İçeriğe geç

Geçen Hafta Hayatını Kaybeden O Komutan Neden ve Nasıl Tasfiye Edildi?!

15 Temmuz darbe teşebbüsünün en önemli tanıklarından emekli Korgeneral Mehmet Şanver, geçen hafta bugün hayatını kaybetti.

Vefat haberini DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan duyurdu. Medyamızın büyük bölümü de Şanver’in ölümünü Babacan’ın bu paylaşımı üzerinden haberleştirirken, merhum Şanver’in DEVA Partisi kurucularından olması ön plana çıkarıldı. Neyse ki Şanver’in “15 Temmuz darbe girişimi sırasında kızının düğünü basılarak rehin alındığını” hatırlatanlar da oldu.

Şanver’in ertesi gün Ankara Ahmet Hamdi Akseki Camisi’nde düzenlenen askeri cenaze töreni ile son yolculuğuna uğurlanması da üç-beş satırla haberleştirildi, hepsi bu.

Dikkat çekici olan, 15 Temmuz’dan sonra neredeyse Şanver’in attığı adımı, yaptığı her açıklamayı aktaran, iktidarın “ana akım medyası” denilenlerin bu ölümü görmezden gelmesi ve cenaze törenine TSK’dan sadece Hava Kuvvetleri Komutanı Atilla Gülan’ın katılmasıydı.

Şanver’in suçu, acaba DEVA Partisi kurucusu olması mıydı? Yoksa 15 Temmuz’la ilgili tespit ve tanıklıklarının gündeme gelmesi, bu vesileyle de darbe teşebbüsü ile sonuçlarının sorgulanması mı istenmemişti?

Darbenin “1 Numarası” İçin Söyledikleri

11 gün sonra 15 Temmuz’un 7’nci yıldönümü. Öyleyse merhum Şanver’in yaşadıkları ve anlattıkları üzerinden bazı önemli detayları biz hatırlatalım.

Malûm, 15 Temmuz’da Şanver’in kızının İstanbul’da düğünü vardı ve dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal başta olmak üzere HKK’nın neredeyse tüm üst düzey komutanları oradaydı. Darbe teşebbüsü haberini o düğünde aldılar. Sonrasında düğün basıldı, tamamı derdest edilip Akıncı Üssü’ne götürüldü.

Şanver o sırada Muharip Hava Kuvveti Komutanı’ydı ve Ağustos’ta yapılacak YAŞ toplantısında Orgeneralliğe terfi etmesine, sonuçta ise Abidin Ünal’dan sonraki Hava Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak 15 Temmuz’un ardından bu beklentiler gerçekleşmedi; sürpriz bir şekilde Şanver’in görev süresi uzatılırken, kendisi gibi derdest edilmiş olan Hasan Küçükakyüz terfi ettirilip onun önü açıldı. Şanver de emekliliğini istedi.

Bu süreçten evvel darbenin “1 numarası” denilen Akın Öztürk’le ilgili gelişmeleri özetleyelim.

Herkes Öztürk’ü suçlarken Şanver, gerek ifadelerinde gerek 2018’de yazdığı “15 Temmuz Kartal Yuvasının İstilası” adlı kitapta gerekse de Mahkemedeki tanıklıklarında hep şunu söyledi:

Olaylar sırasında Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal General, ‘Arkadaşlar Akın Öztürk generale ulaşamıyorum. Ulaşabileniniz var mı?’ dedi. Yaklaşık 1-1.5 saat önce kızımı tebrik etmek için aramıştı. Hemen Akın Öztürk özel yazan numaradan aradım, çıktı. ‘Komutanım ne yapıyorsunuz?’ dedim. ‘Evdeyim Şanver.’ dedi. ‘Uçuşlar oluyormuş, haberiniz var mı?’ diye sordum. ‘Ben de televizyondan takip ediyorum Şanver.’ dedi. ‘Komutanım, Abidin Ünal General sizinle görüşmek istiyor.’ diyerek telefonu verdim. Benim telefonum aracılığıyla bu iki orgeneral konuştu. İster istemez konuşmalarına da tanık oldum. Abidin Ünal, ‘Uçuşlar oluyormuş orada. Senin emrin hilafına darbe mi yapılıyor? Akıncı’ya git. Orayı kontrol altına al, orada senin sözünü dinleyecek çocuklar var.’ dedi.”

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Akıncı davasında 21 Eylül 2018’de tanık olarak dinlendiğinde de Şanver’e şöyle bir soru yöneltildi:

Akın Öztürk ile Abidin Ünal arasındaki eskiye dayalı hukuki münasebeti dikkate alındığında sizin tek seferde ulaştığınız Akın Öztük’ün özel telefon numarasının Abidin Ünal’da bulunmaması sizce manidar mıdır?”

Şanver’in cevabı, “Yorum yok.” oldu.

Bu konuyla bağlantılı bir başka olay; Akıncı’dan kurtarıldıktan sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na geldiklerinde darbeden Akın Öztürk’ün sorumlu tutulduğu yönündeki haberleri duyunca, Abidin Ünal ve Öztürk’ün sözkonusu iddiaları yalanlayan bir basın açıklaması yapmayı kararlaştırdığı konuşuldu. Ancak Ünal, böyle bir basın açıklamasından haberdar olmadığını söyledi.

Mehmet Şanver ise şunları anlattı:

Karargâha geldiğimizde, Basın-Yayın ve Halkla İlişkilerden sorumlu subay, Akın Öztürk generalin darbeye kalkıştığına dair haberlerin basına yansıdığını rapor etti. Durumu değerlendiren Akın Öztürk ve Abidin Ünal generaller, bu haberlerin gerçeği yansıtmadığına yönelik bir basın bildirisi hazırlanmasının faydalı olabileceği hususunda mutabık kaldılar.”

Keza dönemin Genelkurmay 2. Başkanı, şimdinin Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Akıncı’dan ayrılırken Akın Öztürk’ün, “Ben de sizinle geleyim.” diye ısrarcı olduğunu belirtti. Ancak Şanver bunu doğrulamadı.

Şanver’in bunlar dışında darbe teşebbüsüne ilişkin birçok şeyi sorgulayıp diğer komutanlardan farklı anlatımlarda bulunduğunu kaydedip, YAŞ toplantısından hemen önce gerçekleştirilen ve bir anlamda kendisinin Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın önünü kesen ikinci gözaltı sürecinin hikâyesine geçelim.

Gözaltına Alınan “Müşteki”

Akıncı Üssü’nden kurtarıldıktan sonra Abidin Ünal ve Mehmet Şanver aynı araçta, Yaşar Güler ve Akın Öztürk de bir başka araçla Hava Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhı’na gelir. Ünal ve Öztürk içeri girerken Şanver, Güler’i askeri teamüllere uygun bir şekilde uğurlar. Uğurlama sırasında Yaşar Güler, “Bunların hesabını soracağız değil mi Şanver?” der. Şanver de, “Elbette komutanım, yaptıklarının burunlarından getireceğiz.” cevabını verir.

Karargâhtaki kısa bir toplantıdan sonra Şanver ve 5 general, görevlerine dönmek üzere Etimesgut’tan Sabiha Gökçen Havaalanı’na uçar. Burada gözaltı kapsamında ifadeleri alınmak üzere savcılığa davet edilirler. Şanver bu gelişmeyi hem Abidin Ünal’a hem de dönemin Emniyet Genel Müdürü Celalettin Lekesiz’e bildirir. Ancak ikisinden de ses çıkmaz. Bir süre sonra Şanver bırakılır. Gitmek üzere beklerken Abidin Ünal arar, Adalet Bakanı ile bizzat görüştüğünü söyler. Şanver teşekkür ederken zaten bırakıldığını, ancak diğerlerinin gözaltı sürecinin devam ettiğini belirtir.

İstanbul’dan Eskişehir’e gidip çalışmalara başlayan Şanver hakkında 20 Temmuz’da, “Tutuklandı, gözaltında” şeklinde haberler çıkar, televizyonlardan alt yazılar geçer. Şanver, “Bunlar neyin nesidir? Maksadı ve kaynağı ne olabilir?” sorularıyla Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan düzeltme ve tekzip yapılmasını ister; ama kendi ifadesiyle, “Karargâh’ta yaprak kıpırdamaz”. Nihayetinde Eskişehir Valisi’nin gayretleri ve kendi çabasıyla gerekli düzeltmeler yapılır.

Bu arada 22 Temmuz’da Eskişehir’de Savcı’ya ifade veren Şanver, 23 Temmuz Cumartesi gece yarısı Eskişehir Emniyet Müdürü tarafından telefonla aranır. Müdür görüşmek istediğini söyleyince Nizamiye’de buluşurlar. Devamını merhum Şanver’in kitabından okuyalım:

Yeni bir kumpasa, yeni bir hain saldırıya maruz kaldığımı Emniyet Müdürlüğü’ne gidince anlayacaktım. Eskişehir Valisi, Cumhuriyet Başsavcısı, MİT Bölge Başkanı da Emniyet Müdürü’nün odasındaydı. Emniyet Müdürü, ‘Paşam sizi Ankara’dan istiyorlar.’ dedi. Kaynar sular başımdan aşağıya döküldü. Odadakilere tek tek baktım ve sonunda Başsavcı’ya dönerek bir mana ararcasına, ‘Neden Başsavcı’m?’ diye sordum. Savcı hiçbir şey bilmediğine dair yemin etti. Kendisine ulaşan herhangi bir gerekçe, somut bir bilgi yoktu. Sadece talimat vardı ve Ankara’ya istenmekteydim. Bir umutla Vali’ye ve MİT Bölge Başkanı’na baktım; ancak onların da bir bilgisi yoktu. Bir çorap örülmeye çalışıldığı belliydi. Ancak kimlerdi bunlar? FETÖ’cüler can derdinde değil miydi, yoksa FETÖ’cüler değil de başka birileri mi özel olarak ilgilenmekteydi benimle? Polisler eşliğinde yola çıktık. Garnizon Komutanı olmama rağmen hangi gerekçe ile gözaltı kapsamında değerlendirilmek üzere alıkonulduğumu bilmiyordum.”

Sonrası mı?

Emniyete götürülür, ancak hiçbir işlem yapılmaz. Sadece “misafir” statüsünde tutulduğu ve ifadesinin Savcı tarafından alınacağı, bu yüzden beklemek zorunda olduğu bilgisi verilir. Yolda aradığı Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve Emniyet Genel Müdürü Celalettin Lekesiz’den ise yine ses çıkmaz. Bu arada düşündüklerini kitabına şöyle yansıtır:

Hafta içerisinde YAŞ toplanacaktı. Dava sürecinde olan bir generalin Şura’da şansı olabilir miydi? Hava Kuvvetleri, YAŞ’ta orgeneralliğe terfi ettirilmesi beklenen ve Muharip Hava Kuvveti’ni bu zor süreçte toparlayacak en önemli komutanını bu şekilde, manasız bir şüphe ve gözaltı süreci ile kayıp mı edecekti? Hava Kuvvetleri adına bir kayıp da bu şekilde mi yaşanacaktı? Komutanlar maalesef bu sessizliği Balyoz-Ergenekon sürecinde de uygulamışlar ve olayın karşısına kurum olarak çıkma cesaretini gösterememişlerdi. Bu tutumları sonucunda da haklı mensuplarını teker teker kurban vermişlerdi.”

Nihayet Pazartesi günü Adliye’ye götürülür. Uzun bir beklemenin ardından polisler, Savcı’nın kendisini henüz istemediğini, hatta “Niçin komutanı getirdiniz?” diyerek kendilerine kızdığını söyler. Çaresiz, Emniyet Müdürlüğü’ne geri dönerler. Bir süre sonra genç bir komiser, “geçmiş olsun” dileğiyle birlikte, “Statünüz belli oldu komutanım.” müjdesini verir. Şanver’in, “Ne statüsü, ne belli oldu?” sorularının üzerine, ifadesinin müşteki olarak alınacağını ve Savcı Ramazan Dinç’in kendisini beklediğini söyler.

Bu defa özel bir binek araç tahsis edilir ve hemen Adliye’ye gidilir. Şanver, devlete saygı gereği kılık kıyafeti ve sakalı için özür dilerken sözünü kesen Savcı, “Paşam önce siz hakkınızı helâl edin. Kılık kıyafetin hiç önemi yok.” der.

Durum nedir?” sorusuna Savcı, “Hepsini konuşacağız Paşam. Buyurun oturun. Önce bazı sorular soracağım, sonra da müşteki sıfatıyla ifadenizi alacağız.” karşılığını verir. Şanver, müşteki sıfatıyla Eskişehir’de ifade verdiğini hatırlatsa da Savcı, ifadesinin alınmasına geçer ve şu soruları yöneltir:

Gece Akın Öztürk’le ilk telefon temasını siz sağlamışsınız. Kimse temas edemezken bunu siz nasıl başardınız?.. Emir subayınıza güveniyor musunuz?.. Düğün tarihini nasıl belirlediniz?.. Bir ara çok sık Ankara’ya gidip gelmişsiniz; sebebi neydi?”

Şanver, bunların hepsini detaylı bir şekilde cevaplandırırken sözkonusu sorulara ilişkin kitabında şu değerlendirmeleri yapar:

Eskişehir’de verdiğim ifadenin tekrarı Ankara’da da gerçekleştirilmişti. İfademde herhangi bir değişiklik yoktu. Başkalarının yaptığı gibi sıkça değiştirilen veya akla geldikçe ilave edilen önemli bilgiler içermiyordu. Bu soruların basitliğini ve soyutluğunu görünce aslında neden orada oluğumu daha iyi algılayabildim. Soruların muhteviyatı askeri teknik bilgiler içermiyordu. Soruların cevapları Eskişehir’de, doğrudan makamımda dahi benden temin edilebilirdi. Görünüşe göre birileri, gerekli makamlar nezdinde bilgi kirliliği yaratmıştı. Bu sayede Muharip Hava Komutanı, darbe sonrası oluşan olumsuzlukları toparlamak üzere görevinin başında titizlikle çalışırken, üstelik orgeneralliğe terfisinin görüşüleceği YAŞ’a 5 gün kala adliyeye davet edilmişti. Belki hedef tutuklamaktı, belki uzun bir gözaltı süreci yaşatarak YAŞ toplantısının bu şekilde aşılmasıydı. Veya en azıdan isme leke sürme teşebbüsüydü.”

İfadeye dönersek; Savcı, ifadesi tamamlandıktan sonra serbest olduğunu bildirir. Bir kez daha helalleşirler. Bu arada Savcı, Şura’da kendisi için engel teşkil edecek hiçbir konunun olmadığını, evraklarının Şura’ya tertemiz çıkacağını kaydeder.

Şanver teşekkür edip ayrılır. Adliye kapısı önünde emir astsubayı, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın kendisini Karargâh’ta beklediğini söyleyince istemeden de olsa gider. Şanver’in aktardığına göre, asansör kapısı önünde bekleyen Ünal, “İkidir seni tutuklattıramadık Şanver, hoş geldin.” diyerek güya espri (!) yapar. İçinden, “Bu esprinin ne yeri ne de zamanıydı. Bu hiç olmadı komutanım” demek gelse de, Şanver yutkunur ve sessizce Hoş bulduk.” cevabını verir.

Orgeneralliğe terfisinin beklendiği YAŞ’tan sadece birkaç gün önce gerçekleştirilen “müşteki” sıfatlı bu gözaltı işlemi konusunda Şanver’in değerlendirmeleri çok da yanlış değildi; ama daha o zamanlar bilmeyip tanık olarak geldiği duruşma salonunda öğrenecekleri vardı.

Yarın devam edelim.

Müyesser YILDIZ
4 Temmuz 2023

Kategori:Uncategorized