanabilmesi istenmiş.
ABD’nin ikinci buyruğu ise; Doğu Akdeniz’de KKTC’nin adının haritada değiştirilerek koordinatlarla tarif edilmesi olmuş. Böylece KKTC’ye atıfta bulunmaya gerek kalmayacakmış.
Aynı haberde Yunan heyetinin Boğazlarla ilgili bu çifte isimlendirmeyi, “Türk Boğazları” tabiri nedeniyle reddettiği de belirtiliyor. Anlaşılan, sadece “Boshporus” ve “Dardanelles” isimlerinin kullanılmasının, yani “Türk”ün tümden silinmesinin peşindeler.
Yunan Gazetesi’nin bildirdiğine göre, Ankara ise bu “uzlaşı” önerisine şiddetle karşı çıkmış.
Biliyoruz ki, Türkiye o AB Liderler Zirvesi Toplantısı’na katılmadı. Öyleyse ABD’nin bu ahlâksız tekliflerinden ne zaman ve nasıl haberdar oldu da “şiddetle” karşı çıktı?
Bu Bir ABD-NATO Yapımıdır
Hemen anlatalım.
15-16 Haziran’da Brüksel’de NATO Savunma Bakanları toplantısı yapıldı. Türkiye’yi yeni Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in temsil ettiği toplantının ardından, içeriği pek de anlaşılamayan bir “kriz”den söz edildi.
Biz de 20 Haziran’daki “NATO Yine Hangi Hinlik Peşinde?” başlıklı yazımızda bu “krizi” değerlendirmeye çalıştık.
O günlerde medyamızın, “NATO planına Türkiye’den itiraz… NATO toplantısında kriz: Türkiye’yi sorumlu tuttular… Yunan basınından skandal manşet: NATO zirvesinde yeni Türk şantajı” başlıklarıyla aktardığı bilgilere göre, Vilnius’taki zirvede görüşülmek üzere NATO’nun Soğuk Savaş bitiminden bu yana hazırladığı en kapsamlı Bölgesel Savunma Planı ele alınmış, ancak Türkiye, plandaki “Kıbrıs’a ilişkin coğrafi konumlarla ilgili kullanılan bazı ifadelere” karşı çıkmıştı. Bunun sonucunda da sözkonusu plan resmen onaylanmamış, karar liderler zirvesine bırakılmıştı.
Dün Yunan medyası sayesinde öğreniyoruz ki; işte o NATO toplantısında Bölgesel Savunma Planı diye önümüze konan taleplerden birisi, KKTC adının kullanılmamasıymış.
NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nın ardından hemen hemen tüm gazeteler krizin Kıbrıs’tan kaynaklandığını duyururken iktidarı destekleyen Akşam Gazetesi, başka bir detaydan söz etmişti. Akşam’ın haberine göre, toplantıda asıl kriz çıkaran konu “Türk Boğazları” ifadesi olmuş ve şunlar yaşanmıştı:
“Bunun da müsebbibi Türkiye değil, Yunanistan! NATO sekreteryasında kaleme alınan Bölgesel Güvenlik Planları’nda Çanakkale ve İstanbul boğazlarının ‘Türk Boğazları’ olarak isimlendirilmesine ‘sadece’ Yunan heyeti karşı çıktı. Yunan tarafı, boğazların Çanakkale Boğazı ve İstanbul Boğazı şeklinde yazılmasında ısrar etti. Ancak Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, iki boğazın da Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan, egemenliği Türkiye’ye ait olan boğazlar olduğunu, bu durumun uluslararası hukukta da bilinen ve kabul edilmiş olduğunu, başta NATO olmak üzere bütün uluslararası kurumlar ve BM üyesi ülkelerin de bu egemenlik hakkını açıkça tanımış olduğunu tane tane anlattı. Sonra da, ‘Yunanistan’ın bu itirazının Türkiye’nin egemenlik hakkına mütecaviz bir girişim olduğuna’ işaret etti ve ‘Türk Boğazları ifadesinin değiştirilemeyeceğini’ yüksek sesle tekrarladı. Toplantıya aşina kaynaklar, masadaki diğer ülke bakanlarının Yunan heyetinin bu talebine destek vermediğini belirttiler.”
İşte, dün yine Yunan medyası sayesinde milletimize aktarıldığı gibi, o NATO planında sadece “Türk Boğazları” ifadesinin yer almadığını, “Bosphorus” ve “Dardanelles” denilebilmesinin de istendiğini, ayrıca yegâne “müsebbibin” Yunanistan olmadığını, dahası Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in net itirazına rağmen aynı planın, bu defa ABD tarafından AB Liderlerine sunulduğunu anlamış olduk.
Zaten o toplantıdan sonra NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “Bölgesel planlar Vilnius zirvesinin en önemli konularından birisi olacak. Bu planlar bizim askeri kumandanlığımız ve onların ekipleri tarafından hazırlandı. Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez böyle planlar hazırlanıyor. NATO’nun daha çok korunması beklenen özel bölgelerle, özel misyonlarla bağlantılı, özel güçlerin yerleştirilmesiyle ilgili planlar. Daha çok güç, daha çok kaynak içeren planlar.” dememiş miydi?
Parayı Veren Düdüğü Çalar mı?
20 Haziran’daki, “Vilnius’a İsveç için giderken başka şeylerden olmayalım da” dileğimizi tekrarlayıp AB Liderler Zirvesi’ndeki diğer ahlâksız tekliflere geçelim.
27 AB Lideri, Erdoğan’ın, “Müzakere masasına geri dönülecekse, bunun yolu KKTC’nin tanınmasından geçmektedir.” açıklamasına rağmen “Kıbrıs sorununun” çözümü için müzakerelerin hızla yeniden başlatılması çağrısında bulundular. “Dünya liderimizi” pek de ciddiye almadıkları ortada.
Yunanistan Başbakanı Miçotakis ise sığınmacı akınını önlemek için AB’nin Türkiye’ye daha fazla fon vermesini isteyip bu konuyu Vilnius’taki NATO Zirvesi’nde Erdoğan’la görüşmesinde gündeme getireceğini söyledi, iyi mi?!
Tüm bunlardan sonra tek soru:
“Yerli ve milli iktidar”ımız döneminde ABD, NATO, AB ve Yunanistan böylesi ahlâksız tekliflerde bulunmaya nasıl cüret edebiliyor ki?!
Müyesser YILDIZ
2 Temmuz 2023