Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte emperyalizmin Sevr iştahı kabarmıştı. “Kürdistan”dan Ege’ye, Akdeniz’den Karadeniz’e, Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesinden Ruhban Okulu’nun açılmasına; pek çok hesabın görülmesi gerekiyordu.
Tek ihtiyaçları ise, TSK başta olmak üzere kurumlar ve kurallarla uğraşmak yerine tek bir kişiyle muhatap olmaktı.
AKP iktidarıyla birlikte ABD’nin, TSK’nın yanı sıra muhalefet partileri CHP ve MHP hakkında ne düşündüğünü hep gazeteci Yasemin Çongar’dan öğrendik. Örneğin;
1 Mart tezkeresinden hemen sonra; ABD’nin geleneksel müttefiki TSK’ya güveninin sarsıldığını ve Washington’ın, Türkiye’nin, bölgesindeki rolü ve ABD ile ilişkileri konusunda stratejik bir teyid aradığını yazdı. Ayrıca AKP’nin, ABD’nin kafasındaki soru işaretlerini gidermek için çaba gösterdiğini, tezkereyi TBMM’den geçirememe konusundaki pişmanlığını çeşitli kanallardan ilettip, “Acemi davrandık. TSK da bize destek olmadı. Aynı hatayı tekrarlama niyetimiz yok. Bundan sonra yanınızdayız.” dediğini öne sürdü.
“Kıbrıs ve AB meselelerinde TSK’ya mal edilen tavırların Washington’ın içine sinmediğini” de vurguladı.
2004’te; ABD’nin, “Türk ordusunun değişen dünya ve ülke dinamiklerine nasıl bir zihinsel uyum gösterdiğini tartacağını” bildirip AKP’nin AB hedefine kararlılıkla sahip çıkması, Türk devletinin Kıbrıs’ta çözüm yanlısı bir çizgiye kayması ve Irak’taki gelişmelerin farklı bir bölgesel dinamik yaratması sonucunda, Türkiye’nin önünde yeni bir fırsatlar alanı açılabileceğini düşündüğünü kaydederken, “Bu alanın, TSK’nın bir yandan içerideki siyasi nüfuzunu giderek daraltacak, bir yandan da bölgemize ve dünyaya ilişkin eski bakışını terkederek, dışarıya dönük yeni ve yapıcı bir zihinsel angajman içine girmesini sağlayabilecek yönleri var.” yorumunu yaptı.
2007’de; AKP liderlerinin, ABD’lilere Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, 301’inci maddenin değiştirilmesi gibi bir dizi konuda, “Niyetliyiz, ama engeller var” deyip adım atmama gerekçesi olarak kâh TSK’yı kâh milliyetçi atmosferi göstererek, “Milliyetçiliği biz değil, MHP ve CHP kabartıyor. Amerikan düşmanlığını onlar ve medya besliyor.” mesajı verdiğini anlatarak, “Washington’ın, AKP’yi, milliyetçi dalgayı köpürten MHP ve CHP’ye kıyasla, çok daha ‘birlikte çalışılabilir’ saydığını” duyurdu.
Yaşananlar malûm: Askerimizin başına çuval geçirilmesi… ABD’nin fikri/teknolojik desteğiyle FETÖ eliyle gerçekleştirilen ve yine Çongar’ın patronluğundaki Taraf’ın kampanyalarıyla gerçekleştirilen kumpaslarla TSK’nın, beraberinde kaset kumpaslarıyla CHP’nin ve MHP’nin büyük dönüşümü!..
Ki Çongar’ın o dönemde ABD’nin en büyük radyo kanalı Ulusal Halk Radyosu’na, “Balyoz darbe planı belgelerinin yayınlanması için Başbakan ve devlet istihbaratının başı tarafından teşvik edildiklerini” söylediğini de gördük.
CIA’dan Al Haberi
Süreç bitmedi. Bir de 15 Temmuz’u yaşadık. Bu vesileyle TSK’nın yapısı, emir-komuta zinciri, atama-terfi sistemi tepeden tırnağa değişti. Bırakın iç-dış sorunları; bu düzenlemeler yapılırken, askerin fikri dahi sorulmadı. Örnek; askeri okullar kapatılırken, dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, “Görüşümüz alınmadı.” demedi mi?
Sonuç; “yeni TSK’dan” iktidar ve medyası çok memnun!..
Meğer başka memnun olanlar da varmış. Kimler mi?
ABD istihbarat örgütü CIA’nın internet sayfasındaki, “World Factbook”a müracaat edelim. Burada, yıllardır TSK hakkında şunlar anlatılıyordu:
“İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), ilk kez iktidara geldiği 2002’den bu yana ordu üzerindeki sivil kontrolü sağlama hedefini aktif olarak takip etti. TSK’nın iç güvenlikteki rolü önemli ölçüde azaldı. TSK yönetimi Türkiye içinde etkili bir kurul olmaya devam ediyor, ancak siyasette çok daha küçük bir rol oynuyor. Türk Ordusu Suriye iç savaşından, Rusya’nın Ukrayna’daki eylemlerinden ve PKK isyanından kaynaklanan tehditlere odaklanmayı sürdürüyor. Başlıca iç tehditler listesi köktendincilik (tanımına dair sivil hükümetle bazı anlaşmazlıklar bulunmakla beraber), ayrılıkçılık (Kürt hoşnutsuzluğu) ve aşırı sol olarak sıralanıyor. Ankara, Irak’ta özerk bir Kürt bölgesinin kurulmasına şiddetle karşı çıktı.”
Ocak 2022’de artık bunların yazılmasından vazgeçilince; “Bu değişiklik, ‘TSK’nın, ABD’nin istediği kıvama gelmesi’ diye yorumlanabilir mi?” sorusunu yöneltip yaşanan şu gerçeklere dikkat çektik:
“Artık ülkenin dış politikasındaki yanlışlar veya TSK’ya kurulan kumpaslar yüzünden istifa eden komutanlar yok… Tarikat ve cemaatler, ülkenin en etkili/yetkili STÖ’leri haline geldi… Cübbeli amiralimiz bile oldu… Muhalefet, AKP’den vazgeçtikleri zannıyla, ABD-İngiltere’ye yanaştı… Irak’ın işgâline direnip 1 Mart tezkeresini engellemiş TBMM dahi devre dışı… Çünkü artık CFR Başkanı Richard Haass’ın ifadesiyle, ‘tek bir kişi’ var!..”
Üç Gün Önce Eklenen Bölüm
Son gelişme mi?
CIA’nın o sayfasında üç gün önce yapılan güncellemede; TSK’nın “AB, NATO ve BM bünyesinde uluslararası barışı koruma ve diğer güvenlik operasyonlarına katılması, Türkiye’nin NATO’ya yönelik askeri taahhütlerini yerine getirmesi, afet/insani yardım sağlaması ve sivil otoriteler tarafından talep edilmesi halinde iç kolluk kuvvetlerine yardım etmesi gibi çeşitli sorumlulukları bulunduğu” oldukça detaylı şekilde anlatıldıktan sonra şöyle bir not daha eklendi:
“Modern TSK her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından Türk Kurtuluş Savaşı’nın (1919-1923) sonunda kurulmuş olsa da, Türk ordusunun kökleri M.Ö. 200’e kadar uzanan zengin bir tarihe sahiptir; TSK geleneksel olarak Türk siyasetinin ‘koruyucusu’ olarak ülkede önemli bir etkiye sahipti, ancak 2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından siyasi rolü büyük ölçüde kaybedildi.”
Devamı da ilginç. Şikâyet midir yeni bir hedef gösterme midir, bilinmez; ama OYAK kastedilerek, “Ordu, otomotiv, enerji, finans ve lojistik sektörlerinin yanı sıra demir çelik üretimiyle de ilgilenen bir holding şirketi aracılığıyla Türkiye ekonomisinde önemli bir paya sahiptir.” denildi.
Ülkemiz yöneticileri hep şunu söyledi:
“15 Temmuz’u FETÖ yaptı, arkasında bal gibi Amerika var.”
Ama ABD’yle ilişkileri zerre zarar görmedi. Elebaşı Fetullah Gülen ise halen orada ve himayelerinde.
CIA’nın o sayfasının en başında da; 15 Temmuz başarısız darbe girişiminde 240’tan fazla insanın öldüğü, 2 bin kişinin yaralandığını, Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları iddiasıyla binlerce insanın tutuklandığı, açığa alındığı veya işten çıkarıldığı, 15 Temmuz’dan Temmuz 2018’e kadar OHAL ilân edildiği ve iktidarın 17 Nisan 2017’de başkanlık sistemi referandumunu gerçekleştirdiği hatırlatılırken, Fetullah Gülen için, “Uluslararası dini ve toplumsal ‘Hizmet’ hareketi” denilmeye devam ediliyor.
Ez cümle; başarısız darbe girişiminin arkasında olduğu vurgulanan ABD’nin, 15 Temmuz’dan sonra TSK’nın “siyasi rolünü” kaybetmesinden adeta memnuniyet duyması garip değil mi?
Veya çok mu şaşırtıcı?!
Müyesser YILDIZ
22 Eylül 2023