7 Ekim’de başlayan savaştan sonra iktidarın ve medyasının zihninde adeta şimşekler çaktı, bir “Büyük İsrail” projesi olduğu anlatılmaya başlandı. Irak ve Suriye bu proje kapsamında işgâl edilmiş. Tedbir alınmazsa, sırada Türkiye varmış.
Geçmişleri itibarıyla “Büyük İsrail” projesini çok önceden bildiklerini varsayalım. O zaman adama, “Şimdiye kadar neredeydiniz? Irak ve Suriye işgâl edilirken nerede durdunuz? İçinizden İsrail’le ‘normalleşme’ sürecine itiraz eden tek bir kişi çıktı mı?” diye sorarlar.
Yok, o projenin gerçekleşebileceğine inanmıyorlardı veya hiç bilmiyorlardı ise; o zaman da ciddi bir “ehliyet” sorunuyla karşı karşıyayız demektir.
“Büyük İsrail” Projesinin Keşfi
Geçtiğimiz günlerde bu proje hakkında kimin neler söylediğini aktaralım.
Evvela TBMM eski Başkanı Mustafa Şentop, bölgede 100 yıldan bu yana “Büyük İsrail” hedefi planının uygulandığını belirtip şöyle konuştu:
“Büyük İsrail hedefi olarak baktığımız şey, Nil’den Fırat’a kadar ülke sınırları. Bu büyük İsrail sınırları içerisinde Türkiye topraklarının bir kısmı da var. Dolayısıyla biz şimdi bu büyük projenin belki 1 veya 2’nci adımlarını görüyoruz… Bu projenin sonraki adımlarından birisi de bizim kendi ülke topraklarımızın da mevzu bahis olduğu bir saldırı da söz konusu. O açıdan bugün Türkiye’de bu olan bitene karşı gösterilen tepkiler bir Gazze veya bir Filistin tepkisinden ibaret değil, ileride çok uzak zamanda değil, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü de hedef alan bir büyük saldırganlığın, azgınlığın karşısında durmak anlamına geliyor… Bu noktada Türkiye’nin menfaatlerini bütün siyasi tartışmanın üzerinde gören bir yaklaşımı ortaya koymamız lâzım.”
Ardından Erdoğan, İstanbul’daki Filistin mitinginde şunları anlattı:
“Sultan Abdülhamit oralarla az mı haşır neşir oldu? İsrailli yöneticilerin en üst seviyede dile getirdiği kavramların altını kazıyın, hepsinin içinden ülkemiz topraklarını da kapsayan bir ihanet haritası çıkar.”
Son olarak Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin Lideri Devlet Bahçeli, “Vaat edilmiş toprakların hedefinde Türk vatanı da vardır. Bu kapsamda Filistin’in güvenliği Türkiye’nin güvenliğidir.” dedi.
Özetle; iş ülkemiz açısından böylesine ciddi ve hayati.
Peki İsrail’in beka sorunumuz olduğunu haykırırken bu yöneticilerimiz ne yapıyor?
Daha önce de dikkat çektiğimiz üzere; bir yandan HAMAS’a sahip çıkarken öte yandan “arabuluculuk/garantörlük” peşinde koşuyorlar… Yurdun dört bir yanından yükselen “İncirlik/Kürecik kapatılsın.” seslerini duymayıp Mehmetçiği Gazze’ye göndermekten söz ediyorlar… ABD’nin işgâl ettiği Irak’ın milletvekilleri bile Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’nin kapatılmasının ve personelinin sınırdışı edilmesinin parlamentoda görüşülmesi için imza toplarken Ankara’daki İsrail ve ABD Büyükelçiliklerinin kapatılması Ankara’nın aklının ucundan dahi geçmiyor.
Erbaş ve Bilal Erdoğan’ın Silahı
Son müthiş yaptırım fikri Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’tan geldi. 54 sivil toplum örgütü ile istişare toplantısı yapan Erbaş, Siyonizm’i destekleyen firmaların boykot edilmesi gerektiğini bildirirken Erdoğan’ın oğlu, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan da bu öneriyi destekleyip, “Boykotun kesinlikle güçlü olduğunu düşünüyorum… Boykot edilecek markalar belirlenirken bunu iyi çalışmak lâzım. Önceliği, İsrail’e açıkça destek veren markalardan başlatmak, sonra İsrail’i açıkça kınamayanlarla devam etmek, sonra Filistin’e destek vermeyenlere geçmek lâzım… Türkiye’de, İsrail’i destekleyen markalara muhtaç değiliz.” dedi.
Bizimkiler düşünedursun, meğer Erdoğan’ın HAMAS’a destek açıklamasından sonra İsrail’in en büyük süpermarket zincirleri Türkiye’den yapılan ithalatı durdurmuş, iyi mi?
Bir başka önemli haber: Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve diğer yetkililer her Allah’ın günü İsrail ve ABD’yi suçlarken, ABD’nin bombardıman uçaklarının Türkiye’yle ortak eğitim için İncirlik Üssü’ne geldiği ortaya çıktı.
Erdoğan, ABD gemilerinin Doğu Akdeniz’de ne işi olduğunu sormuştu ya; o zaman biz de, “ABD bombardıman uçaklarının İncirlik’te ne işi var? Bu eğitimin amacı ve hedefi ne?” diye soralım.
Yürekleri Hoplatan Ziyaret İhtimali
Güya ABD’ye çatılıyor; ama iki gündür Ankara’da yürekler pır pır. Neymiş; Dışişleri Bakanı Antony Blinken Pazar günü Türkiye’ye gelecekmiş. ABD Dışişleri Sözcüsü, “Şu an İsrail ve Ürdün haricinde bir ziyaret teyit edemem.” dediği halde medyamız, “Geldi, geliyor.” heyecanında.
Ne de çabuk unuttular; bölgeyi iki kez turlayan Blinken’ın Türkiye’yi es geçtiğini… Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bunu, “Gelmek istediği tarih benim takvimime uygun değildi.” diye açıkladığını… Ama AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in şunları söylediğini:
“ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye uğramaması Türkiye Cumhuriyeti’ne hiçbir şey kaybettirmez. Bunu yapanların ne kadar zaaf içinde olduğunu gösterir.”
Her neyse; şayet Blinken gelirse niye gelir, ona bakalım.
Estirilen hava, Ankara’nın “garantörlük” teklifinin ciddiye alındığı. Erdoğan’ın HAMAS’ı alenen sahiplenmesi karşısında garantörlüğümüzün kabulünün mümkün olup olmaması bir yana; Blinken ile Fidan’ın birkaç gün önceki telefon görüşmesinin içeriğine bakalım. Görüşmede; “İsrail-Filistin çatışmasının yayılmasını önleme, rehinelerin serbest bırakılmasını sağlama ve insani yardımı seferber etmek için bölgesel liderlerle temas kurma ihtiyacının ele alındığı” açıklandı. Ve şu da kaydedildi:
“Ayrıca İsveç’in NATO’ya katılımı konusunda kaydedilen ilerleme ele alındı.”
Hatırlayalım; gümbür gümbür İsrail’in katliamlarının arkasında ABD’nin olduğu söylenirken ve Türkiye’nin ABD-İsrail’e karşı en büyük kozlarından birisi İsveç’in üyeliğiyken, Erdoğan birdenbire katılım protokolünü imzalayıp TBMM’ye gönderdi.
Öncesinde ne yaşandı? NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile Erdoğan telefonda görüştü. İletişim Başkanlığı, İsrail-Filistin meselesinin görüşüldüğünü duyururken Stoltenberg, İsveç’in NATO üyeliğini de ele aldıklarını açıkladı.
Erdoğan’ın protokolü sevkinden sonra da hem Stoltenberg hem de ABD memnuniyetlerini bildirdi. Stoltenberg, “onay için hızlı bir oylama yapılmasını sabırsızlıkla beklediğini” de söyledi.
Bu gelişmelerin ardından TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, protokolü Dışişleri Komisyonu’na göndereceğini açıklarken, “Ümit ederim en kısa sürede Genel Kurul’a gelecek, milletvekilleri kararını verecektir.” dedi.
Ez cümle; iktidarı destekleyen Yeni Şafak Gazetesi üç gün önce TBMM Dışişleri Komisyonu’nun önünde 70 sözleşme olduğunu, bunlara öncelik verileceğini, İsveç protokolünün yerel seçim öncesinde veya sonrasında Genel Kurul’a geleceğini yazsa da;
Görünen o ki, şayet gerçekleşirse, Blinken’ın ziyareti İsrail-Filistin görünümlü, İsveç’in NATO üyelik onayının hızlandırılması olacak!..
Bu konuda, iktidarıyla muhalefetiyle, “Geleceği varsa göreceği de var.” tavrı sergilenebiliyor mu?
Erdoğan, CHP’nin Irak-Suriye tezkeresini “yabancı asker” ifadesi nedeniyle desteklememesine, “Tarih, tezkereye ‘hayır’ diyerek teröristlere can suyu olanları affetmeyecek.” sözleriyle tepki göstermişti.
Peki; tarih Gazze yakılırken, daha ötesi Türkiye’yi de hedef alan “Büyük İsrail” projesi ete-kemiğe bürünmüşken, İsveç’in NATO’ya katılımına “evet” denmesini affeder mi?!
Müyesser YILDIZ
3 Kasım 2023
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/blinken-gelecekmis-gelirse-gorecegi-var-mi-4384